I. KISIM / 23. Rezzak ve Diğerleri

5.6K 391 19
                                    

5. gün

"En zayıf halka, bir zincir en zayıf halkası kadar kuvvetlidir," diye mırıldandı Erdem Mahmudî. Sabaha kadar gözünü kırpmamıştı. Yatmış, kalkmış, bir daha yatmış sonra bir daha kalkmıştı. Lânet olsun ki o kutlu sinyal seslerinden tek tını yakalayamamıştı. Hali hazırda yatağına uzanmış gözlerini tavana dikmiş mırıldanıp duruyordu: "En zayıf halka... en zayıf halka... zayıf bir halka bulmalıyım şu kıza ulaşmak için... zaafı olan birisi, endişeli...."

Düşündü... Düşündü... Kim olabilirdi, kimi bulabilirdi? Bir şeyler bilen birileri olmalıydı. Aniden zihninde çakan şimşekle yerinden fırladı.

"Tabbii ya! Annesi..."

Kritik durumların en zayıf halkası annedir daima. Merak eder, endişelenir. Bu yüzden de muhakkak bir yerlerde hata yapar, en büyük sırlar bazen böyle ortaya çıkar. Aklına dolan  düşüncelerle kendisini takdir etti ve derhal cihazların başına koştu. Zira, araları henüz bozulmamışken  Yazgı'yı annesinin evinden almaya gittiği bir akşam, denk gelen her köşe bucağa sevgili "böcek"lerinden yerleştirdiğini çok iyi hatırlıyordu. Şansı varsa henüz  bulunamamış bir kaç tanesi hâlâ aktif olabilirdi. (Maalesef ki aralarında yaşananlardan sonra genç kadını ilgilendiren tüm ortamlarda arama yapılmıştı ve neredeyse tüm takip-dinleme cihazları bulunup imha edilmişti.)

Biraz uğraştıktan sonra Erdem Mahmudî sevinçle iki aktif böcek tespit etti. Muazzam keyiflenmişti. Ne yaparlarsa yapsınlar onu engelleyemiyorlardı bu salaklar! Şimdi geriye kalan tek şey kadına ulaşmak, onu huzursuz etmek, akabinde de olacakları takip etmekti. Plânını kurarken, öte yandan da kadının evde ve dinleme yapabileceği bir noktada bulunması için yalvarıp durmaktaydı  şans perilerine.

----

Nesli Han, çalan telefona hayretle bakıyordu, arayan numarayı tanımıştı.  Kızına hayatı zehir eden manyaktı bu. İlk anda aklına gelen, telefonu açıp, güzelce sövüp saymak oldu. Sonra "dur" dedi, boş ver çalsın, muhatap alma o piçi. Ve ardından aklına geliverdi ki Durmuş Altıner, dört  tarafta bu aşağılık herifi arıyor! Saniyenin onda biri kadarlık sürede aklına üşüşen bu düşünceler neticesinde derince nefes aldı ve aramayı cevapladı.

"Evet?"

Tam ümidini kesmek üzereyken kulağında çınlayan ses şaşalattı Erdem Mahmudî'yi. Bu kadında garip şeyler vardı onu geren. İlk karşılaşmalarında deli deli çakan lâcivert gözlerini gözlerine dikmiş, ruhunu ve aklını delip geçmiş, sanki en karanlık sırlarını bile bir kitap gibi okumuştu. İçini dolduran huzursuzlukla konuşmaya başlarken sesinin titremesini engelleyemedi:

"İyi günler dilerim efendim, Erdem Mahmudî ben."

"Biliyorum," dedi diğer uçtaki ses buz gibi, "ne istiyorsun?"

"Ben Yazgı'yı merak etmiştim de..."

"Ne hakla ve ne sebeple?" 

Kadında ne çekinme ne nezaket vardı. Hiç bir şeyi kıvırıp bükmeden dosdoğru geliyordu üstüne üstüne. Alışık değildi Erdem böylesi tutumlara, duraksadı ve tereddüt etti, kendine duyduğu güven sarsılmıştı. Yine de ısrar etti. İstediğini alacaktı.

"Kaza geçirmiş diye duydum da..." 

İşte oltayı atmıştı ve karşı tarafta beliren sessizlik başardığını gösteriyordu. 

"Geçmiş olsun demek istedim, aradım ulaşamadım. Ben de sizinle konuşmak istedim. Nedir durumu? O iyi mi?" Son cümleyi gerçekten endişeli bir şekilde söylemeyi başarmıştı!

"Kaza" kelimesiyle tüm kanı çekilip, eli ayağı boşalıp koltuğa yığılsa da, Nesli Han konuştuğu adamın bir oyun kurduğunun farkındaydı. Öfkesi tepesine sıçramıştı, diğer uçtaki adam ise hedefi on ikiden vurduğunun farkında, alacağı cevabı bekliyordu.

DERİN MAVİ AŞKWo Geschichten leben. Entdecke jetzt