I. KISIM / 44. Ölüm

4.4K 315 23
                                    

Haydutların dakikalarca gözlerini kırpmadan yağdırdıkları kurşunlar tavanda asılı yarım tonluk avizenin sadece paha biçilmez kristallerine ya da ampullerine değil aynı zamanda onu tavana sabitleyen kordon ve diğer teçhizata da ağır zarar vermişti. İşte bu nedenle yer çekimine daha fazla karşı duramayan ışık kaynağı, büyük bir gümbürtüyle resepsiyonun karşısında orta yerde ayakta duran Erdem Mahmudî ve adamlarının tepesine inivermişti!

Avize traji-komik bir biçimde intikamını alarak, kendisinde ağır tahribat yaratanların toptan icabına bakmıştı! Bu şekilde komik kısmı tamamen iteleyerek, kimsenin gülmeyi bile aklından geçiremeyeceği trajik bir son hazırlamıştı. Denebilirdi ki; adamlar kendi kazdıkları kuyuya düşmüşler, hatta bindikleri dalı kesmişlerdi. Her ne denirse densin, bu kesinlikle beklenen bir netice değildi. Ecel gelmişti cihane ve avize olmuştu bahane!

Ölüm en akıl dışı şekilde kendini göstermiş, önüne çıkanı alıp gitmişti.

****

Önce siren sesleri havayı, sonra hızla girişe yanaşan arabalardan fırlayan polisler çevreyi doldurmuştu. İçeride dışarıda her yer resmi ve sivil polis kaynıyordu. Acil durum butonu işe yaramıştı.

Diğer taraftan Gonca açısından her şey ağır çekim ve bulanık akıyordu. Puslu bir camın ardından bakarcasına cereyan eden hareketi izliyordu. Ne zaman bankonun altından çıkmış, ne zaman avizenin yakınına kadar gelmiş, can çekişen insan manzaralarıyla bir tür şok geçirip zemine çöküvermişti, hiç bilmiyordu.

Az önce ağır silâhlarla birbirini tehdit eden adamlardan bazıları avizenin altında ölümle yaşam arasında gidip gelirken, bazıları da neredeyse yarım ton çeken bu eşyayı polislerin yardımıyla onların üstünden kaldırmaya uğraşıyordu. Ve Gonca bacakları kendisini daha fazla taşıyamadığından belki, belki de aklı çalışmayı reddettiğinden artık, yerde dizlerinin üstünde bu manzarayı izliyordu yakından, yarı bilinçli yarı bilinçsiz. Yaralılar, ölüler, polisler, cam kırıkları ile doluydu etraf.

Derken biri geldi yanına, incitmemeye özen göstererek onu kucakladı, cam kırıklarından nasibini almamış en yakın köşedeki üçlü koltuğa yerleştiriverdi: "Bitti artık," diyordu, "bitti..."

Genç kadın başını kaldırdı, yaşlar içindeki yeşil gözlerini karşısındaki adamınkilere dikti: "Gerçekten de bitti mi Kahraman?" diye sordu.

"Evet," diye fısıldadı adam. "Mahmudî yok artık."

"Anlamadım?"

"Yok işte. Avize onun işini bitirdi," dedi genç adam, neyi ne kadar söyleyebileceğini kestirememişti, zira kadının şok geçirdiğini görüyordu. Gonca ise ne cevap vereceğini ya da düşüneceğini bilmediğinden, bunları daha sonraya erteleyerek, başını sallamakla yetindi sadece.

Tam o sırada, Kahraman'ın sesi: "Kolun! Kolun kanıyor..." diye yükseldi. "Doktoru çağırın çabuk!" 

Bunun üzerine bir telâş dalgası sardı genç kadının etrafını. Önce eline bir bardak su tutuşturdular, çalışanlardan biri ayağındaki sandaletleri çıkartıp babetlerini giymesine yardım etti cam kırıklarından korunabilsin diye. Otelin genç doktoru da koştura koştura gelmiş başında bitivermişti hemen.

Yaklaşık yarım saat kırkbeş dakika sonunda, cam kesiği kaynaklı yarası temizlenerek dikiş atılan Gonca, aldığı ağrı kesicilerle sakinleşmiş ve bilincini geri kazanmıştı. Daha iyi olduğuna kanaat getiren Kahraman da yanından ayrılmış, olayların kontrolünü sağlamak üzere sağa sola koşturmaya başlamıştı. Üçlü koltukta ayaklarını uzattığı yerden etrafı izlemeye koyulan genç kadın da yavaş yavaş hareketlenmeyi düşünüyordu ki yanı başında bir erkek sesi duyuldu: "Bence biraz daha dinlenmelisiniz."

DERİN MAVİ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin