I. KISIM / 42. Sonun Başlangıcı

4.2K 312 16
                                    

8. Gün

Havuz başında kumsala yakın gölgelik tarafta kahvaltı eden gruba doğru hızlı adımlarla yaklaşıyordu Gonca. Kahraman'ın da orada bulunduğunu öğrenmişti ve konuşmaları gereken önemli bir mevzu vardı. 

"Günaydın," diyerek hafif bir baş hareketiyle selâmladı Yazgı ile Altıner'leri. Erkeklerle göz göze gelmemeye özen göstermişti, zira önceki gece yaşananlar onlara karşı mesafeli davranmaya itmişti. 

Bu sebeple masanın uzağında durdu ve: "Kahraman Bey, bir dakikanızı alabilir miyim lütfen?" diye seslendi. Patronu garipliği sezmişti, ayrıca gördüğü bir şeyler de dikkatini çekmişti. Fark ettiklerinin havalandırdığı kaşları eşliğinde yerinden kalktı, kadının bulunduğu noktaya gitti. Diğeri söze girmeden evvel de: 

"Sen niye böyle giyindin ki?" diye sordu merakla.

Gonca o gün bilemediği bir dürtüyle, her zamanki stilinin dışına çıkarak mavi ketenden, japone kollu, v yakalı, tek parça, vücuduna oturan ve bileklerinin hemen üstünde biten bir tulum giymeyi tercih etmişti. Ayağına da deri sandaletlerini geçirmişti. 

"Ne varmış kıyafetimde?" diye huysuzlandı hafiften hem patronu hem arkadaşı adama.

O ise dudak bükerek: "Yahu, bu kıyafetle Nefes'er'den bile küçük görünüyorsun," dedi. Genç kadının genel imajını otel için uygun gördüğünden bu seçiminden pek de hoşnut kalmamıştı gerçekte. 

"Bu gün böyle..." 

Üstelemedi Kahraman, neden masadan kaldırıldığını merak etmişti esasen: "Ne oldu?" diye sordu.

"İçimde kötü bir his var." 

Yazgı'nın hisleri. Gonca'nın hisleri. Ah şu kadınların hisleri! Omuzlarını silkmemek için zor tuttu kendisini, tecrübeleri söylenenleri ciddiye almasını gerektiriyordu zira. 

"Bir şeyler ters gidebilir. Birileri zarar görebilir. Hele misafirlerimizin ya da müşterilerin başına bir şey gelirse, sonumuz olur. Altından kalkamayız." diye devam etti sorumlu müdürü.

"Ne öneriyorsun?"

"Aslında ben bir şey yaptım..." dedi bunun üzerine kadın derin bir nefes alarak. Anlaşılan patron bundan pek hoşnut kalmayacaktı.

"Ne?"

"Biliyorsun, son günlerde kabulümüz yok. Bu yüzden de 30 civarında müşteri kalmıştı içeride. İşte ben de sabah erkenden onları başka bir otele naklettirdim..."

"Nereye?"

"Demircioğlu'na," diye fısıldadı kadın adamın ondan hazzetmediğini bilerek, sonra da hızlıca devam etti: "Bana borcu vardı."

Kahraman sinirle başını salladı. Ancak daha bitmemişti: "İnsanlara oteli ilâçlatacağımızı söyledim. Faaliyetlerimizi askıya aldım, bir kaç gün kapalıyız. Biz bize kaldık anlayacağın."

"Keşke bana da  sorsaydın," diye homurdandı patron, her ne kadar anlatılanları yerinde bulsa da müdürünün kendi başına işler çevirmesinden hoşlanmamıştı.

"Özür dilerim. İnan düşünmekten bütün gece uyuyamadım (başka nedenler de vardı ya...), sabahın köründe gelip bunları hallettim işte. Beni azarlama faaliyetini iş bitimine bırakabilir miyiz acaba?" dedi Gonca da sitemdeki haklılığı bilerek. En koyu zümrütlerden daha koyu yeşil gözleri ricalarla doluydu.  

Kahraman dik dik baktı, bu davranışıyla mâkul ölçekte söylenmekteydi aslında: "Peki," dedi yeter gördüğünde. "Bu kadar uğraştığına göre, bir bildiğin vardır."

DERİN MAVİ AŞKWhere stories live. Discover now