Bölüm 1

22.8K 552 152
                                    

Hafif çatlamış ve kirlenmiş aynanın üzerinde ki yansımam benim için normal gözüküyordu. Siyah dar paça pantolon ve üzerinde giydiğim siyah beyaz desenli bir sweet ve vazgeçilmezim olan deri ceket.
Beyaz tenim bu kombinin içinde kendini belli etmek istercesine daha da solmuştu. Asık suratım da buna katılırsa ilk işimde hiç bir sonuç alamıycağım gibi duruyordu. Gerçi çalışıcağım iş canlı müzik veren bir kafede şarkı söylemekti. Sanırım sorumsuz biyolojik ailemin bana verdiği tek güzel şey sesimdi.
2 aylık bir bebeği yetimhaneye bıraktıktan sonra onlara böyle seslenir olmuştum. Sorumsuz biyolojik ailem....

Evden çıktığımda hemen karşımda çekirdek çıtlayıp dedikodu yapan teyzeler, az ilerde toplanmış bir grup genç. Yaşadığım mahalle bir genç kızın tek başına yaşaması için güvenli olmasada yine yetimhaneden ayrıldığım zaman yaşayacak bir yerdi. Devletin verdiği para ve çalışıp kazandığım para geçinmeme yardım ediyordu.
Bir süre sonra çalıştığım kafenin önüne geldiğimde kapıyı açıp içeri geçtim. Kafenin içinde bulunan çalışanlar için yapılan odada beraber çalışıcağım 3 kişi daha vardı.

'Merhaba' siyah çorabın üzerine giydiği kot şort ve üzerinde nirvans yazan beyaz bir tişört. Üzerinde ise deri bir ceket vardı. Göz makyajı fazla koyu tonlarda kullanılmış olsa da ona yakışmıştı. Saçlarının uçları mordu ve ayrı bir hava kazanmıştı. Kız her ne kadar giyinimin aksine yüzünde ki sıcak gülümsemeyle bana baktığında bende asık suratımda bir gülümseme oluşturdum.

'Merhaba'

'Ben Naz.' kız yüzünde ki gülümsemeyi hiç eksik etmeden tekrar bana baktığında 'Lina' dedim. Kız gülümseyip arkadaşlarına döndüğünde onları benle tanıştırma gereği duymuş olmalı ki diz kapakları yırtık siyah kot ve üzerine giydiği beyaz bir tişört ve siyah bir hırka ve doğruyu söylemek gerekirse yakışıklı olan kişiyi gösterdiğinde 'Berk' demişti. Çocuk başını sallayıp tekrar önüne döndüğünde yanında duran elektro gitarı alıp telleri ile oynamaya başlamıştı.
Diğeri ise siyah taşlı bir kot pantolon ve beyaz bir tişörtün üzerine siyah şapkalı bir hırka giymişti. Her ne kadar diğeri kadar yakışıklı olmasa da yine de yakışıklı olan bu kişiyi gösterdiğinde 'Uzay' demişti. Gülümseyip 'Merhaba Lina' dediğinde bende tekrar 'Merhaba' demiştim.

İçeri giren buranın çalışanı olduğu genç bir erkek girdiğinde patronun sahneye çıkmak istediğimizi söylediğini söylemişti. Hep birlikte sahneye çıktığımızda ilk defa sahneye çıkmama rağmen heyecanım yoktu.

Önümde duran kağıdı çevirip ilk şarkıya baktığımda Model'in Yalnızlık Senfonisi olduğunu görmüştüm. Hemen arkamdan gelen gitar sesiyle bakterinin seside eklendiğinde benim sıramda yaklaşmıştı.

Anladım, sonu yok yalnızlığın.
Her gün çoğalacak.
Her zaman böyle miydi? Bilmiyorum...
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak.

Çocukken ağlamak dokunulmaz değildi. Her gün ağladığım için dayak yiyen benim çocukluğumdu.

Alışır her insan alışır zamanla,
Kırılıp incinmeye.
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp,
Yeniden ayağa kalkmak.

Kaç kere yıkılıp ayağa kalkmıştım. Ben bile bilmiyordum. Kaç kere annem ya da babam olmadığı için darbe yemiştim. Benim suçum değildi bir yetimhanenin önüne bırakılıp gidilmek.

Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte.
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette.
Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum...
Hadi gelin üstüme korkmuyorum!

Artık korkmuyordum. Yaşadıklarım bana sadece acı vermemişti. Küçükken dayak yeyip bir kenara çekilen çocuk bendim. Ama şimdi çocukluğumu mahveden insanlardan intikam alıcak kadar cesaretim vardı.

Bulutlar yüklü.
Ha yağdı ha yağacak üstümüze.
Hasret...
Yokluğunla ben baş başayız.
Nihayet...

Şarkıyı bitirdiğimde gelen alkış seslerine baktım. Bu bile benim mutlu olmama bir sebep değildi artık. Oysa çocukken söylediğim şarkılardan sonra alkışlanmayı ve tebrik edilmeyi severdim. Üzerimde hissetiğim yoğun bakışlardan dolayı başımı o tarafa çevirdiğimde bana bakan bir çift kahverengi gözlerle karşılaşmıştım. Bakışlarında ki yoğunluk ürkmeme sebep olurken hemen onun arkasında duran izbandutlarda dikkatimi çekmişti. Böyle bir adamın gençlerin takıldığı bu mekanda ne işi olurdu ki. Düşüncelerimden kurtulup diğer şarkıya geçmiştik. Bir süre sonra çıkma saattimiz geldiğinde içeri bıraktığım deri montumu aldım.

'Lina' kafenin sahibinin ismimi söylemesi ile ona baktığımda gayet mutlu bir şekilde yanıma gelmişti.

'Harikaydın.' ilk baştan şaşırsamda yüzümde zoraki bir tebessüm koyup

'Teşekkür ederim' dedim. Arkamı dönüp kafeden çıktığımda seri adımlarla ilerliyordum. Evimin sokağına geldiğimde kimseyi görmeden sessiz bir şekilde eve ulaşmak istiyordum. Bugün başka bişey yaşayacak halim daha yoktu. Bedensel olmasada ruhsal olarak büyük bir çöküntü içindeydim.

Şans ilk defa yüzüme gülmüş olucak ki kimseyi görmeden eve gelebilmiştim. Yıkık dökük evin kapısını açıp içeri adımımı attığımda rutubet kokusu yine yüzüme vurmuştu.
Umursamayıp iki odalı olan evimde yatak odama girip üstümü değiştirdim. Kendime bir kahve yapmak için dolaptan kahve tozunu alıp kettle su koydum. Suyun kaynamasını beklerken arkamda hissetiğim beden ve hemen arkasından ağızıma kapanan elle çığlık atmak için açtığım azım güçlü eli sayesinde susmuştu. Arkamda ki adamın benden ne istediğini ya da benimse nasıl bir derdi olduğunu bilmiyordum. Ama korkumun her geçen saniye biraz daha arttığı kesindi.

'Şimdi elimi çekicem. Ama bağırmak yok tamam mı güzelim' arkamda duran adam elini çekip bedenimi kendine çevirdiğimde mavi gözlerimi adamın yüzünde gezdirdim. Bu bugün kafede gördüğüm adamdı.

'Ne istiyosun benden' sesim istem dışı sert çıkarken karşımda ki adam evin içine bakıp yüzünü buruştudu.

'Cidden burda mı yaşıyosun sen. Seni almaya daha önce gelmeliymişim' tek kaşımı kaldırıp karşımda duran adama baktım.

'Nee'

'Duydun. Şu eve bak o kadar korumasız ki. Ev zemin kat olmasına rağmen camlara demir takılmamış. Mahalle desen bu kadar olayın üzerine seni burda bırakamam. Benle geliyorsun' adama şaşkın bir şekilde bakarken o sert yapısında taviz vermemekte ısrar ediyordu.

'Siz kimsiniz ki ben sizinle gelicem' karşımda ki adam kaşlarını çatıp bana baktığında

'İsmim Meriç Arslanoğlu' sesi duygusuz çıkarken bakışlarıda gittikçe sertleşiyordu.

'Tanımadığım biriyle bir yere gelmem ben.' karşımda ki adam bileğimden sertçe tutup beni kendine çektiğinde kapının orda duran izbandutun elinden beyaz bişey alıp ağızıma kapattığında kurtulmak için ne kadar çırpınsamda bişey ifade etmemişti. Bilincimi kaybederken bu tanımadığım adamın kollarına düşmüştüm.

Yorumlarınız bekliyorum 😄

Ve bu hikayenin kapak yapımcısı olan @kapak67 çok teşekkür ederim.

Ve bu hikayede de beni yalnız bırakmıycaklarını düşündüğüm canım okuyucularım sizlerede teşekkür ederim.

AŞK İZİ  Where stories live. Discover now