1x18- Yeni bir hayat

1.1K 121 36
                                    

Müzik: Sister Sledge - We Are Family

We are family (Biz bir aileyiz)
I got all my sisters with me (Tüm kız kardeşlerim benimle)
We are family (Biz bir aileyiz)
Get up everybody and sing (Hergün kalkar ve şarkı söyleriz)...

Evlat edinildikten sonra Ashly'nin yatağı sağa kaydırılıp yanına bana alınan yatak koyulmuştu. Her ne kadar Ashly'nin odasını istila etmiş olduğum için Ashly ilk başlarda mızmınlansa da benim ona birnevi kardeş misali arkadaşlık etmem hoşuna gitmişti. Bu durum beni de çok mutlu etmişti çünkü yurtta pek de fazla arkadaşlık kuramamıştım.

Her şeye rağmen mutluydum. Sabah kalkıp soluma baktığımda Ashly'yi görmek. İçeri girdiğimde kahvaltıyı hazırlamakla meşgul olan Halsey'i görmek. İçimden şunlar geçiyordu: "Vay be nereden nereye..." 26 mart sabahı kalktığımda aynen bu hisleri hissetmiştim. Ayrıca yeni bir okula gidiyordum. Ashly ile aynı sınıftaydık. Ashly daha öncede bahsettiğim gibi düzenli, dakik ve neşeli bir kızdı. Zaman geçtikçe de güzelleşiyordu. Annesine rağmen sapsarı saçları ve masmavi gözüyle çok güzel bir genç kız olacağı şimdiden belliydi. Bu özelliğini babasından almıştı. Halsey'in benim merakım üzerine bana anlattığına göre Ashly'nin babası biraz kısa boylu sarışın ve deniz mavisi gözleri varmış. Zamanında Halsey Ashly'nin babası olan Peter'ı çok sevmiş ancak Peter Mrs. Halsey'in aşkını pek ciddiye almamış. Peter daha çok işin eğlence kısmındaymış. Ve mezuniyet balosunda olan olmuş. 9 ay sonrasında Ashly dünyaya gelmiş. Mrs. Halsey her şeye rağmen üniversiteden mezun olup hemşire olmuş.

Dediğim gibi gerçekten saygı duyulacak bir kadın. Kızına önceleri babası hakkında yalanlar geçiştirse de o da benimle beraber sanırım ben 13 yaşındayken tüm gerçekleri anlatmıştı. Halbuki Mrs. Halsey yanlış yapmamıştı. Mrs. Halseyin şu ana (2017)'ye kadar çok fazla erkek arkadaşı olmadı. En azından bizim bildiğimiz kadarıyla. Halsey belki de anneliğin verdiği sorumluluk ile içine kapanıktı. En azından bize kapanıktı. İçini dökebildiği bir tek kız kardeşi vardı. O da Londra'da olduğu için ancak telefon yazışmalarıyla sohbet edebiliyordu.

Ashly'nin kıvrak zekası hazır cevapları ve ikna kabiliyetinden belliydi. Benim ise neredeyse zıt bir kişiliğim var. Ya çok ya da az konuşan, biraz paspal, Ashly'nin tabiriyle şapşik, dakikliğin yanından bile geçmeyen, düzensiz bir tarzım var.
Geçen sene ikimizde aynı üniversiteye gitmeye karar verdik. Ben dedim zaten evde birbirimizi görüyoruz yetmiyor mu ? Ama üniversite de bensiz sıkılacağını filan öne sürüp beni de ikna etti ve aynı üniversiteye gittik. Tanrıya şükür aynı bölüm olmadığımız için aynı sınıf değildik. Tenefüslerde birlikte takılırıyoruz. Ben Tıp bölümü okuyorum, o ise fizik okuyor. Bir de bahsetmediğim bir ortak arkadaşımız daha var aslında biz üçlü grup olarak takılıyoruz. Ben, Ashly ve Stefan.

Size biraz Stefan'dan bahsetmek istiyorum. Stefan için söyleyebileceğim tek kelime dahi. Çünkü fizik, kimya, biyoloji, felsefe, mitoloji, tarih, sosyoloji ve kim bilir başka neler. Neredeyse her bilim alanında bir bilgisi vardı. İğrenç espiri yapmakta bir numaraydı. Ama hikayeleri yok mu ? Ashly ile ikimiz oturup çocuk gibi dinliyoruz resmen. Hikayelerinin çoğunu mitolojiden seçtiği için çok ilgi çekici oluyordu. Ama ne deyim zeki çocuk. Karakterist olarak neşeli ama çalışırken bilim adamı edasına bürünen birisiydi. Herşeye rağmen güzel bir üçlüydük. Sizin de anlıyacağınız üzere benim de her genç gibi sıradan bir hayatım olmuştu.

13. doğum günümde Mrs. Halsey'e sarılıp "Anneciğim" dediğimi hatırlıyorum. Evet ilk o zaman anne diyebilmiştim. Bunu duyduğunda annem çok duygulanmıştı ve gözlerinden yaşlar süzülmüştü. Annem beni evlat edindikten sanırım bir yıl sonra filan o gün yani 24 Mart 2007 gecesi ben Tanrı'ya elimi açıp "Tanrım bu aile benim ailem olsun" dediğimi duyduktan sonra beni evlatlık edinmeye karar verdiğini söylemişti. Evet o dua yanıt bulmuştu. Gerçi duayı Tanrı'ya ettim ama annem duymuştu. Yine de Tanrıya bin kez şükür Walker ailesi benim ailem oluvermişti.

Sadece bir düşünün o geceyi garip bir rüya görüşüm, yurttan perişan vaziyette kaçışım, trene gitmeye çalışmam, araba kazasından kurtulmam (ki o olayı hala anlıyamamışımdır) ve annemin beni tesadüfen görüşü ve evinde Tanrı misafiri olarak ağırlaması ve Tanrı'ya yalvarışıma kulak şahidi oluşu. Sizce de biraz fazla tesadüf değil mi. Hayır, tabi ki hepsi Tanrı'nın kader oyununda bizleri satranç taşı gibi bir ileri iki geri oynatması ve daha sonraki oyunun gidişatını zaten bilmesinden ibaret.Yani ben öyle düşünüyorum. İnsan bazen düşünüyor sonu şah-mat ile sonlanan bu oyunu biz neden oynuyoruz. Sonuçta hepimiz taşların toplandığı kutuya atılmıyor muyuz birer birer ? Ve sonunda üstümüze kutunun kapağı kapatılmıyor mu er ya da geç...
###
Alan Walker'ın aklından bu düşünseli geçerken henüz "Kader sandığımızın üstünde de yazılmış bir kader" olduğunu bilmiyordu. Öğrendiği vakitse tüm hayat felsefesi yeniden yazılacaktı.

{{ JULIE'Yİ OKUMAYI UNUTMA EĞER OKUMADIYSAN. Julie 1x1 bölümde yer almakta:) }}

(YORUM ve OY'larınızı esirgemezseniz mutlu olurum.)

DÖRT HAYAT Wattys2017Where stories live. Discover now