1x22- Yaşadıklarım yetmiyormuş gibi

748 99 56
                                    

10 Aralık 2010

Saat 12:37'yi geçiyordu. Birden kapı vurulmasıyla uyandım. Hızla yatağımdan fırlayıp kapıyı açtım. Dün zor bir gün geçirdiğimden öğlene kadar uyumuştum. Kapıyı açtığımda biri polis üniformalı biri takım elbiseli iki kişi vardı. Polis olan:

-Ralph Wood'un evi burası mı ?

-Evet, ama kendisini ne yazık ki dün toprağa verdik, dedim düşük bir ses tonuyla.

-Başınız sağolsun. Ben polis şefi Tim Written, bu da Hükümet Tapu Müdürlüğünden David Timber. {Biraz duraksadıktan sonra devam etti.} Ee, müsaitseniz içeri girebilir miyiz ?

-Tabi, tabi buyurun.

Gözlerimi ovuşturduktan sonra salondaki koltuğa oturdum. David denen adam hemen çantasındaki evrakları çıkardı ve konuşmaya başladı.

-Yaşınız tam olarak 16 mıydı?

-Evet.

- Virginia eyaletinde bildiğiniz üzere yetişkinlik yaş sınırı 16. Yani tahmin edebileceğiniz gibi babanızın ölümüyle beraber onun üzerine ait tapular sizin üzerinize geçecek. Tabi aynı zamanda borçları da. Ben sizin durumunuzu bildiğimden, babanızın avukatından babanızın borçlarını tek dosyada birleştirmesini istedim o da kırmadı. {David elindeki dosyayı Savannah'a uzattı..}

Müzik: Benjamin Francis Leftwich - "Summer" 

Dosyanın kapağını açtığımda gördüğüm rakam gözlerimin yuvalarından fırlamalarına neden olmuştu. 92.427 $'mı ?

Bir dosya daha uzattı.

- Bu da evinizin tapusunun size geçtiğini bildiren tapu. Sadece şurayı imzalamanız yeterli.

Büyük bir şok içerisinde David denen adamın elime tutuşturduğu kalemle evrakları imzaladım.

-Miss, bu borcu ödeme gücünüz mevcut mu ? Aksi takdir de evinize haciz koymaktan başka çaremiz kalmayacak.

Sessizdim. Cevap veremedim. Çünkü biliyordum ki borçların müsebbibi bendim. Babamın benim iyleşmem ve sağlık bakımım için bir sürü harcama yaptığından haberdardım ancak bu denli fazla olduğunu düşünememiştim. Şimdi ne yapacaktım. Annem ve babamın ölümü yetmiyormuş gibi bir bu çıkmıştı. Kendimden çok Robert' i düşünüyordum. Ya adamın dediği gibi evsiz kalırsak. Hem de Robert ile birlikte. O daha 2 yaşında ağzı süt kokan bir bebekti...

  ***  

Birkaç say sonra

Dışarısı çok soğuktu. Robert kucağımda huysuzlanmaya başlamıştı. Yaşarken güç aldığım tek şey kucağımda bana sımsıkı sarılmış Robert'ti. Hava nedense bu sefer bana inat alelacele kararmıştı bir anda. Kardeşimin üzerinde hırkadan monta her türlü giyecek vardı. Öyleki şişik montu ve soğuktan kurumuş gözleri ile hayatın gerçekleriyle daha bu yaşında yüzleşmeye başlamıştı. Gidecek hiçbir yerim yoktu. Annemden öğrenebildiğimi uyguluyordum. Annemin gitmeden iki sene önce bana miras bıraktığı anıları ve tecrübeleriydi benim yoldaşım. Hani derler ya; ölmedin kalbimizde yaşıyorsun. İşte annemde benim için ölmemiş anıları hala zihnimde vücut buluyordu. Hayatın acımasızlığına karşı dik durmaya çalışıyordum. Ancak bu pek zor bir şeydi. Robert artık ağlamaya başladı. Onu biraz yatıştırmıştım. Sokakta kucağında bir bebekle ergen bir kız. Fazla dikkat çekmemeye çalışıyordum. Saat 20:00'ı geçiyordu. O esnada sokaktan geçen iki kişi bana bakarak geçtiler ve biraz yürüdükten sonra durup konuşmaya başladılar. Sanırım benim hakkımda konuşmaya başladılar. Robert yeniden ağlamaya başlamıştı. Ah Robert! Sanırım acıkmıştı. Hemen çantamdaki biberona eğilmiştim ki oğlanın tekrar dönüp bana baktığını farkettim. Kız sürekli oğlana bir şeyler diyordu. Kardeşimi ağzına biberonu verip zar zor da olsa susturmaya başarmıştım.

***

-Alan, şu kıza ve kucağındaki bebeğe baksana. Sanırım evsiz ya da öyle bir şeyler.

-Ashly, yapma ama! Zaten annemden izinsiz gittik bu partiye. Şimdi de anneme bize kızma hediyesi mi götüreceğiz ?

-Alan, mesele parti değil hala anlamıyor musun ? Sanki annem her zaman kızıyormuş gibi davranma. Hem partiden erken kaçan sensin. Bak her şey bir şeye vesileymiş. Belki Tanrı bizim bu kızcağıza ve bebeğe yardım etmemiz için seni parti de...

Alan, Ashly'nin devamında ne diyeceğini bildiği için sözünü kesti.

-Tamam, tamam sen kazandın. Hadi gidelim neymiş dertleri öğrenelim.

Ashly sevinçle Alan boynuna sarıldı ve "İşte benim aslan kardeşim." dedi.

***

Bana doğru yaklaşıyorlardı. Sanırım benimle yaşıtlardı. Hemen yanıma geldiler.

-Aferdesiniz size bir şey soracaktık da ?

Evet manasında başımı salladım. Tanrıya şükür Robert ağlamaktan ve soğuğun etkisiyle uykuya dalmıştı. Kız olan elini uzattı.

-Benim adım Ashly, bu da Alan.

Yine tek kelime etmeyerek başımı salladım.

-Şeyy.. Dışarıdan bakıldığında bir sorununuz var gibi görünüyor da. Yardım edebileceğimiz bir şey var mı ?

Alan denen çocuk lafı uzatmaktan sıkılmış olsa ki direkt konuya girdi.

-Durun kardeşimin söyleyemediğini ben söyleyeyim. Belli ki nedenini bilemem ama şu an gidecek bir evinizin olmadığı bariz. Ve biz de size yardım etmek bu soğukta sizi bu küçük ufaklıkla beraber bırakmak istemeyiz.

Ashly göz işaretiyle Alan'a sen ne yaptığını sanıyorsun bakışı attı. Biraz sonra her şeyin üzerine tuz biber gibi gökyüzünden yeryüzüne bembeyaz kristalleriyle kar tane tane inmeye başladı.

-Gördünüğünüz gibi hava durumu da benden yana, dedi gülümseyerekten.

Sonra ortamı yumuşatmak için iki avcunu sıktı ve Matrix filmindeki gibi yumruklarını uzattı.

-Mavi hap mı, kırmızı hap mı ? Bundan sonra dönüşü olmayacak. Mavi hapı alırsan bankta uyanacaksın tıpkı benim bir zamanlar denediğim ama başaramadığım gibi. Muhtemelen sen ve kardeşin üşütüp hasta olacaksınız ve en iyi ihtimalle zatüre olacaksınız. Kırmızı hapı alırsan sana evimizde misafir ederiz. Daha sonra bu sorunun nasıl üstesinden geleceğimizi konuşuruz.

Hayranlıkla Alan denen bu çocuğu izliyordum. Tanrım bu nasıl birisi böyle. Kızamazdım çünkü öyle bir davet şekli vardı ki akıllara zarar. Nedense ikna olmuştum, karşı koymadım. Ben de artık ona uydum ve elimle güya mavi hapı tuttuğu elini işaret ettim. 

(Yazarın notu: Hikayemi TAKİPte kalmayı unutmayın.Kitabımın tanınması için YORUM ATAR özellikle Matrix benzetmesi hakkında ve OYLARSAN > YAZARINI ÇOK MUTLU EDERSİN.)  

DÖRT HAYAT Wattys2017Where stories live. Discover now