3x11- Zaman Tanrısı KRONOS

293 36 8
                                    

*ALAN ve ROBERT*

-Yaraya baskı yapın.
-Hastayı kaybediyoruz.
-Ameliyathaneyi hazırlayın. Acil müdahele odasına hemen!
-Abla...
-Bir şeyler demeye çalışıyor.
-Bunun için vaktimiz yok.
-Siz nesi oluyorsunuz hastanın ?
-Abisi, Alan Walker...

*JULIE*

Babamın yanına doğru koşup eğildiğimde saçımdan tutup beni geriye doğru savuran bir el. Öyle ki başımı merdivenin kenarına vurmuştum. Sızlayan başımın ağrısıyla doğrulmaya çalıştım bu esnadaysa bildiğim bütün küfürleri aralıksız saydırıyordum. Ayağa kalkmaya çalıştım lakin kalkamadım. Bedeni bir darbe ya da yorgunluk değildi bu. Yavaş yavaş pes edilişin uğultuları çalınıyordu kulağıma. Onun göremediğim yüzü ve lanet giresice iğrenç sesi.
"Öldür beni" diye bağırmaya başladım. Çünkü artık ondan istediğim tek şey buydu. Ben bunu yapamıyacak kadar korkak olduğumu o gece köprüdeyken ispatlamıştım. Bunu yapmaya muktedir o vardı.

Babam gözünü hafifçe araladı. Bana bakıyordu, gözlerimin içine. Birden bağırmaya başladı. "Atam Kronos adına" ellerini yumruk yapıp vurdu. Bir an için zaman kalbimizde atmayı bırakmıştı.

Gözlerimi ovuşturdum. Çünkü gördüğüm bir çeşit simülasyon olmalıydı. Gelecek ve geçmiş hepsi bir anda toplanmıştı sanki. Karanlığın evimize adım adım girişi gittikçe şeffaflaşan gölgeler halinde gözlerimin önündeydi. O evin içinde yaşadığımız ve yaşayacağımız her anın karesi gözlerimin içine düşen ışık süzmesiydi. Gelecek, geçmiş ve şu an artık tek bir anda toplanmıştı. Ama  her şey donmuştu. Zaman yok gibiydi. Sanki film şeridinin bir karesi sırayla gösterilmek yerine film şeridinin tamamı gözlerimin önüne serilmişti.

Omzuma değen bir el ile ürperdim. Arkamı döndüğümde bu yüzü daha önce hiç görmeme rağmen tanımıştım. Tıpkı bir bebeğin annesini görmeden kokusundan tanıması gibi.

-Kızım sana yardım etmek için buradayım.

Babam eliyle yerden destek alarak ayağa kalktı. Bense sadece "Kızım" diyen bu nazik sesin sahibine bakıyordum. Şu an bu anı yaşıyor olamazdım. 30'larında olmasına rağmen beyaz saçlı bir adamdı.

-Kendimi tanıtmadım mazur görün. Yüce Khaos oğlu Zaman Tanrısı KRONOS

Elimden tuttu ve ayağa kalktım. Ne kadar da centilmen bir erkekti.

Babam da toparlanıp ayağa kalktı.
-Lordum sizin gelmenizi beklemiyorduk.
-Evlatlarımın bana ihtiyacı varsa...
-Gelmeniz beni ve kızımı onurlandırdı.

Lord'umuz Kronos elini havaya kaldırdı. Karanlık sadece yeni gelen misafirimize bakınıyordu.

-Sen de kimsin soytarıklı kılıklı şey. Hem ben buradayken nasıl benden habersiz içeri girdin ?

Kronos'un kaşları çatıldı. Öyle ki ben bile korkmuştum.
-Koşsan iyi edersin zavallı Marcus oğlu. Çünkü biraz sonra onu yapmaya kudretin dahi yetmeyecek.

*NATHAN*

Morga doğru sürüklediğim ayaklarım.  Kulağımda vicdanımı yakıp küle çeviren o ses. Çığlığı beynimin içinde durmaksızın yerine yankılanan o ses. "Keşke Ethan'ın yerine sen ölseydin abla"

Yanındaki morg görevlisi bir şeyler zırvalıyordu ama şu an duyduğum tek  şey. Her tarafından bıçaklanan vicdanımın iniltileriydi. İlk başta aşırı dozdan filan öldüğünü sanmıştım. Lakin intihar ettiğini öğrendim. Kendini suçlamıştı. Evet, evet başka bir sebebi olamaz. Morg görevlisi birkaç kere seslendi. Ancak onu dinlemediğim için daha sesli konuştu tekrardan beni hafifçe sarsarak.

-Ablanız bir not kağıdına bir şeyler yazmış. Ancak nece yazdığını anlayamadık. Polis siz gelmeden önce kontrol etti. Dünya üzerinde geçerli hiçbir dile ait değil. Belki de kardeşler arasındaki bir çeşit şifreli mesajdır diye düşündük.

Kağıdı elime verdiğinde ilk bakışta tanımıştım. Bu küçükken üçümüzün bir sıralar kullandığı şifreleme dilimizdi. Birbirimize derste bu dille yazarak kağıt atardık. Hatta bir zamanlar bu dille günlük bile yazmıştık.

Lakin bu ablamın yazısı değildi. Kağıtta yazan şeylerin çevirisi:

<< Çocukken kullandığınız bu özel dili sanıyorum ki çok özlemişsindir. Tıpkı Ethan'ı özlediğin belki bir ihtimal ablanı özleyeceğin gibi. Sadece şunu bil Nathan Jones baban sandığın kadar masum birisi değildi. Ve yaptıklarının bedelini kendisiyle beraber çocukları da ödeyecek. VAKİT İNTİKAM VAKTİ. Sence de öyle değil mi ?
WILLIAM VANTA BLACK... >>

*SAVANNAH*

-Birisi lanet olasıca bir ambulans çağırsın. 911'i arayın!! Kız tir tir titriyor.

*ASHLY*

-Alan, Alan neredesin ? Nereye kayboldun. Şimdi sırası mı ?

*JULIE*

Kronos eliyle duvarda asılı aynaya sert bir yumruk attı. Yaptığı şeyleri neden yaptığına dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece geriye çekilip babamın kolları arasına girmiş. Birazdan başlayacak savaşı uzaktan seyirci olarak izliyorduk. Anlık olaylar silsilesi gerçekleşiyordu.

Kronos, eliyle yüzüne hedef alan yumruğu eliyle yakalayıp ters çevirdi.  Ardından "O" nun yüzüne attığı yumrukle kapıya karanlık bedenini buluşturdu. Karanlık birden kaçtı. Evet o an yok oluverdi sanki. Kronos ise elindeki mendille yumruğuna buluşan kanı temizledi. Bizse ve özellikle ben sadece ona bakıyordum. Beyaz saçları yemyeşil gözleri evet retinası aynen bu tondaydı. Alışılmışın dışında bir karizması vardı.

Yüzüme baktı.
-Gördüğünüz gibi ben de sıradan bir insanım. Sadece Tanrı'nin yeryüzünde vücut verdiği ilk insanlardanım. Benim gitmem gerekiyor kızım. Göründüğünden fazla işim var. Kabul edersiniz ki bir soyun atası olmak o kadar da değil. Tek diyebileceğim. Bu lanet olası şey Zaman'la oynamayı başarabiliyor. Ama yapış şekli bizlerinkinden çok daha farklı. Son olarak Babam Tanrı Khaos'un gözü üzerinizde olsun...

**This is where it begins (HER ŞEYİN BAŞLADIĞI AN)**

Müzik- Zayde Wolf - "Rise Up"

DÖRT HAYAT Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin