2x9- Şu an olmak

491 65 13
                                    

Müzik: Hidden Citizens - "Let Me Out"  

Haykırmak istiyorum. Bütün herkese hayatın ne kadar b*ktan düzmece bir oyun olduğunu kulaklarının zarları yırtılana, ciğerlerime dolan hava tükenene, yolun bittiği yere dek haykırmak istiyorum. Ahşaptan hayallere tutunur zavallı insanoğlu, aniden yanıp kül olduğunda siyaha çalmak için umutlarını. (#) Umut, hafızamı yitirdiğim esnada karşıma çıkan bir yabancıydı. Nefret ise göz açıp kapayıncaya kadar ruhumdan geçen görkemli bir tren değil, ıssız ve kimsesizliğin ortasında biten dikenli bir kaktüstü. Nefret ediyordum. Daha önce hissetmediğim kadar öfke doluydum. Biz her düştüğümüzde arkamızdan sinsice gülen insanların fare suratlarını ezmek istiyordum. Tanrı'nın Şah olan kaderi korumak için biz piyonları harcadığı satranç tahtasında mat etmek istiyordum onu. Hiç tanıyamadığım annemin canına kıyan, pislikten ötesi akmayan yüreklerini yerinden sökmek istiyorum. Elimde son hissettiğim şey, zavallı yüreklerinin son birkaç atışı olana dek.

***

Julie okulun koridorlarında ağır adımlarla yürüyordu. Sağ ve sol yanından geçen insanlara rağmen boş ve manasız gözlerle önüne bakarak ilerliyordu. Ayakları yürüme işlevinden ötesini yapmıyordu. Taşıdığı yükün ağırlığı omuzlarından sonra ayaklarına kadar inmişti artık. Biraz sonra arkasındaki insanların seslerini duymuyordu kulakları. Öğrenciler "Yangın var!" diye bağırmaya başladılar. Herkes can havliyle çıkışın olduğu tarafa doğru koşuşturmaya başlamıştı. Yeri zımparalarmışçasına sürünen ayakkabıları bir ileride atacağı adıma güçlükle varıyordu. İçindeki öfkenin yerini sürekli farklı duygular almaya devam ediyordu. Hissetmek kavramı zihninde mana bulmuyordu artık. Gözünün önünde hiç bir şeyi tasavvur edemiyordu. Biraz sonra kolundan birisinin tuttuğunun farkına vardı. Julie'yi kolundan tutup kurtarmaya çalışıyordu . "Acele et, yangın var." Julie oğlanın yüzüne döndü ve donuk gözlerle bakmaya başladı. Oğlan, her an sanki Julie'yi kolundan tutup götürebilecekmişçesine ileri doğru adım atacakken Julie'nin karanlığa saplanmış ayağı buna mani oluyordu.  "Yanmak mı istiyorsun, ne duruyorsun ?" dedi telaşlı sesiyle. Alev ve duman okula ağ gibi örmeye başlamıştı. Julie arkasına döndü. Yüzüne yaklaşan ateşin harını, ciğerlerine dolan dumanı sanki bahar açmışçasına karşılıyordu. 

**Let me out here now, (Beni buradan hemen çıkar)
and I would run, I would run (Kaçmalıyım, kaçmalıyım)**

###
Gözlerimde canlanan gerçeklik parçalara ayrılmıştı bir an için. Ayağa kalktığımda artık bir annesini daha kaybetmiş lanet olası kalbi hala atmaya devam eden bir hiçtim. Yaşayan bir et yığını, sönmüş bir ruhtum. Zamanın içinde kaybolmaya yüz tutmuş bir anıydım. Karşımdaki ekranda gözlerimin içine doğru bakan şey, Azrail'in ölüm kokan soğuk gözleriydi. Ekranın tamamını kaplayan gözleri ve ettiği şu sözler ruhumu 9 parçaya ayırmış bir lanetti adeta. 

 "Bana yukarıdan bakarsan aptalın tekini görürsün.
Bana aşağıdan bakarsan tanrıyı görürsün.
Bana tam karşıdan bakarsan, kendini görürsün."

(Charles Manson'ın sözü)

Bu sözleri söylediği anda, kendisi dışındaki herkes birden yere yığılmıştı. Kameradan geriye çekildi. "Bu aptallar için üzüldüğünü sanmıyorum. İstersen her şeyi geriye alabilirsin. Hiç yaşanmamış gibi" birden kahkahalar atmaya başladı. O kadar tiksinç ve kulak tırmalayıcıydı ki... "Bundan daha fazlasını olduğunu mu sanıyorsun. Bir hiçten... Çok beklettin beni ama! Hokus pokusçuluk çok mu zor geldi yoksa ? 'Bir anda tekrar ciddi bir havaya büründü.' 

~~Ben geçmişim sen ise gelecek, ben geleceğim sen ise geçmiş.
Biz hiçbir zaman şu an olmadık
.~~

Bir anda ekran simsiyah olmuş bilgisayar kapanmıştı. Omzuma bir elin değdiğini hissettim. Daha doğrusu hissettiğimi sanıyordum. Dönüp baktığımda konuşmaya başladı "İyi misiniz ? Siz ağlıyorsunuz." dedi bahar yapraklarının hışırtısını andıran ince sesiyle. Elimle omzuma değen elini aşağı indirdim ve odadan çıkıp koridorda yürümeye başladım. Birkaç kişi omzuma çarpmıştı. Ancak bu benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Ruhumu düştüğü karanlıktan aydınlığa çıkarmak için çok geçti artık. Boyumu aşan bir çukurun içine düşmüş, bağırıyor, çağırıyor sesimi duyurmaya çalışıyordum. Zihnimin derinliklerinde sürekli tekrarlayan o ses "Biz hiçbir zaman şu an olmadık." Ben ise ona kulak vermiyordum ya da vermemeye çalışıyordum. İçimde dolup taşan öfke, üzüntü, umut ve nedense gitgide yükselen kahkaham...

**Didn't know the destination, (Kaderi bilmiyor muydun ?)
Didn't know you come to take me away (Beni almaya geleceğini bilmiyor muydun ?)
You took me away (Beni alıp götürdün)
I fell into your illusion, (Bir yanılmasanın içine düşmüş hissediyorum)
Follows all the fire in your gaze, (Bakışlarındaki ateş beni takip ediyordu)
Then it took me away. (Sonra beni götürdü)**

(YORUM ve OY'larını bekliyorum.)

DÖRT HAYAT Wattys2017Where stories live. Discover now