1x24- Na-Ethan

806 94 25
                                    

Müzik: American Authors - "Pocket Full Of Gold"  

- Yavaş ol Ethan bir yere çarpacaksın, yavaş ol biraz.

- Tanrım!! İnanamıyorum.

Ethan heyecandan panikle bir yandan üstünü başını giyinmeye çalışıyor bir yandan sakladığı babamın antika saatini arıyordu. İpi salınmış deli danalar gibi odaların birinden giriyor birinden çıkıyordu. Kardeşim Ethan sonunda hayallerinin gerçekleştiği yere doğru heyecanla kürek çekiyordu. CERN onun hayalinin everestiydi. Evet, kardeşim sonunda CERN'de stajyer olarak çalışmaya hak kazanmıştı. Bir çok çocuk çocukluğunda astronot, itfaiyeci vb. olmak isterken, Ethan CERN'de beyaz önlüklü bir bilim adamı olmanın hayalini kurardı. 

- Bu değil, bu değil, ufff. Nathan babamın şu antika kol saati var ya, o nerede?
Bana bu soruyu yöneltirken bir yandan da hızla kahverengi dolabın çekmecelerini bir bir alaşağı ediyor. Ne var ne yoksa döküyordu.

"Dur, biraz sakin ol!" diyordum ama dinleyen nerede. Sonunda baktım olmayacak arama kurtarma işlemlerine ben de katıldım.

- Buldum, işte burada.
- Evet sonunda buldun işte. Hazırlığın bittiyse bir an önce gidelim.

Yüzüme döndü ve tuhaf bir bakış atıp. "Kahvaltı?" dedi. Kaşlarımı yukarı doğru gerip dudağımı büzüştürerek garip bir tebessümle karşılık verdim:
- Sen şakasın herhalde! Az önce oradan oraya aceleyle koşturan sen değilmişsin gibi kahvaltı keyfi mi yapacaksın?

Bir an duraksadı. O da heyecandan saçmaladığının farkına varmıştı. "Ne diyorum ben?" diyerek hızla gürültülü adımlarla koridoru arşınlayıp kapıya yöneldi. "Hadi Nathan! acelemiz var. 8 saat içinde orada olmalıyız!" diye bana bağırırken bir yandan ceketin koluyla cebelleşiyordu. "Octavia'yı uyandıracağım sana yetişirim." diyerek karşılık verdim. "Onun geleceğini hiç sanmam." diye seslendi ve kapıyı açtığını duydum. Ben zaten hazır olduğum için direkt Octavia'nın odasının kapısının önüne geldim ve odanın kapısını tıkladım. 

*ETHAN*

İnanamıyorum. Tanrım! sonunda, biliyordum. Sakin ol Ethan. Hep bu anın hayalini kurdun ve sonunda başardın. Şimdi arabaya atla ve onlara ne kadar zeki ve başarılı bir öğrenci olduğunu göster. Sen yaparsın, sen yaparsın...

(Şarkı'nın ya da telefonun sesini kapatmanız önerilir. )

*NATHAN*

Ses gelmeyince yavaşça odanın kapısını araladım. Tanrı Aşkına! Odası her zamanki gibi iğrenç kokuyordu. Masanın üstünde bira şişeleri, yataktan sarkan kolunun altın yerde duran şırınga ve içi boş küçük torbalar, yatağın üstünde yırtık pırtık elbiseleriyle yayılmış yatan ablam demeye utandığım bu keş Octavia'nın ta kendisiydi. Üzülmekten ziyade acıyordum ona. Gençliğini bu pisliklerle tüketiyordu. Lanet olası arkadaşları daha ortaokul yıllarında sigaraya alıştırmışlardı. Bir an Ethan'ın aldığı e-postayla gelen mutluluğun yerini karşılaştığım bu manzara almıştı. 25 yaşındaydı ama hala bu sefalete kendisini mahkûm etmişti. Ağır adımlarla odaya girdim ve kapıyı kapadım. Yavaşça ablamın yatağının yanına eğildim, "Octavia" diyerek yumuşak bir ses tonuyla kulağına fısıldadım. Uyunacak gibi değildi. Bu sefer sarstım ve sonunda gözlerini hafifçe araladı. Ben de ayağa kalkıp perdeyi açtım. Hiç değilse odanın kasvetli havasını güneşin cılız sabah ışığı dağıtabilirdi. Geri döndüm ve geri kapanmış gözlerini tekrardan açmak için yüksekçe bir ses tonuyla "Yeter artık, uyan!" diye kızdım. Gözlerini açtı ve "Tanrı aşkına, Nathan! Defol git odamdan." diyerek bağırdı. "Lafı uzatıp sana nasihat verecek günümde değilim merak etme. Sadece Ethan'a sabahleyin e-posta geldi. CERN'de stajyer olarak çalışmaya hak kazanmış." dedim, sert ve yeri delen keskin adımlarla kapıya yöneldim. Kapıyı yüzüne kapayıp gitmeden önce sırtımı son bir kez döndüm. Arkasını dönmüş yatmaya devam ediyordu. Halbuki bu durumun Ethan için önemini kendisi de biliyordu. "Keşke, keşke senin gibi bir ablam olmasaydı. Lanet olsun sana da senin ablalığına da." Kapıyı çarpıp çıktım odadan. Hızla evin kapısına yöneldim ve ceketimi giyip çıktım. Evden dışarı çıktığımda arabada beni bekleyen Ethan'ı buldum.

- Ne oldu! Ben sana demedim mi Nathan? Bak anlıyorum ablamı kaybettiğini hala anlamıyorsun değil mi? 'Biraz duraksadı ve yutkundu.' Ben kabullendim artık, sen de kabullensen iyi olur.

Hay aksi Ethan'ın da neşesini kaçırmıştım anlaşılan. Ortamı yumuşatmak için Ethan'a döndüm "Hadi şu radyoyu açalımda biraz neşelenelim"dedim. Ethan gülümsedi "Ha şöyle! Şu Caravan kanalını açsana orada güzel müzikler çalıyor" dedi. "Ben de o iş." dedim. Ethan da ablasını dert etmekten ziyade benim ablasını dert etmemden dolayı kızıyordu bana. Ama ben yapamıyordum işte. Ne kadar kızsam, üzülsem hatta acısam bile ablamdı sonuçta. Birgün düzeleceğini umut etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. 

Müzik: American Authors - "What We Live For"  

Sonunda söylediği kanalı bulmuştum. Şarkının başlamasıyla Ethan'ın neşesi yerine gelmişti. Çalmaya başlayan müziğe eşlik ediyordu. Bir süre sonra bende ona katıldım. Güneşin daha yeni doğmuş ışıkları tenimizi okşamaya başlamıştı. Her şeye rağmen Ethan için çok mutluydum. Böyle bir ikiz kardeşim olduğu için bir yandan da şanslı olduğumu düşünüyordum. İşte bende durumlar böyleydi.

Havaalanına doğru yol almaya çoktan başlamıştık bile...  

&&&
I drive a beat-up car, a caravan, the color blue (Mavi renkli eski model bir karavanı sürüyorum)

... We're taking off uh uh uh (Alıp başımızı gidiyoruz)

This is what I live for (İşte bunun için yaşıyorum)

... Right into the great unknown (Büyük bir bilinmezliğe doğru)

We can throw our hands up out the window (Ellerimizi pencereden salabiliriz.)

... Got nineties retro on the radio, our favorite tune (90'ların retro radiosunda, melodimizle birlikte)
... We're taking off uh uh uh (Alıp başımızı gidiyoruz)

This is what I live for (İşte bunun için yaşıyorum)

&&&

(Yazarın notu: Hikayemi TAKİPte kalmayı unutmayın.Kitabımın tanınması için YORUM ATAR ve OYLARSAN > YAZARINI ÇOK MUTLU EDERSİN.)

DÖRT HAYAT Wattys2017Where stories live. Discover now