1x21- Yalnız değilim

889 115 37
                                    

Müzik: Local Natives - "Mt. Washington"  

Beyaz örtüyle kaplanmıştı yeryüzü. Kar kalan gücüyle yağmaya devam ediyordu. Güneş ortalıklarda görünmüyordu. Cenazeler defnedilmişti. Herkes son olarak başsağlığı diledikten sonra birer birer cenaze törenini terkediyorlardı. Papaz son birkaç duayı okudu ve o da başsağlığı dileyip cenazeyi terketti. Robert huzursuzlanmaya başlamıştı. Eve gitmesi gerekiyordu. Bomboş kalmış o eve. Savannah dudağıyla kucağındaki mızmızlanmaya başlayan kardeşinin saçlarını öptü. Boştaki eliyle gözünün önüne gelen kırmızı saçlarını arkaya attı. Kar yağmasına rağmen hava bir türlü yumuşamamıştı. Ne kadar kalın giyinse de üşümeye başlayan Robert ablasına sokuluyordu. Savannah'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Dik durmaya çalışıp kendi kendine ağlamamak için söz vermişti. Ama yapamadı. Gözlerinden yaşlar ardı arkası kesilmeden karın soğuk yüzüne düşüyordu. Robert bir ara ablasının yüzüne baktı. Ablasının gözlerindeki yaşları küçücük elleriyle silmeye çalışıyordu. Olan bitenden habersizce ablasına, hayatta kalan tek annesine sımsıkı sarılmaya devam ediyordu. Sadece ikisi kalmıştı. Kar sessizce yere düşmeye, rüzgar batıdan doğuya esmeye devam ediyordu. Savannah'ın göz yaşları sağanak halini almıştı. Artık içindeki acıyı acımasız dünyanın kucağına bırakıyordu. Sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Robert ise bir şeyler olduğunu anlamıştı ki ablasının göz yaşlarını silmeye çalışıyor bir yandan "Abba" diye üzgün bir surat ifadesiyle başını kaldırmış ablasının suratına bakıyordu. Savannah kucağındaki Robert ile beraber yere eğildi ve eliyle mezardaki toprağı avuçladı ve sımsıkı sıkmaya başladı. "Kalkın!" diyordu boğuk bir sesle. Boğazı tıkanmıştı adeta. Annesiyle babası ölmüştü, hem de en mutlu günlerinde. Evlilik yıldönümlerinde. Başbaşa genç aşıklar gibi bu günün tadını çıkaracaklardı. Ancak bir trafik kazası sonları olmuştu. Savannah uzunca bir süre mezarın başında ağlamayı sürdürdü ta ki gözleri kızarana ve hava kararmaya başlayıncaya dek.

Evden içeri girdiğinde ev buz gibiydi. Ya da ona öyle geliyordu. Bilemiyordu, hissiyatını kaybetmişti. Kardeşini koltuğa otutturduktan sonra ayağa kalktı bir bardak su içmek için mutfağa gidecekti. Mutfağa girdi ve su bardağını doldurdu. Ancak canı su içmek dahi istemiyordu. Bir an gözü kararır gibi oldu. Bedeni bu yükün ağırlığını kaldıramamıştı.

***

Robert, Savannah'ın başucunda ağlıyordu. Emekleye emekleye ablasının yanına gelmişti. Mutfak cam kırıklarıyla doluydu. O cam kırıklarından birisi, eline batmıştı. Bas bas bağırıyor, "Abla uyan da bana yardım et!" dercesine ağlıyordu.

***

Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm Robert'in ağlayışıydı. Aman Tanrım! eline cam batmıştı. Elinden kanlar süzülüyordu. Hemen güç bela doğruldum ve ayağa kalktım. Yavaşça elinden cam kırığını çıkardım ve mutfak beziyle pansuman yaptım. 'Ne oldu bana böyle. Bayılmıştım ve bayılırken de elimdeki bardak yere düşmüştü.' Yavaşça ağlamakta olan Robert'i susturmaya çalıştım. Sonunda ağlamaktan yorgun düşen küçücük bedeni uykuya yenik düşmüştü. Robert'i yatırdıktan sonra mutfaktaki cam kırıklarını toplarladım. Sonra ben de Robert'in yanına uzandım. Daha 2 yaşında bir bebekti. Nasıl bakacaktım ben ona. Daha kendim bir çocuktum. Ona annesinin baktığı gibi bakmam mümkün değildi. Ama yapabilmeliydim. Kardeşime annesinin yokluğunu aratmamalıydım. Onun hem ablası hem de annesi olmalıydım. Yavaşça, onu rahatsız etmeden kolumla kardeşime sarıldım. O bana annemden kalan tek yadigardı. Her şeyimdi, belki de canımdan öteydi. Robert'in soluğunu tenimde hissedebiliyordum. Kokusu annemin şeftalimsi kokusunu hatırlatıyordu. Nedense annemin kokusu bana hep şeftaliyi anımsatırdı.

Daha hiç bir şey bitmedi, diye seslendim hayata. Bitmedi, ben ve kardeşim buradayım. Yalnız değilim! Gücün yetiyorsa bizi de kopar kendinden. Bir kardeşim bir de ben kalmıştık şu hayatta. Annemle babamın hiç mi akrabası yok diye merak ediyorsanız. Annemle babam ailelerinin karşı çıktığı bir evlilik yaptılar. Bu saatten sonra kalkıp da bize evlerini açacaklarını hiç zannetmem.

***

Dışarıdaki kar artık gücünü kaybetmişti. Artık güneşin son loş ışığı da karanlığın içinde doğru çekildi.

***

- Ralph nereye gidiyoruz ?

- Sürprizi bozmak istemezsin herhalde ?

Kendra biraz durdu ve düşündü.

- Umarım Savannah kardeşine bakabilir.

- Savannah artık genç bir kız, bir güncük Robert ile idare edebilir herhalde.

- Bilmiyorum, bana hata yapmışız gibi geldi. Keşke çocukları da alsaydık.

- Savannah ısrar etti, gözünle gördün. Demek ki kızımız hem bizi düşünüyor ve bizim için sorumluluk almayı göze alıyor.

- Haklısın, gerçekten altın kalpli bir kızımız var.

Kendra yolun ortasında durmakta olan simsiyah giyimli bir adam gördü. Yolun kenarındaki lambalar ve arabanın farı yolu aydınlatırken bu adamın simsiyah giyimi gözüne çarptı. Birden panikledi ve kocasına seslendi.

- Ralph dikkat et yolda bir adam var, çarpacaksın!

Direksiyon aniden sola kırıldı. Ralph arabanın kontrolünü kaybetti ve araba yolun ucundaki uçurumdan aşağı yuvarlandı... Ralph ve Kendra son nefeslerini çoktan vermişlerdi.

Simsiyah giyimli adamın yolun ortasında dururken, arabanın uçuruma yuvarlanmasıyla beraber birden ortadan kayboluverdi...

(Yazarın notu: Okuyucularımın bazı bölümlerden sonra düşmesi beni çok üzdü. Takipte kalırsanız sevinirim. YORUM ATAR VE OYLARSANIZ YAZARINI ÇOK MUTLU EDERSİN)

DÖRT HAYAT Wattys2017Where stories live. Discover now