3x18- Sahildeki buluşma

340 26 18
                                    

Müzik: Lord Huron- The Ghost on the Shore (Sahildeki Hayalet)

Yeni bir güne uyanmıştık. Kahvaltımızı yaptıktan sonra planladığımız gibi sahilde buluşmuştuk.
Dalgalar hafiften hırçındı. Yaz olsaydı yüzeceğim tek yerdi burası. Kış olduğundan kimse yoktu. Bir başına terk edilmiş gibi ıssızdı. Biz insanlara yüzmek gibi bir aktivite sunmadıktan sonra sahil ne işe yarardı ? Hava soğuk olmasa da yüze esen deniz meltemi hala kışın bitmediğini hissettiriyordu.
Birazdan ileride Julie'yi görmüştüm. Sırtında deri ceket, koyu mavi tonuyla kot pantalonu ve siyah ayakkabısıyla uzaktan dahi dikkatimi çekmişti. Sadece dakikalar sonra kıvırcık saçı ve Clash isimli grubun albüm kapağının olduğu tişörtüyle belirivermişti. En son gelen beyaz bluzunun üstüne giydiği montuyla Savannah ve başındaki ayıcıklı kepiyle küçük kardeşi Robert olmuştu.
Alan: Tekrardan günaydın hepinize.
Julie: Konuya girmek için pek de mantıklı bir seçim olmadı ha Alan ?
Alan: Her neyse.
Julie: Öncelikle söylemem gerekiyor ki şu anki içindeki bulunduğumuz şeyin adı savaştan başka bir şey değil. Kabul edelim ya da etmeyelim gerçek bu. Bu adam hepimize bir şekilde zarar verdi. Vermediyse de yakında vermeye çalışacaktır. Nathan!

Nathan dalıp gitmiş gibiydi.
Nathan: Efendim.
Julie: Şu an buradaki bulunan hemen herkesin normal insanlardan farklı birtakım özel yetenekleri olduğunu biliyorsundur.
Nathan: Orasını anladım.
Julie: Senin de olduğunu biliyorsundur umarım.
Nathan: Anlamadım.
Alan: Nereye varmaya çalışıyorsun.
Ashly: Biz neden burada buluştuk ki sıradan bir kafede buluşmak yerine ?
Julie: Buraya sıradan bir arkadaş buluşması yapmak için gelmedik. Ki  biraz sonra olacakları insanların ortasında yapacak değiliz.
Nathan: Konumuz bu değil sen az önce ne demeye çalıştın.
Julie: Anladığım gibi güçlerinden haberin yok. Ve dahi asıl anladığım dün Alan'ın ailesinin yanında doğru düzgün tanışamadık.
Alan: Bir dakika sen bütün bunları nereden biliyorsun.
Julie: Sabır Alan.. Öncelikle benim adım Julie Scott. Hepinizin tatsız bir deneyimle öğrendiğiniz gibi ben zamanda bir şekilde yolculuk yapabiliyorum.
Alan: Şimdiye kadar hiç geleceğe gittin mi peki ?
Julie: Hayır. Neden öyle sordun ki ?
Alan: Bilmem. Hani geçmişe gittiğimize göre geleceğe gidip "O" nu yenip yenmediğimizi görebiliriz.
Julie: Bu iş sandığınız kadar basit değil. Üzerinde oynamaya çalıştığım şey zaman. Gelecek kararsız yapıda. Görmemiz çok da bir şeyi değiştirmeyebilir.
Alan: Kararsız derken ?
Julie: Sen gidip gelecekteki hatalarını görüp vazgeçeceksin ve bam gelecek değişmiş olacak.
Alan: Madem öyle neden şimdi yapmıyorsun ?
Julie: Bu işi çocuk oyuncağı mı sanıyorsun sen ? _Ses tonu sertti_

Julie'yi kızdırdığımın farkındaydım. Sanırım çenemi kapamalıydım. Bize yardımcı olabileceğini iddia eden birisiyle ters düşmek istemem.

Julie: Nerede kalmıştım.
Savannah: Güçlerimizi tanıtmakla. Sanırım bizi bizden daha iyi tanıyorsun.
Julie: Savannah sizin şakaklarınıza dokunduğu anda beyninizde saklı olan tüm anılara erişebilir. Bu yüzden ona ve onun üyesi olduğu soya EMPATHIA denmekte. Bense GENUSE KRONOS. Latince Kronos yani Zaman Tanrısı'nın kızı demek. Yani bildiğim kadarıyla insanlığın bugün kullandığı tabirle Yarı Tanrı'yım. Alan da yine hepinizin gördüğü gibi sınırlarını tam olarak kestiremediğim kadar yüksek hızlarda koşabilmekte.
Nathan: Ne kadar hızlı mesela ?
Julie: Bunu Alan söylesin. Dediğim gibi kendisi daha iyi bilir.
Alan: Nedense hiç süre tutma ihtiyacı hissetmedim. Ama ölçelim isterseniz. Hakikaten ben neden önce böyle bir şeyi hesaplamayı düşünmedim.

Cebimdeki telefonu çıkartıp kronometresini açtım ve Ashly'nin eline tutuşturdum.
Julie: Bu kadar hevesliysen bir bakalım ne kadar hızlısın.
Julie elini kaldırdı ve 10'dan geriye saymaya başladı. Konumumu çoktan almıştım bile. 4...3...2...1... Başla//

Havadaki moleküllerin soluk boruğuma çarpıp ciğerime doluğunu hissediyordum. Duran hayatın içinden akıp gidiyor, şehrin sokaklarında yeşil ışık yandığında karşıya geçmeye çalışan sırtındaki çantayla küçük çocuğu. Geç kalmış olsa gerek. Asfalt zemine bastığımı dahi hissedemiyorum. Kuş kadar hafif olmak bu olsa gerek. Birden yanımda belirten o karartı... Benim attığın her adımı o da atıyordu. Ben baktığımda o da bana bakıyordu. Beraber koşmaya devam ediyorduk. Bana baktı ve gözlerini dikti: Daha hızlı koşabileceğini biliyorsun değil mi ?
Alan: Ne kadar hızlı ?
-Her an her yerde olabilirsin. Tanrı olabilirsin. Tıpkı benim olduğum gibi.
Birazdan hızla benden bile hızla koşarak uzaklaştı. Aniden durmuştum. İleride bizimkiler bana el sallıyordu. Hızla onların yanına gittim.
Nathan: Saatte bin kilometre dostum sen nesin mermi filan mısın ? Sesten ve dahi mermiden bile daha hızlısın.
Savannah: Ben de benimkine güç diyorum.
Ashly: Alan bu kadar hızlı olduğunu bilmiyordum. Bütün bu şamata devam ederken hala aklım o andaydı.
Alan: Daha hızlı koşabileceğini biliyorsun değil mi ? Her an her yerde olabilirsin. Tanrı olabilirsin. Tıpkı benim olduğu gibi.
Julie: Ne ?
Herkes şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.
Alan: Dedi.
Ashly: Ne, kim, nasıl ? Ne diyorsun Alan:
Julie: "O" mu ?

Evet manasında kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım.
Nathan: Dostum yoksa "O" nu mu gördün yoksa ?
Alan: Evet. Hem de benden çok daha hızlı olduğu gerçeğini öğrenek.
Nathan: Woww burası benim fizik bilgimi aşar. Senden daha hızlı birisi olduğunu düşünmek bile istemiyorum.
Julie: Bırakalım Tanrı olduğunu sanmaya devam etsin.

#####
YENİ BÖLÜM MUTLAKA GELECEK SADECE BİRAZ GEÇ OLABİLİR. KÜTÜPHANENİZDEN KALDIRMAYIN...

DÖRT HAYAT Wattys2017Where stories live. Discover now