2x27- Canavar

370 52 7
                                    

Müzik: The Score - "Something New"

**Save my soul, lost in a shadow (Ruhumu kurtar, gölgede [karanlıkla] kayboldum) 
Need a miracle, locked in a battle (Mucizeye ihtiyacım var, savaşa kapıldım)
I was on my own living in yesterday (Kendi kendime dünü yaşıyor gibiyim)**

11 Ocak "Çarşamba" 2017 (sabah)

*ROBERT*

Beni kucağından indirdi. Sahile gelmiştik. Artık o kadar da korkmuyordum bu siyah giyinimli adamdan. En azından yüzündeki maskeyi çıkartması içimi rahatlatmıştı.

"Ablama geri dönebilir miyim ?" dedim nazikçe bir sesle. Cevap vermedi. "Ablam ben yanından kaybolunca endişelenmiştir. Lütfen götürebilir misin beni ona ? Ben yolları bilmiyorum da kaybolurum." dedim daha da nazikçe bir sesle. Her ne kadar yüzünü görmüş olsam ve bana kötü davranmıyor olsa da neden beni kaçırmıştı ? Bunun sebebini bir türlü anlayamıyordum. Ablama filan mı kızmıştı acaba ?

Yüzüme döndü ve elimi sıkıca kavradı:
-Bugünlük ablanı bir kenara bıraksak. Sadece sen ve ben olsak. Söz bak yarın ablanı görmeye gideceksin.

Neden böyle bir şeyi istediki şimdi. Anlayamıyorum bu adamı. Tanrım! Bana yardım et. Ablamı koru ona zarar vermesin lütfen. Arkamızdaki birisinin bize doğru çığlık attığını duydum ve hemen kafamı çevirdim. Kadının teki yanımdaki adamın simsiyah kıyafetinden korkmuş olacaktı. Hakikaten gündüz gözüne bizim burada ne işimiz vardı. Hemen beni kucağına aldı. Birden resmen ışınlandım adamla beraber. Bunu bir kere daha yapmıştı. Sormaya cesaret edemedim ama merakıma yenilip sordum. Çünkü korkmaya başlamıştım artık bu adamdan. Kucağından indirip yüzüme baktı.

-Korkmana gerek yok! Bu sadece benim küçük numaralarımdan bir tanesi.
-Sihirbaz filan mısın ?

-Onun gibi bir şey.

Yüzümü isteksizce iki yana gerdim ve gülümsedim. Nedense bir şekilde bu adamdan hem korkuyor hem de merak ediyordum. Neden beni ablamın yanından kaçırıp, benimle vakit geçirmek istiyordu. Derdi neydi bu adamın ?

-Öncelikle seni neden böyle tuttuğumu düşünüyorsundur. Sadece biraz zaman geçirmek istiyorum seninle. Mesela bana ablanın en sevdiğin ve sevmediğin özelliklerini söyleyebilir misin ?

Bunu dedikten sonra odasına girdi. "Sen anlat ben dinliyorum seni." dedi içeriden seslenerek. Ablam mı ablam hakkında ne anlatabilirdim ki ? Hem neden ablamı anlatmamı istiyordu ? Az önce o değil miydi ablanı bir kenara bırak diyen ? Birden masanın üstünde duran cep telefonuna mesaj geldi. Telefona elimi uzattığım esnada içeriden gelen sesiyle irkildim. "Telefonuma dokunmayı aklından bile geçirme küçük bey." Sesi sevecen olsa da bir o kadar da tehditkardı. Az sonra üstünde bir tişört, altındaysa bir kot pantolon ile odadan çıktı. Çok garibime gitmişti. Bir insan o kadar korkunç kıyafetten sonra neden böyle giyinir ki ? Yoksa bana mı daha az korkutucu görünmeye çalışıyor ?
-Benden ne istiyorsun ?
-Bu soruya cevap verdiğimi düşünüyorum. Dediğim gibi sadece biraz takılmak.

Elini uzattı ve adını söyledi:
-Seninle düzgünce tanışamadık küçük bey. Benim adım William Black. Az önce adımla beraber üstümden çıkardım Vanta'yı.

Ben de o böyle yapınca artık mecburen küçücük elimi uzatıp el sıkıştım.
-Benim adım da Robert Wood. Vanta derken ?
-Üstüme giydiğim o siyah kıyafetin yapıldığı madde.

Uzun kanepeye oturdu ve beni de yanına oturttu

-Hmm
-Evet en son ablandan bahsediyordun daha doğrusu bahsetmiyordun.

-Ablam genel olarak neşeli bir insan.
-Başka.
-Bilmem.
-Biraz dışarı çıkalım mı ?
-Olabilir.

***
Parkta boş bulduğumuz bir banka oturmuştuk. Bana aldığı külah dondurmayı yemekle meşguldüm. Neden bilmiyorum ama o kadar da kötü bir insana benzemiyordu. Hatta birkaç fıkra anlatıp beni güldürmeyi bile başarmıştı. Artık ona karşı hissettiğim korku yok olmuş gibiydi. Ta ki gözlerimle şahit olduğum o ana kadar.

***
Gece olmuştu ve bana yatağını vermişti. Ben de her şeyden habersiz yatağımda gözlerimi kapatıp uyumaya çalışıyordum. Birden kapı örtülme sesi geldi. Hızla yatağımdan kalkıp salona girdim oradan da yavaşça kapıyı açtım. Garajdan sesler geliyordu. Sessiz adımlarla garajın kapısına doğru yürüdüm ve kapıyı hafiften araladım.

***
Karanlık silüet önünde eğilip yalvaran bir adamın boğazındaki soluk borusunu çıkardı tek hamleyle. Bunu gören Robert çığlığı bastı ve Karanlık Silüet ile göz göze geldi.
***
Tanrım! Hiç olmadığım kadar korkuyorum. O canavar şu an karşımda dikilmekte. Yoksa beni de mi öldürecek ? Yardım et Tanrım!

Yüzündeki maskeyi yeniden çıkarttı. Eli hala baştan sona kan banyosu yapmış gibiydi. Kan aslında tüm vücuduna sıçramıştı. Bense sadece karşında hüngür hüngür "Ablamı istiyorum." diyerek ağlıyordum. Görür görmez kaçmaya yeltenmiştim lakin kolumdan tutup engellemişti bu kaçma girişimimi de.

Kanlı elleriyle yüzüme dokundu ve baş parmağıyla göz yaşlarımı sildi "Şşşt hadi ama en başa dönmeyelim küçük dostum." O az önce zavallı adamı katletmeden önceydi diyordu iç sesim. Aman Tanrım! Ben koca bir günümü nasıl bir canavarla geçirmiştim.

"Ablamı istiyorum." Gözümden akan yaşların haddi hesabı yoktu artık. "Canavarsın sen." diye bağırıp kolundan kurtulmaya çalıştım. Ama kaçamıyordum. Kolları o kadar güçlüydü ki bırakın kaçmayı hareket bile edemiyordum.

Tekrar boyuma eğildi ve boynuma sımsıkı sarıldı. "Şşşt! Ağlama artık." Kurtulmaya çalışıyordum ama bırakmıyordu. "Canavarsın sen. Bırak beni!" diye bağırdım kulağına doğru. O da benim kulağıma şu sözleri fısıldadı "Her canavarın içinde bir insan, ve emin ol her insanın içinde de kabul etmek istemediği ama bir gün mutlaka kabul edeceği birer canavar yatar. Ben sadece içimdeki canavara sahip çıkıyorum küçük dostum."

***

Birden kendimi hastane odasında bulmuştum. Ablamı yanımdaki yatakta uzanır buldum. "Ablaaaa" üstüne öyle bir atlayışım vardı ki.

Gözlerimizden akan yaşlar birbirine karışmıştı. "O canavar, acımasız bir canavar" diye sayıklıyordum sürekli. Ablam yüzümdeki kan lekesini görüp "Noldu sana." diye söyleniyordu. Ben iyiyim ama o zavallı adam iyi değildi artık.

Teşekkür ederim Tanrım yine benim küçük annemin kollarındayım...

(Yorum ve OY'lar ellerinizden öper.)

DÖRT HAYAT Wattys2017Onde histórias criam vida. Descubra agora