1 ► Grimmauld Meydanı

16.9K 873 1.9K
                                    


Londra'nın gürültüsü Goldie'nin yatağından rahatlıkla duyuluyordu. Kız, korna ve lastik seslerini duymamak için yastığı kafasına kapattı. Şimdi aşağıdan bir süpürge sesi gelmeye başlamıştı.

"Susturun şu süpürgeyi!" diye bağırdı sesinin duyulmasını umut ederek. Ancak süpürge sesi dinmedi, arabalar daha hızlı gitmeye başladı, trafik karıştı ve daha çok korna çalındı.

Goldie, yorganını tekmeleyerek yere attı. Ağustos ayında olmalarına rağmen dışarısı hala serindi. Londra her zaman serindi. Soğuktan yeniden nefret ettiğini hatırladı. Yağmurdan ve kardan sıkılmıştı. Bir tutam güneş ışığı arıyordu gözleri.

Saatlerdir uyumasına rağmen hala yorgunlukla sızlayan bedeniyle ayağa kalktı. Küçük bir umutla perdeyi açtı. Yağmur durmuş olabilirdi, şanslıysa güneş bile açmış olabilirdi.

Ancak perdeyi açtığında Londra'nın dünden daha kötü bir fırtınayla sallandığını gördü. Rüzgar öyle sert esiyordu ki ağaçlar bir o yana bir bu yana devriliyordu. Gökyüzü, gündüz olmasına rağmen karanlıktı.

Goldie, bir süre gökyüzüne nefretle baktıktan sonra gözleri karşı apartmandan ona el sallayan çocuğa takıldı. Pencerelerinin aralarında birkaç metreden fazla yoktu. Siyah saçlı çocuk, çerçevesiz bir gözlük takıyordu. Arkadaş canlısı bir gülümsemesi vardı. Goldie onu tanıyordu. Aynı sınıfa gidiyorlardı ve bir kabus gibi her penceresini açışında onu görürdü. Dünyada en nefret ettiği insanları sıralasa başlara yakın bir yerde olacağına emindi.  

Gülümsemedi çocuğa. Kaba bir şekilde perdeyi kapattı. Tek ışık kaynağı penceresini bile açamıyordu. Odası bir zindandı ona göre. Her daim karanlık, dağınık, boğuk ve sıkıcı bir zindandı.

Pijamalarını değiştirmeden banyoya gitti ve ardından aşağı indi. Saat öğleni çoktan geçmişti. Babası işteydi ve annesi mutfakta oyalanıyordu.

Küçük, yaramaz kardeşleri mutfağa giden dar koridorda Goldie'ye çarparak geçti. Goldie sinirle arkasını döndü. "Önünüze baksanıza!" diye bağırdı. Çocuklar ona cevap olarak kahkahalar atınca terliğini çıkarıp fırlattı. Ancak ikizler merdivenlerde kaybolmuştu. Terliğini geri almaya üşendiği için çıkartıp diğerinin yanına fırlattı. Çıplak ayak kalmıştı.

"Sonunda kalktın! " dedi Mrs. Ripley mutfağa giren Goldie'ye onaylamaz bakışlarla. Goldie, yüzüne düşmüş sarı saç tutamlarını kulağının arkasını sıkıştırarak mutfağı inceledi

Fırın çalışıyordu. İçinde poğaçalar vardı. Çikolatalı kurabiyeler, börekler, çörekler dizilmişti. Birkaç tencere kaynıyordu ocakta.

Goldie, midesinin açlığı ile çikolatalı kurabiyeye uzandı. Fakat annesi tam eline alacakken koluna vurdu.

"Onlar misafirler için. Sakın dokunma." dedi sinirli sinirli annesi.

Goldie'nin annesi her zaman sinirliydi. Her gün eve geç gelen Mr. Ripley'e kızardı, sürekli odasına kapanan Goldie'ye kızardı, yaramaz ikizlere kızardı, sürekli sigara içen yan komşularına kızardı, korna çalan sürücülere kızardı.

"Ben ne yiyeceğim?" dedi Goldie göz devirerek. Annesi bu kadar emek vermişken ona mutfakta yemek yapmasına izin vermezdi. Özellikle de Goldie'nin mutfakta yaptığı sakarlıklar düşünülürse mutfağa girmesi bile lütuftu.

"Sabah kahvaltıya kalkmadığında ne yiyeceğini düşünmeliydin. Benim sorunum değil." dedi annesi ocakta ki tencereyi karıştırarak. İnce ince dilimlenmiş soğanları içine boşalttı. Pişen tencerelerden türlü türlü güzel koku çıkıyordu.

Golden Black ➳ the MaraudersWhere stories live. Discover now