12 ► Balık

7.4K 646 675
                                    


Bazen hayat sizle dalga geçer gibi gelir. İstedikleriniz ve değer verdikleriniz bir bir elinizden alınır. Nefretiniz içinde nefes almaya çalışırsınız.

Sadece, içinizde ki çöplüğü bir yere boşaltmak istersiniz. Belki bir arkadaş, anne ya da bir çiçek... Sadece kelimeleri söylemek, içinizde ki o volkanı söndürmek istersiniz.

Goldie'ye göre bu hayat bir kısır döngüden başka bir şey değildi. Hayat nefret ve sevginin bir araya gelmesinden oluşurdu. Dünya hayatında kötü şeyler de vardı, iyi şeylerde. Sonsuza kadar kimse mutlu yaşamadı. Sahi, sonsuza kadar mutlu olsalar, mutlu olmanın ne anlamı vardı?

Goldie, pekala hayatını uçlarda yaşamayı severdi. Çünkü mutluluğu iliklerine kadar hissetmenin yolu acıyı ve nefreti de hissetmekten geçerdi. Duygularını kapatmak, siyah-beyaz bir zindana kapanmaktı onun için. Sevgisini söylemekten, doğruları itiraf etmekten korkmazdı. Göz yummak hiçbir acının geçmesine olanak sağlamazdı.

Goldie, içindekileri dışarı vurmaya bu kadar alışmışken içinde tutuğu sırrın ne kadar omuzlarına yük olduğunu yeni yeni hissediyordu. İçinde kesinlikle kaynayan bir kazan vardı. Bu kazanı dolduran birçok neden vardı elbette ve Aster'ın söyledikleri bile bu nedenlerin arasında sönük kalıyordu.

Goldie, sadece Voldemort'un düşmesi için arkadaşlarını feda edebilir miydi? Goldie olur da Peter'ın ihanetini önleyebilirse ancak Kehanet yeniden söylenirse bu sefer Alice ve Frank'i kurban etmiş olacaktı. Peki ya direk Kahin'i öldürse? Ya da Severus Snape'i engelleyip Kehanet'i asla Voldemort'un kulaklarına ulaştırmasa?

Bilinmezlik Goldie'yi kahrediyordu. Çünkü bu yaptıkları yüzünden Voldemort hiç düşmeyebilirdi. Goldie, Dumbledore'un Hortkuluklardan haberdar olup olmadığını dahi bilmiyordu. Ancak kendisi haberdardı. Kehanet söyleninceye kadar tüm hortkulukları yok etse ne olurdu? Böylece Voldemort'tan geriye bir şey kalmazdı.

Goldie, tüm bunların yanında Aster'ın iftirasının karınca kadar değeri olmadığını düşündü. İnsanlar birkaç gün dillerine dolayıp sonra unuturdu nasıl olursa. Belki Goldie farklı biriyle çıkarak tüm soru işaretlerini yok edebilirdi.

Dikkatsizce koridorlarda dolaşırken Goldie, uzun saçlı bir erkeğin koridorun sonunda dikkatle ileriyi izlemesiyle durdu. İlk öncelikle Sirius sanmıştı fakat beden ondan daha cılız görünüyordu. Siyah bir pelerin ve meşalelerin ışığında parıldayan siyah saçları vardı. Goldie o yağlı saçların kime ait olduğunu biliyordu. Severus Snape, gecenin bu vakti ne yapıyordu burada?

Kendisini gölgelere çekti. Asası yanında yoktu ve pijamalarıyla duruyordu. Üstü müsait olsaydı Goldie doğruca Severus ile konuşmak isterdi. İlerde dönüşeceği kişiden gram yoktu belki şu an. Ancak yine de o Severus Snape'ti.

Sessiz adımlarla yavaş yavaş yaklaştı Severus'aı. Tüm dikkatiyle ona bakıyordu. Severus ise o kadar odaklanmıştı ki Goldie'yi görmüyordu bile. Artık koridorun ucunda ki karşılıklı duvarlara yaslanmışlardı. Goldie, kafasını uzatarak nereye baktığını kestirmeye başladı. İlk önce kimseye göremedi fakat sonra bedensiz ayakları görmesiyle Severus'un Çapulcuları takip ettiğini anladı. Goldie, bugün dolunay olmadığına emindi. Eğer öyle bir şey olsaydı hepsi Bağıran Baraka'da olurdu. Yani Çapulcular başka bir iş çeviriyordu.

"Şşt!" dedi karşısında kafasını çevirmiş duran Snape'e. Snape sesi duymasıyla yerinden zıpladı ve sese doğru bir lanet gönderdi. Lanet, Goldie'nin kolunun altına çarptı. Hangi laneti attığını bilmiyordu çünkü Severus kolaylıkla sözsüz büyüleri yapabiliyordu.

Golden Black ➳ the MaraudersWhere stories live. Discover now