ek bölüm; Charles Hawthrone

4.4K 251 190
                                    



Birkaç gün önce 'geri dönmeyeceğim' temalı yazar öhöm- birazcık bir şeyler gevelemeye geldi. Aslında yayımladığım yazıdan sonra doğru düzgün buraya bakmadım ancak dün gece sevgili olympusbleeds'in panoma yazdığı bir mesaj birazcık beni düşündürdü.

 Aslında yayımladığım yazıdan sonra doğru düzgün buraya bakmadım ancak dün gece sevgili olympusbleeds'in panoma yazdığı bir mesaj birazcık beni düşündürdü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Golden Black gerçekten benim için özel yere sahip bir kitap ve her ne kadar pisliğin teki olsa da Charles favori karakterlerimden. Neden bilmiyorum ama onu en az Sirius kadar seviyorum. Ve onu en az diğer karakterler kadar özlüyorum.

Kitap boyunca herkes Charles'ı Goldie'nin bakış açısından gördü ve bu nedenle kimi zaman sevilen, kimi zaman nefret edilen bir karakter olarak önce çıktı. Ancak tüm bunların dışında hayata biraz da Charles'ın gözünden bakmanızı istedim.

Yazı çok da ayrıntılı veya anlamlı bir şey değil ama beğeneceğinizi umuyorum.

Kendinize iyi bakın.

Sağlıcakla kalın.

**


Charles Hawthrone, her zaman diğerleri tarafından korkutucu bulunurdu. Bir kedi gibi sessiz sessiz etrafta gezinir ve keskin kulağıyla hiç kimsenin duymadığı cümleleri yakalardı. Gözleriyle öyle bakardı ki insanların adeta ruhunu okurdu. Çakır gözlerinin korkunç bir hakimiyeti vardı insanlar karşısında.

Tüm bunların yanında Charles Hawthrone, bir dahiydi. Soğukkanlıydı ve sakindi. İnsanların ruhunu iyi okurdu ve onları kolaylıkla lehine çevirebilirdi. İnsan psikolojisi üzerinde mükemmeldi ve çoğu kişi onun neden Slytherin'e gitmediğine akıl sır erdirememişti.

O gün, rüzgar ağaçları savururken, Charles yüzünü Karagöl'e çevirmiş hayatı hakkında derin düşüncelere dalmıştı. Aslında o an odaklanmış ve tetikte bir halde değildi bilakis aklı bir o kadar da karışıktı. Bir şeyler düşünüyordu ama kasvetli havada ne düşündüğünü de bilmiyordu.

Buz kesmiş ellerini çenesinin altında birleştirmiş ve dirseklerini dizine yaslamıştı. Simsiyah cüppesi, rüzgarın kuvvetiyle dalgalanıyordu. Yüzü her zaman olduğundan daha beyazdı ve uzaktan oldukça hüzünlü görünüyordu.

Charles'ın belirsiz hüznü omzuna dokunan sıcacık ellerle birden kayboldu. Kambur duran sırtını düzeltti ve kafasını hafifçe sağa çevirip gelen kıza baktı. Aslında son zamanlarda onun yüzünü görmeye o kadar alışmıştı ki yüz ifadesi değişmedi bile. İncecik, zarif bedeni, insanı delip geçen çakır gözleri, tatlı bir sincaba benzeyen yüzü, beresinin altına sıkıştırdığı altın sarısı saçlarıyla bu Goldie'den başkası değildi.

Charles, derin bir iç çekti ve huzursuzluğunun tekrar içine dolduğunu hissetti. Eğer ders çalıştığı vakitleri çıkartırsak Goldie, Charles'ın aklından hiç çıkmıyordu. Gece yarılarına kadar duyduğu derin vicdana azabı, uyuduğunda ise gördüğü kabuslar... Her seferinde kendini kızın bunu hak ettiğine ikna etmeye çalışsa da, ki çoğu zaman başarıyordu, yine de yanlış yaptığının farkındaydı. Sırf Black ile yakın olduğu için bu kıza yapacaklarını mantıklı buluyordu fakat içi rahat değildi hala.

O fazla güzel veya özenli bir kız değildi. Özellikle yakın arkadaşlarını düşünürsek altın sarısı saçları dışında Goldie'yi özel yapan bir şey yoktu. Hatta diğerlerinin arasında bayağı da sönük kalmıştı Goldie. Ama bir anda Goldie'nin nasıl Çapulcular ile yakınlaştığını pek anlayamamıştı Charles. Her zaman, Goldie'nin gözlerinin arkasında diğer insanlarda olmayan bir şey görürdü. Bir parıltı. Ancak bu parıltı kendisine değil, Çapulcular'a veya diğer Gryffindor'lulara baktığında oraya yerleşirdi. İçten içe duyulan bir bilmişlik ve umutsuzca düşülmüş acıma duygusu...

"Üşüteceksin." dedi kız ince fakat güçlü sesiyle. Geniş gülümsemesi dudaklarına yer etmişti. Muhtemelen Sirius Black bu gülüş karşısında erir giderdi fakat Charles pek de sıcak olmayan bir tebessümle cevap verdi. Goldie ile yakınlaşmasının tek nedeni Aster ile hazırladığı oyundu ve bu nedenle kıza karşı 'o' hissi bir türlü hissedememişti. Bunun bir başka nedeni de Susan'a karşı duyduğu 'o' his olabilirdi pekala. Aynı anda iki kıza aşık olmak biraz imkansız kaçıyordu sanki. "İyiyim ben." dedi Charles ayağa kalkarak. Goldie'nin burnu kıpkırmızı kesilmişti ve cüppesine nasıl sarıldığı göz önüne alınırsa iliklerine kadar donmuş görünüyordu. "Hagrid'in yanından geliyorum." dedi kız Charles'ın peşinden geleceğini umarak şatoya yönelmişken. "Bazen onunla muhabbet etmek iyi geliyor." Hafifçe arkasını dönüp Charles'ın gelip gelmediğini kontrol etti ve sonra devam etti. Doğrusu Charles onu pek dinlemiyordu çünkü ne küçük macerası, ne de Hagrid umurunda değildi.

Goldie, gevezelik etmeye devam ederken ikisi de şatoya varmıştı. "Sanırım öğle yemeği vakti." dedi neşeyle Goldie Charles'ın kolundan çekerek. "Biraz hareketlen, geç kalırız yoksa."

Ve sonra ikili, birazcık da Goldie'nin sürüklemesiyle Büyük Salon'a vardı.

*

Golden Black ➳ the MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin