LIX.

53 5 3
                                    


Selim

Kent Kitap Kırtasiye/2 Temmuz 1992 Cuma

Beni uzun süre sonra karşısında gören Haluk Baba, hemen boynuma sarıldı ve sitemle karışık nerelerde olduğumu sordu. Haklıydı. Yaklaşık bir buçuk aydır buralardan uzaktım. Bir parça şoförlüğüm olduğundan Gaziantep'e hayvan götürüp getiren bir şirkette, geçici olarak çalışmaya başlamıştım. O kadar ani gelişmişti ki bu iş teklifi, Haluk Baba dâhil hiç kimseye haber verememiştim. Amacım hem para kazanmak hem de hayatıma bir yön çizebilmekti. Bir de o aralar canım hiç olmadığı kadar sıkkındı ve aslında kaçıp uzaklaşmak istemiştim. Tüm bunları Haluk Baba'ya anlattığımda hem şaşırdı hem de gülmeye başladı.

"O halde mesleğin bundan böyle şoförlük, öyle mi Selim kaptan?"

"Aslında çok keyif aldım bu işten. Uzayıp giden yollar, teypte çalan Müslüm Baba ve yoldaş olduğum günahsız hayvanlar. Yaptığım iş, bedenimi yorsa da ruhumu dinlendiriyordu. Yine de tam karar veremedim. İyisi mi nasip diyelim baba."

"Hakkında hayırlı olan ne ise o olsun evlat..." O gün babayla kürsüleri caddeye atıp ortamıza da çayımızı koyduktan sonra hem çay içerek sohbet ettik hem de yanımıza uğrayan dostlarla hasret giderdik. Hatta bir aralık iyi bir haber yakalamanın sevinciyle koşturarak dükkâna gelen İkram Abinin gazetesi Vansesi'nin manşetini bile birlikte belirledik.

***

Akşama doğru Haluk Baba, İkram Abinin Edremit sırtlarındaki evine giderken bense davetli olmama rağmen bir bahane bulup dükkânda kaldım ve hemen gizemli kitabımı alarak raflar arasında dolaşmaya başladım. Uzun süredir ona hasrettim ve niye bilmiyorum bir tek bu mekânda ona gidebiliyordum. Kısa süreli bir baş ağrısı ve göz kararmasının ardından yine oradaydım. Sanki bir milim bile vakit ilerlememiş ve ben yine uzandığım o ağacın altında buluvermiştim kendimi. Bir parça üşümüştüm hatta. Kalktım ve üstümü başımı düzelttikten sonra hızlıca içeri yöneldim. Artık ne olacaksa olsun diyerek odasına yöneldim ve kapısını çaldım. Birkaç dakika sonra kapıyı açtı ve beni karşısında görünce çok şaşırdı. Hele benimle gelmesini istediğimde daha da şaşırdı ve hızlıca kapısını kapattı. Bir iki kez açması için rica ettim ama dinlemeyince kapıyı tekmelemeye başladım. Birkaç güçlü darbe sonunda sürgü kırıldı ve kapı hızlıca açıldı. Beni yeniden karşısında görünce, odanın en uzak köşesine doğru kaçıp dolap kapağını siper yapmaya çalıştı. Yanına gittim ve gözlerine bakarak isteğimi yineledim. Ancak diretince bağırdım.

"Benimle geleceksin! Ve sakın bana bu cümleyi bir daha tekrar ettirme!"

"Çıldırdın mı sen?"

"Evet, çıldırdım!"

"Yalvarırım git!"

"Neden bana böyle uzaksın?"

"Uzak olduğum falan yok! Sadece korkuyorum!"

"Neden?"

"Bu yaptığın hiç doğru değil! Bu şekilde odaya girdiğini görürlerse seni hapislerde süründürürler hatta öldürürler!"

"Yapsınlar da görelim!" diyerek kolundan tuttum ve yürümeye başladım. Gelmek istemediğinden direniyor ve ben de dinlemeyip çekiyor hatta sürüklüyordum. Merdivenleri inip salona vardığımızda, gürültümüzden yalının bütün sakinleri başımıza toplanmıştı. Herkes bize bakıyor ama kimseden çıt dahi çıkmıyordu. Birkaç dakika sonra topuklarına kadar uzanan, alabildiğine bol geceliği ile Rıza Paşa da aşağı indi. Gecenin bir vakti bizi öyle görünce biraz şaşırdı ama hemen tepki vermek yerine geçip koltuğuna oturdu. Herkes ne diyecek diye beklerken bir süre suskun kalmayı tercih etti ve sonra nazarlarını ona çevirip uzun uzun baktı. Sanki onu etkilemek istercesine bakıyordu veya ben öyle hissediyordum. Birkaç dakika geçmişti ki Paşa'nın kilitli ağzı nihayet açıldı.

"Kızım, Sultanımızın misafiri bana bir şeyler söyledi. Herhalde bana söyledikleri, senin de malumundur. Bir karar vermeden önce senin de fikrini almak istiyorum. Ne düşünüyorsun? Bu delikanlıda gönlün var mı yok mu?" Cevap vermek yerine bir suçlu gibi hemencecik başını önüne eğdi. Paşa ses tonunu biraz daha yükseltip

"Kızım, düşünceni açıkça söylemeni istiyorum." diye bir kez daha sordu. Paşa'nın ısrarı üzerine başka çaresi olmadığını düşünmüş olmalı ki başını yavaşça kaldırdı. Önce bana baktı ve sonra Paşa'ya döndü.

"Efendim ben..."

"Evet kızım?"

"Ben..."

***


ALTI YIL SONRA

...

Kabadayı 1908 (Kitap Oldu)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon