Rüveyda

Bebek(Beşiktaş)/30 Nisan 1999 Cuma

Sabahleyin hep beraber kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra Selim müsaade isteyerek Elif ile birlikte çıktı. Haluk Baba da sahaflar çarşısına uğramak üzere evden ayrılınca hizmetliler katlara dağılıp temizliğe başladılar. Onlara ayak bağı olmamak için anne babamla birlikte dışarı çıkıp kahvelerimizi bahçedeki küçük şirin masalardan birinde içtik ve tatlı bir esinti eşliğinde uzun uzun sohbetler ettik. Artık öğlen olmuş ve hepimizin üzerine iyiden iyiye bir ağırlık çökmüştü. Daha fazla rehavet çökmeden kalkıp içeri girdim ve uyuyan bebeğimi kontrol ettim. Aslında bütün bir gece uyuyamadığımdan hazır fırsat varken ben de uyumak istiyordum ama kafama takılan onca şey varken bunu yapamayacağımı pekâlâ biliyordum. Bu yüzden belki sorularıma cevaplar bulurum düşüncesiyle üst kata çıktım. Temizlik yapan bir kız vardı ve beni görür görmez bir arzum olup olmadığını sordu. Öylesine bir konuşma başlatıp laf arasında Selim'in odasını sordum.

"Hemen ilk sağdaki oda. Yanındaki oda da onun odası ama kendisi dışında hiç kimse bu odaya girmiyor."

"Elif Hanım da mı girmiyor?"

"Evet, Elif Hanım da dâhil hiç kimse girmiyor."

"Kimse girmiyorsa temizliğini kim yapıyor?"

"İnanın bilmiyorum. Ben uzun süredir bu evde çalışıyorum ve bir kez olsun bu odaya girmişliğim yok. Muhtemelen kendisi temizliyordur."

"Merak etmiyor musunuz?"

"Aslında anahtarı yok. Bir iki defa merak edip kapısını açmış ve göz ucuyla bakmıştım içine. Daha çok bir çalışma odası şeklinde dizayn edilmiş. Selim Bey bazen bu odaya girer ve saatlerce çıkmaz."

"Anladım, teşekkür ederim." Kız biraz daha oyalandıktan sonra beni selamlayarak aşağı indi. Etrafta başka kimselerin olmadığına iyice emin olduktan sonra tam karşımda duran ve beni bir manyetik alana sahipmişçesine çekim alanına alan gizemli odaya yöneldim. Sanki çözümsüz sorularıma cevap bulacakmışım gibi bir his vardı içimde. Elbette yaptığım şey doğru değildi ama tecrübeli bir hırsız maharetiyle yavaşça kapıyı açtım ve nabızlarıma denk bir hızla hemen kapattım. Oldukça havasız olan oda, kesif bir kitap kokusu ile doluydu ve muhtemelen uzun süredir içine girilmemişti. Genişçe sayılabilecek odanın dört bir tarafına özel olarak raflar yapılmıştı ve her bir raf ağzına kadar kitaplarla doluydu. Sanki Haluk Baba'nın dükkânı olduğu gibi bu odaya taşınmıştı. Ancak kitaplar haricinde oda son derece sadeydi. Orta büyüklükte bir çalışma masası, ikiye katlanmış küçük bir hasır ve serili bir vaziyette bırakılmış seccade dışında neredeyse hiçbir şey yoktu. Göz ucuyla baktığım kitaplar ise çoğunlukla tarih kitabıydı ve ekseriyetle yakınçağa aitti. Anlaşılan Selim bu tarih merakını özellikle de II. Abdülhamid'e olan ilgisini hep devam ettirmişti.

Bir süredir içerideydim ve tam anlamıyla hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü burası bir çalışma odasıydı ve sorularıma cevap bulacağım bir yer değildi. Fakat yine de bir gariplik var gibiydi. Eğer burası kitap okunan bir oda veya çalışma odası ise neden hiç kimse girmiyordu? Bu odayı muhakkak özel kılan bir şey vardı ki Selim buraya girilmesini istemiyordu. Bir miktar daha kalıp kitapları inceledim ve tam çıkıyordum ki masanın sağ yanında bulunan çekmeceler dikkatimi çekti. Bir anlık tereddütten sonra elimi üst çekmeceye doğru uzattım. Üzerinde anahtarı vardı ama kilitli değildi. Ses çıkarmamaya gayret ederek dikkatli bir şekilde açtım. İçinde üst üste konulmuş defterler vardı. Ancak içlerinden biri çok tanıdıktı. Haluk Baba'nın dükkânında tek çeşit cilt bulunurdu ve bu defter işte o ciltlerden biriyle kaplıydı. Çabucak elime aldım ve daha ilk sayfasında şaşkına döndüm. Yazılanlara bakılacak olursa Selim de tıpkı benim gibi günlük tutuyordu. Sadece benden farklı olarak her bir yazısının başında, kendisine ait olup olmadığını bilemeyeceğim bir dörtlük vardı. Dayanamadım ve hayatımda hiç yapmadığım bir şeyi yaparak bir başkasının günlüğünü okumaya başladım. Her ne kadar yaptığım şey kötü ise de içimden bir ses 'O bir başkası değil ki.' diyerek vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordu.

27 Ekim 1992 Salı

Bir sevdam var artık

Hiç aklımdan çıkmayan

Beni benden alan

Ve sadece ' sen' kalan

Bir sevdiğim var;

Kimseye diyemediğim.

Kendime bile itiraf edemediğim.

Bir de kimse bilmez onu, kimse konuşmaz, kimse yaklaşmaz hatta.

Bense müsaade ettiği ölçüde görebiliyorum, konuşuyorum..."

Okumayıbırakıp düşünmeye başladım. Selim kimden bahsediyordu acaba? Benim tanıdığımEsra, böyle biri değildi. Yani kimsenin bilmediği ya da tanımadığı birideğildi. Her şey bir tarafa kimsenin bilmediği, tanımadığı hatta yaklaşamadığıbir insan olabilir miydi? Büyük bir merakla sonraki sayfayı açtım hemen...

***

Kabadayı 1908 (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now