76

55 5 1
                                    



Selim

Serasker Paşa Yalısı(Beşiktaş)/1908

Bugün hiç uykum yoktu. Bu yüzden kitap okumak için çalışma odama gidip kapımı kapattım. Ancak odada bir gariplik vardı. Sanki birileri içeri girmiş ve odayı karıştırmıştı. Aslında buna dair bir emare yoktu ama odada farklı bir hava hatta insana huzur veren hoş bir koku vardı. Bir süre kitapları karıştırdıktan sonra gizemli kitabımı elime almıştım ki birden üzerime bir ağırlık çöktü. Önce uyku olduğunu düşündüm ama değildi. Daha ne olduğunu anlamaya çalışırken gözlerim kararmaya başladı. Yoksa?.. Galiba 6 yıldır defalarca denediğim halde bir türlü olmayan şey oluyor ve ben ona gidiyordum. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama gözlerimi açtığımda, kendimi serasker yalısının salonunda buldum. Rıza Paşa geceliği ile koltuğunda oturuyor, o ise utangaç bir yüz ifadesiyle hemen sağ yanımda duruyordu. Evet, en son bu halde ayrılmıştım buradan. Ne garip; benim geldiğim yerde yıllar geçip giderken burada vakit bir saniye bile ilerlememişti. Acaba ben de altı yıl önceki gibi miydim?

"Ben... Efendim ben..."

"Evet, kızım!" Kaçamak bir şekilde gözlerime baktı ve hemen bakışlarını çekti. Ardından başını hiç kaldırmadan cevap verdi:

"Siz kimi münasip görürseniz benim gönlüm ondadır efendim." Rıza Paşa, bir süre suskun kalıp düşünüyormuş gibi bir çehreye büründü. Belki de gerçekten düşündü ve sonra

"Ben geçenlerde gelen ve dest-i izdivacına talip olan zabit arkadaşımızı münasip görüyorum." Dedi.

"Sizin münasip gördüğünüz benim için de münasiptir efendim." Hemen kolunu çekiştirdim ama oralı olmadı. Anlaşılan Paşa babasının sözünden çıkmayacaktı. Bir adım atarak Paşa'ya yaklaştım. Saygılı ancak kararlı bir şekilde

"Bu kızı hiç kimseye yâr etmem!" Dedim. Rıza Paşa, çınar ağacını andıran kocaman gövdesine rağmen köşeye sıkışmış bir kedi çevikliğinde yerinden fırladı ve kaşlarını çatarak

"Bu ne cüret! Dua et, Sultanın misafirisin! Yoksa bu küstahlığını bağışlamazdım!" dedi. Sözümü sakınmadım ve aynı sertlikte cevap verdim:

"Şunu bilesiniz ki sevdiğinin peşinden gidene benim geldiğim yerde küstah değil delikanlı derler! Ama birini sevmek ve bunun kavgasını vermek bu devirde küstahlıksa küstah hem adım hem de soyadımdır!"

"Öyle bir konuşuyorsun ki duyan da seni başka bir gezegenden gelmiş sanır! Velev ki öyle olsun; burada senin yaptığına hem küstahlık hem de densizlik denir!"

"Ne denirse densin umurumda değil! Şimdi sevdiğimi alıp gidiyorum ve sakın mani olmaya kalkışmayın!" Paşa vücuduna kramp girmişçesine acı dolu bir yüz ifadesiyle ve adeta seke seke pencereye yönelip bir işarette bulununca anında bir düzine asker içeri girdi. Hemen elini tuttum ve kapıya doğru yürümek istedim ancak o anda bir arbede başladı. Böyle şeylere alışık olsam da ona bir şey olacak diye endişelenmeye başladım ve belki de ilk kez bir kavgada titremeye başladım. Hem öyle bir titriyordum ki bu halimi saklayabilmem neredeyse imkânsız gibiydi. Demek şu ana kadar kendimi cesur sanmam ve gözümü budaktan sakınmamam, cesaretimden değil kaybedecek bir şeyimin olmamasından ileri geliyormuş.

Evet, ilk kez cesaretim kırılmıştı çünkü kaybedeceğim sadece bir kavga değil her şeyimdi. Böyle düşününce gözlerim de karardı ve yanı başımdaki askerleri bile seçmekte zorlanmaya başladım. Galiba ruhumdan fışkırmaya başlayan korku, bedenime yayılmaya başlıyordu. Bu güçlü duygu, tüm bedenimi esir almadan bir şeyler yapmalıydım. Hemen en yakınımda duran ve kolumdan çekmeye çalışan birini, bir kafa darbesiyle yere serdim ve silahını aldım. Elimde silah olunca birkaç adım geri çekildiler. Acele etmem gerektiğini biliyordum ve hızla kapıya doğru yürümeye başladım. Ancak ayak sürüyor ve gelmek istemiyordu. Anladığım kadarıyla oradan çıkamayacağımı düşünüyor ve başıma bir şey gelmesini önleyebilmek için böyle yapıyordu. Benimse oradan çıkmaktan başka bir çarem yoktu ama onu incitmek istemiyordum ve böyle iki arada bir derede kalmışken Paşa'nın istihza dolu tok sesiyle durakladım.

Kabadayı 1908 (Kitap Oldu)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ