Bölüm 50 / "Seni Çok Seviyorum"

2.3K 112 161
                                    

"Gitmeyecek misin?" Bankta oturup dakikalardır öylece yere bakıyordum.

"Seni sevdiğimi söylediğim zaman çekip gittin. Seni öptüğüm zaman gitmeyecek misin?" Yutkundu. Uygar da benim gibi yere bakıyordu, dakikalardır. Gözlerimi kapattım ve kafamı iki yana salladım hafifçe. Elimi dudaklarıma götürürken derin bir nefes çektim ciğerlerime.

"Hayır." Yüzüme baktığını hissettim. Aynı şekilde çevirdim kafamı ona doğru. Hafif bir tebessüm oluşmuştu dudaklarında. Hem gülmek için can atan hem de gülüp gülmeme konusunda emin olamayan bir tebessüm gibi.

"Gitmeyeceksin?" Soru sorar gibi bakarken yüzüme yine salladım kafamı.

"Gitmeyeceğim." Güldü.

"Gerçekten mi?" Ne yapıyordum ben? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da mutlu olmak istediğimdi. Beni mutlu eden kişinin yanında, artık mutlu olmak istediğimdi. Beni mutlu etmek için çabalayan kişinin yanında, beni seven kişinin yanında...

"Gerçekten." Kafamı olumlu anlamda sallarken hızla sarıldı bana. Kemiklerimi kıracak gibi, sıkıca sarıldı. Güven veriyordu bu durum bana. Sıcacık hissetmemi sağlıyordu ama... kalbim için durum aynı değildi. Sızlıyordu. Umursamadım. İlk uyandığımda da söylemiştim, tüm bu olanların nedeni kalbimi dinlememdi. Ama yeterliydi bu kadar ders benim için. Artık aklımla hareket etme zamanım gelmişti. Ve yarın yapacağım bir şey vardı. Uzun zamandır yapmam gereken bir şey...

"Ben seni çok seviyorum Nefes." Çenesi kafamın üzerindeydi.

"Ben seni hep çok sevdim." Hafif bir sesle konuşuyordu. Gözlerimi kapattım.

"Şans verecek misin bana?" Hafif geriye çekildi. Yüzüme baktığını hissediyordum. Gözümü açmadım ama salladım kafamı olumlu bir şekilde. Rahatlamış gibi bir nefes verdiğini hissettim. Omuzlarımdan tuttuğu eli gevşedi biraz, heyecanlıydı. Kalp atışlarını hissediyordum. Ama aksine, benim kalbim durmuştu sanki.

"Seni çok seviyorum." Tekrar sarıldı bana.

"Seni çok seviyorum." Yüzünü boyuma gömdü.

"Seni çok seviyorum." Cevap vermeli miydim? Bilmiyorum. Kalbim sızlıyor.

"Seni çok seviyorum." Burnumu çektim sol gözümden bir damla aktığını hissederken.

"B-bende seni seviyorum Uygar..."

× × ×

"Çıkmam lazım baba. İşlerim var."

"Tek izin günümde beni yalnız mı bırakacaksın? Ben beraber bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm." Gülerek ekmekle dolu olan ağzımı umursamadan uzanıp yanaklarını öptüm.

"Bir sonraki izin gününe söz versem? Anlaşır mıyız?" Elimdeki portakal suyunu yudumlarken gözlerine bakıyordum.

"Ne yapacağını söylersen anlaşabiliriz belki."

"Bir arkadaşım ile buluşacağım." Babamın yüzünde bir gülümseme oluşurken tek kaşını kaldırarak bakmıştı bana.

"Uygar ile mi?" Bardağın içinde kalan son damlayı da içerken kafamı olumlu anlamda salladım.

"Evet, onunla. Ama şimdi çıkmam lazım. Sonra görüşürüz." Askıdan aldığım hırkamı üzerime geçirerek sırtıma taktığım çantam ile sokağa attım kendimi. Hafif ılık hava yüzüme çarparken uzayan saçlarımı bileğimdeki toka ile at kuyruğu yaptım. İt kuyruğu... İstemeden de olsa bir kıkırdama çıkmıştı ağzımdan. Garip gelmişti bana. Her şeyi bildiğini düşündüğüm adamın bu kadar kolay şeyi bilmemesi.

Derin bir nefes verdim. Bu gün kontrole gitmem gerekiyordu, hastahaneye. Ama daha önemli bir işim vardı. Uzun zamandır planladığım ama bir türlü gerçekleştiremediğim bir şey. Ve en azından yarın için hazır olmasını istediğim bir şey.

Arka cebimde titreyen telefonuma elimi uzatarak aldım. Aramayı cevaplayarak kulağıma dayadım.

"Güzelim. Günaydın." Yolda yürürken duraksadım. Gözlerimi kapatırken derin bir nefes çekmiştim ciğerlerime.

"Günaydın."

"Sesin iyi gelmiyor? İyi misin?" Onun göremediğini bilsem de kafamı salladım.

"Evet."

"Evden çıktım şimdi size geliyorum. Belki beraber bir şeyler yaparız."

"Yok. Yani benim randevum var. Hastahaneye gidiyorum."

"Ya haklısın ayın 8'i değil mi bugün? Tamamen aklımdan çıkmış tarih. Neredesin şimdi? Beraber gidelim hastahaneye."

"Teşekkür ederim ama yalnız olsam daha iyi olur. Hem biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım var." Ses gelmedi birkaç saniye. Sonrasında ise karşı taraftan derin bir nefes verdiğini hissettim.

"Peki. Ama kafanı dinledikten sonra beni aramanı istiyorum. Çünkü iyi olduğuna inanmıyorum." Gülümsedim.

"Tamam, teşekkür ederim. Görüşürüz."

"Seni seviyorum." Telefonu kulağımdan çekerek yutkundum. Kaldırımın ortasında durduğumu farkederek tekrar yürümeye başladım. Gideceğim yere yürüyerek ulaşmam biraz zamanımı alacak gibiydi. Ama dediğim gibi, kafamı dağıtmama ihtiyacım vardı.

Sırtımdaki çantamdan aldığım kulaklığı kulağıma geçirerek kaldırımın kenarına çıktım. Denge oyunu oynar gibi her bir taşa teker teker basarak ilerlemeye devam ettim. Bir çocuk gibi. Kaldırım taşlarının birleştiği yere bastığım zaman durup sanki oyuna yeniden başlıyormuş gibi en baştan saymaya devam ediyordum.

"46, 47..." Durdum. Önümden geçen arabalar durmamı sağladı. Oyunun sonuna gelmiştim sanırım. Yolun sonuna...

Kafamı kaldırdım. Karşımdaki büyük binaya baktım. Bilmiyorum. Aklım yapmamı, gitmemi ve ne olacaksa bir an önce olmasını söylüyor. Ama kalbim... Göğsümdeki kalbin benimle olduğunu sanmıyorum. Sızlıyor. Bu aralar hep olduğu gibi birisi sıkıyor sanki göğsümdeki kalbi.

Gözlerimi kapattım birkaç saniyeliğine. Önümden geçen arabaların sesi hoş bir melodi oluşturmuyordu. Kulağımdan yankılanan müzisyenin sesi ise bu sesi bastırmak ister gibi bağırıyordu. Bağırarak söylüyordu şarkısını.

'Won't you please have mercy on my heart?...'

'Lütfen merhamet etmeyecek misin, kalbime?' Gözlerimi açtım. Telefonumu alarak şarkıyı tekrar sardım başa. Kaldırımdan inerek ilerledim. Girdiğim binada karşımda bana bakarak kafasını hafifce, selam vermek ister gibi sallayan kızın yanına giderek kulaklığımı çıkarttım kulağımdan.

"İyi günler. Bir şikayette bulunmak istiyordum."

× × ×

Bu arada bilmiyorum farkettiniz mi iki bölümdür tarihlere vurgu yapıyorum. Hani belirteyim dedim fkfkf

Seviliyorsunuz ♥️

KALPSİZWhere stories live. Discover now