Bölüm 62 / Anı Kutusu 🍂

1.5K 92 38
                                    

"Hani evimi temizle diye getirmiştin beni buraya?" Elimdeki oyun konsoluyla bir yandan televizyon ekranındaki adamı takip ederken bir yandan Uygar ile konuşuyordum.

"Saçmalama Nefes. Sana bu hâlinle iş yaptıracak kadar salak değilim ben. Hem geçen onca zaman içerisinde kendi evimi kendim temizleyebileceğim kadar büyüdüm ben." Kıkırdarken etrafıma bakarken kafamı aşağı yukarı alayla salladım.

"Haklısın. Gerçekten büyümüşsün sen bayağı ya!"

"İstersem temizlerim ama istemiyorum. Çünkü diğer türlü içim rahat etmiyor."

"Sıkıldım ben." Elimdeki konsolu önümdeki masaya fırlatarak geriye yaslandım.

"Yan taraftaki çantamı uzatır mısın? İlaçlarımı almam lazım." Uygar, kafasını sallayarak televizyonu kumandasından kapattı ve çantamı alarak bana uzattı.

"İlaçlarını ne zamana kadar kullanacaksın?"

"Bilmiyorum." Masanın üzerinde duran su bardağını alarak aldığım ilacı ağzıma attım.

"Anladım. Peki bir sonraki doktor randevun ne zaman?"

"Telefonumda kayıtlıydı. Hatırlamıyorum. Ve şu an açıp bakmaya eriniyorum." Uygar, derin bir nefesi içine çekerek ayağa kalktı. Bir kanepenin üzerinde duran tişörtünü alarak banyoya ilerledi. Geri döndüğünde de aynı şekilde ortada dağınık halde bulunan birkaç şeyi toplamaya başladı.

"Ne o? İnsan olmaya mı karar verdin?"

"Hayır ama evimde bir kız arkadaşım var. Ayıp olmasın diye."

"Saçmalama Uygar." Hafif bir şekilde attığım kahkaha ile birlikte ayağa kalktım.

"Ya, Feyza'lar henüz gitmediler ya balayına. Sence balayından döndükleri zaman onları ziyaret etmem mi iyi olur, yoksa bugün, yarın gitsem mi iyi olur?"

"Bana göre balayından döndükleri zaman git ziyaretlerine. Ayıp olur şimdi gidersen."

"Haklısın."

"Hey, bir şeyler yapmak ister misin? Dışarıda bir yerlerde?" Ayakta öylece dalmış, karşı duvara bakarken Uygar karşıma gelerek elini gözlerimin önünde sallamaya başladı.

"Ay, ne?"

"Bir şeyler yapmak ister misin diye sormuştum. Bir alış veriş merkezine falan gider bovling oynarız." Gülümsedim.

"Ben eve gidip biraz uyusam iyi olacak. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum."

"Pekala. Seni eve bırakayım o zaman. Geliyorum." Uygar arkasını dönerek odasına ilerledi. Birkaç dakika sonra geri döndüğünde elinde eskimiş bir kutu vardı.

"O ne?" Gülümseyerek bulduğu bir poşetin içine kutuyu yerleştirdi.

"Birkaç hafta önce buldum bunu, anneannemin evinin bahçesinde bulunan kulübede, kullanılmayan sandığın içerisinde. Seninle yıllar önce yaptığımız bir kutu vardı hani, hatırlıyor musun?"

"Anı kutusu?" Gülümsemesi büyüdü.

"Evet. Ve ben sözümü tuttum. Sıra sende."

"Ya, inanmıyorum." Gülerek bana uzattığı kutuyu elime aldım.

"Ben bunun varlığını tamamen unutmuşum." Kıkırdadı.

"Ne yalan söyleyeyim ben de unutmuştum. Ama o kulübeye girdiğim zaman geldi aklıma. Şimdi açma. Evde bakarsın." Kutuyu poşetten çıkaracağım zaman beni durdurarak çantamı eline aldı ve omzumdan iterek kapıya doğdu ilerledi.

"Hadi seni evine bırakayım artık." Dışarı çıktığımızda Uygar, kapıyı kilitleyerek bana döndü ve çenesiyle elimde tuttuğum kutuyu gösterdi.

"İçerisinde bir de günlük var. On, on bir yıl önce yazdığım bir günlük. Belki okumak istersin. Seni güldüreceğine eminim çünkü ben okurken karnıma ağrılar girmişti. Ancak şunu da unutmamanı isterim, onu yazan çocuk günlük yazmasını bilmiyor." Kahkaha attım.

"İçerisinde olan her şeyin, aklıma gelen her anının beni mutlu edeceğine eminim. Çünkü hepsinde sen varsın. Hepsinde sahip olduğum ve olabileceğim en yakın dostum var..."

× × ×

Bazen insanın yüzündeki gülümsemelerin nedeni zihninde kaybolmuş onca anılarla dolu kutuda en altlarda gizli kalmış birkaç hatıradan ibarettir. Eskiden çok sevdiği ve kaybettiği bir eşyasını bulmuş gibi mutlu eder o anılar. Eskiden yaşanmış, unutulmuş ve hatırlanınca yüzünde uzunca bir süre iz bırakacak olan hatıralar...

Elimdeki kutu, yüzümdeki tebessümün nedeni olurken kutuyu kucaklayarak yatağıma oturdum. Etrafı renkli el işi kağıtlarıyla kaplanmış büyük bir ayakkabı kutusuydu bu. Fazlasıyla eskimişti ve etrafı silinmesine rağmen çıkmamış olan kömür tozlarıyla kaplanmıştı. Ancak uzun yıllardır özenle korunduğunu belli eder gibi içerisindeki her şey ilk günki gibi duruyorlardı.

Bu kutuyu yapmak Uygar'ın aklına gelmişti. Bir filmde görmüş ve heyecanla gelip söylemişti bana. İçerisinde beraber güzel vakit geçirdiğimiz her günden, ileride gördüğümüz zaman hatırlayacağımız nesnelerden biriktirecektik. Ve kutu tamamen dolduğu zaman, birimiz ölene kadar sırasıyla birimiz saklayacaktık. İlk olarak o saklamak istemişti. Beraber köydeki anneannesinin evine gittiğimiz zaman bu kutuyu yanımızda götürerek o zaman odun ve samanlarla dolu olan kulübede duran, içerisinde kullanılmayan kumaşların olduğu sandığın en altına saklamıştık. Bu kutuyu hazırlamaya kaç yıl önce başladığımızı hatırlamam için ise zihnimi fazlasıyla yormam gerekecekti. Ancak hatırladığım kadarıyla ben ortalama 9 yaşlarındayken başlamıştık içerisinde anı biriktirmeye.

Kapağı kaldırdığımda gözüme çarpan ilk şey deniz kabukları olmuştu. Fazlasıyla karışık olan kutuyu daha fazla karıştırmamaya dikkat ederek deniz kabuklarını içerisinden çıkartarak kutunun kapağına bıraktım. Onları gördüğümde sanki sızlamış gibi hissettiğim dizlerim ve popomla yüzümdeki gülümsemeyi geniş bir gülücüğe dönüştürdüm. Ve Uygar'ın başına aldığı o darbe ile onun ne kadar güçsüz olduğu... Sırf bu kabukları toplamak için girdiğimiz çaba sonucunda aldığım yaraların izleri uzun süre boyunca silinmemişti bacaklarımdan. Aynı şekilde Uygar'ın ayak tabanlarından da silinmediğine emindim. Çünkü o insan gibi yürürken ben, durmadan dengemi kaybederek taşların üzerine düşüp durmuştum ve neredeyse yol boyunca dizlerimin üzerinde sürünerek ilerlemiştim.

Elimdeki deniz kabuklarını incelerken akan burnum dikkatimi dağılmasına neden olmuştu. Hastalanmış olmalıydım. Oflayarak ayağa kalkarak çalışma masama ilerledim. Üzerinde duran peçetelerden birini aldığımda gözüme kitaplarımın üzerine attığım mektup takıldı. Bir elimle burnumu silerken diğer elimle uzanıp zarfı elime aldım ve tekrardan kalktığım yatağıma ilerledim. Yan tarafımda bıraktığım kutuyu şimdilik kurcalamayı bırakarak elime aldığım zarfın yapıştırılmış kısmını, zarfı zedelemeden açmaya başladım. Hâlâ içerisinde yazan şeyleri okumaya cesaretim yokmuş gibi hissediyordum ancak merakım, korkumdan daha ağır geliyordu sanırım...

× × ×

Seviliyorsunuz 💙✨

KALPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin