Bölüm 52 / "Doğum Günün Kutlu Olsun!"

2K 117 123
                                    

Bölüm ithafı : @melisasli8044 ❣️

× × ×

Başımdaki ve göğsümdeki ağrı, göz kapaklarımı açılmaları için zorluyordu. Gözlerimi açmadan göğsüme bastırdım elimi. Koluma da bir ağrı sağlandığında kaldırdım göz kapaklarımı. Lamba... Üç ay boyunca her sabah gördüğüm lambaydı. Yüzümü ekşiterek ağzımdan çıkan inilti ile koluma baktım. Serum takılıydı. Hafif dikleştiğim yataktan odaya baktım. Yatak dışında her eşya beyaz ve tozlanmış örtülerle kapatılmıştı. Perdeden içeri giren sabah güneşi çizgiler halinde önümde uçuşan tozları görmemi sağlıyordu. Öksürerek koluma uzanıp serumu çıkarttım. Yataktan sarkıttığım ayaklarıma kenarda duran ayakkabılarımı geçirerek destek aldığım komidin sayesinde ayağa kalktım. Onun eviydi burası. Nasıl olduğunu anlamadığım şekilde gelip beni almıştı bayıldığım yerden.

Yavaşça ilerleyerek odanın kapısını açtım. Gözüme çarpan ise Azra'nın odası olmuştu. Derin bir nefes alarak ufak adımlarla odanın kapısının önüne geldim. Kapı kolunu tutarak indirdim. Açılan kapıdan gördüğüm odada da her yerde olan şey vardı, beyaz örtüler... Ölen kişinin üzerine kapatıldığı gibi kapatılmışlardı her bir eşyanın üzerine, burası ölü der gibi. Öyle de değil miydi sahi? Bir evdeki eşyaların üzerine neden beyaz örtüler örtülür? Buraya uzun zaman gelmeyeceğim demek ister gibi. Peki ya ölülere? Onlara da dünyaya bir daha gelmeyecek demek ister gibi...

Geri çekilerek kapıyı kapattım. Merdivenlere ilerleyerek ses çıkartmamaya özen göstererek birkaç basamak indim. Salondaydı. Öylece tozlu beyaz örtüye oturmuş yeri izliyordu. Hiçbir şekilde kımıldamadan... Nefes aldığından bile şüphe ettirecek şekilde...

Gözlerimi kapatıp açtım. Sessizce verdiğim derin nefesler ile ilerleyerek karşısındaki koltuğa oturdum. Aynı şekilde, tozlanmış beyaz örtünün üzerine... Kafamı yine ellerime çevirdim. Birbirine kenetlediğim ellerimi izlemeye başladım.

Sessizlik... Konuşmadan öylece oturduk. Duvarda çalışmayan saatin akrep ve yelkovanı ilerlememişti belki ama, emindim. Şu anda uzun sayılabilecek bir zaman geçmişti aramızda, sadece benim nefes alış veriş seslerim duyulurken.

"Mektup için mi geldin?" Yutkundum. Onun kafasını kaldırmadan konuştuğunu hissetmiştim. Ben de aynısını yaptım. Kafamı kaldırmadan ufak hareketlerle salladım.

"Evet. Ama burada değil sanırım."

"Evet. Yaşadığım diğer evde kaldı." Yine sustuk. Fazla değildi bu suskunluk ama, merak ettiğim şeyler vardı. Ve bir an önce öğrenmem gerekenler...

"Benim burada olduğumu nereden anladın?"

"Kameralar." Kafamı salladım yine. Başımı kaldırdım. Yüzüne bakmaya çalıştım, ağzımdan birkaç öksürük kaçarken.

Kafasını kaldırdı. Gözlerime baktı. Hafif bir şekilde gülümsedi. Ayağa kalktı. Mutfağa doğru ilerledi. Kalbim, yine hızlı atıyordu ama bu, heyecandan gibiydi sanki. Sesini duyabiliyordum. Atışlarını hissedebiliyordum göğsümde. Sanki uzun ve soluksuz bir koşu yaptıktan sonra durduğunda hissedilen atışlar gibi.

Mutfaktan elindeki tepsiye çıkan Araf'a baktım. Yüzündeki hafif tebessüm yerini koruyordu hâlâ. Ama gözleri, biraz daha yitirmişti parlaklığını sanki.

"Kırmızı mercimek çorbası." Güldü.

"Uyanmanı beklerken biraz soğudu ama, olsun. Acıkmışsındır." Kıkırdadım. Birbirine kenetlediğim ellerimi çözerek sol elimi ağzıma götürdüm. Kendimi tutmadan güldüğümü görmesini engellemek ister gibi.

KALPSİZحيث تعيش القصص. اكتشف الآن