Bölüm 72/ "Seni Sevemeyeceğim"

2.2K 92 49
                                    

Hisler, yok olabilir miydi?

Zihninde beslediğin duyguların, sana arkalarını dönerlerse ne olurdu?

Duyuyorum. Kulaklarımda uğuldayan bir müzik aletinin sesi var. Bir flüt. Bir piyano. Belki de ikisi birden, bilmiyorum. Sesler birden fazla ve uzaklardan geliyorlar. Her bir seste zihnimdeki duvarların sallanışı, bedenimde etkisini gösteriyor.

Sallanıyorum. Dik tutmayı başaramadığım başım ileri geri hareket ediyor. Dik tutamıyorum. Dik duramıyorum. Zihnimdeki düşünceler ağır gelirken onları kaldırmaya gücüm yetmiyor. Zihnimdeki, bana sırtlarını dönen duygularımın güldüklerini görüyorum.

Görüyorum. Her bir acı çekişimde biraz daha fazla güldüklerini görüyorum. Her bir yakarışımda biraz daha alay ettiklerini görüyorum, biraz daha benden uzaklaştıklarını... Uzaklaşan duygularımın, benden hislerimi de çaldıklarını fark ediyordum.

Fark ediyordum. Geçmişimin izlerini taşıyan avuç içlerimin, geleceği kabullenmek istemediğini fark ediyorum. Geleceği kabullenmiyorum. Geleceği beklemiyorum. Geçmişte hayalini kurmadığım geleceğin gelmesini istemiyorum.

İstemiyorum. Bana gülen duygularımın, hislerimi geri getirmelerini istemiyordum. Çalınan hislerim zamanı durduruyor. Benimle alay eden duygularım bana şimdiyi veriyor. Ve ben, şimdinin içerisinde zamanın durmasını istiyorum. Zamanın yok olmasını istiyorum.

Ben, daha fazla acı çekmemek için hislerimden ve duygularımdan vazgeçmek istiyorum.

Başarıyorum. Tek bir zaman dışında hislerimden ve duygularımdan vazgeçebiliyorum. Tek bir zaman dışında, acı çekmeden yaşamayı becerebiliyorum.

Beceremiyordum. Onu gördüğüm zaman, acı çekmeden yaşamayı beceremiyordum. Onu düşündüğüm zaman duygularımın susmalarını sağlayamıyordum. Onu hissettiğim zaman, hislerimi yok edemiyordum.

Ve tam da şu an, acı çekiyordum. Hislerimi yok edemiyor, duygularımın susmalarını sağlayamıyordum.

Sesini her duyduğumda canlanmak için çırpınan ruhumun varlığı acı veriyor bana. Ama bir tezatlık vardı. Onunla ilgili olan her şeyde, canlanmak için çırpınan ruhumun aksine o koku artıyordu. Pişmanlığım, her defasında biraz daha çoğalıyordu.

"Böyle bir şey yapmana gerek yoktu."

Kucağıma düşen ellerimde takılıydı gözlerim. Ellerimde tuttuğum resimlere bakıyordum. Bu resimler, Feyza'nın düğününde Sefa'nın zorla çektirdiği resimlerdi. Bu resimleri Araf için çekmiş, onca resmi Araf çekmesini istemiş ve bu yüzden zorlamış beni. Araf, düğünde benim mutluluğumu görmek istemişti. Ama ben burada, ona bakamıyordum. Ona bakmamalıydım. Yapmam gereken şey, şu an kalkıp gitmekti ancak onu da başaramıyordum. Ne onun yanında olmak istiyordum, ne de ondan uzak durmak.

"Neden?"

Gözlerimi yavaşça kapatırken fotoğrafları yan tarafıma bıraktım. Avucumun içine yapıştırılmış bandın kalkan bir ucuyla oynuyordum.

"Suçsuz yere içeride yat diye mi?"

Oturduğum bank tahtası rahat değildi. Olduğum yerde biraz hareket ederek kendime rahat bir pozisyon oluşturmaya çalışıyordum ancak bu olanaksızdı. O yanımdayken rahat olamıyordum.

"O adamın yaptığının cezasını sen çekemezsin Nefes. Kendini suçlamayı bırak artık."

Gözlerim hâlâ kapalıyken elimdeki sarı bandın biraz açıldığını hissettim.

"Sen, bütün yaşadıklarına, hayallerine, umutlarına rağmen o adamın bir pislik olduğunu kabullendin. Şu hayatta değer verdiğin insanın nasıl biri olduğunu öğrendiğin zaman inandın gerçeklere."

Yapıştırılan şeyi, avcumun içerisindeki yaraların bir kısmının ortaya çıkmasına neden olacak kadar kaldırmıştım. Henüz taze olan kesiklere ulaşan havanın iyi hissettirmesi gerekiyordu ancak şu anda, zihnimin duvarlarına çarpan seslerden, yaralarımı hissedemiyordum.

"İşte bu yüzden bırak artık üzülmeyi. Hem, sen bana bir söz verdin, değil mi?"

Birkaç parmağın çenemi kavradığını hissettim.

"Üç gün önce, o demir parmaklıkların ardında bana bir söz verdin."

O parmaklar başımın sola doğru çevrilmesine neden olurken, elin sahibinin söylemesini beklemeden araladım gözlerimi.

"Mutlu olacaksın."

Gözlerimin içine samimiyetle bakan mavi gözlerin biraz kısıldığını gördüğümde tebessüm ettiğini fark etmiştim.

"Hem, asıl ben özür dilerim." Kaşlarım hafifce çatılırken çenemdeki elden dolayı gözlerimi tekrardan kapatma isteği tüm hücrelerimi ele geçiriyordu.

"Neden?" Biraz daha genişledi gülümsemesi. Çenemdeki elini yavaşça çektiğinde başımın öne doğru düşmemesi için çaba sarf etmem gerekmişti. Sağlam durabilmem için, onun ellerine ihtiyacım vardı.

"Umutlarını, hayallerini, inandıklarını, kısacası hayatını elinden aldığım için. Yanlış anlama, o pisliği öldürdüğüm için pişman değilim. Hiçbir zaman da olmayacağım. Benim özür dilememin sebebi, seni yanıma aldığım için, sana farkında olmadan umut verdiğim için." Yutkundum. Yüzümde, hafif bir tebessüm oluşurken anlayışla baktım gözlerine.

"Ve, senin bana olan duygularını bildiğim halde elimden bir şey gelmediği için. Seni, asla o şekilde sevemeyeceğim için." Tebessümüm ufak ve kısa bir kıkırdamaya dönüştüğünde bir iki saniye içerisinde kapatıp açtım gözlerimi.

"Yaşattıklarımı yaşıyorum sanırım. Ama biliyor musun? Bu benim için önemli değil. Özür dilemeni gerektirecek kadar önemli değil." Derin bir nefes alırken farkında olmadan sol avucuma yapıştırılmış bandı tamamiyle çıkarttığımı fark ettim.

"Dinler misin?"

Elimde buruşturduğum bandı avuç içimde tutarak gözlerinin içine samimiyetle baktım.

Bir parktaydık. Etrafta az insan vardı. Altında oturduğumuz ağacın dalları ise sanki bizi güneşten korumak istiyor gibiydi.

"Azra'nın kalbini şu an dinler misin?" Araf yavaşça kafasını olumsuz anlamda salladığında düzelen kaşlarım tekrardan çatılmıltı.

"Neden? Yoksa beni affetmekten vaz mı geçtin?" Dalgaya vurarak söylediğim cümle sonrasında o da güldü.

"Canını daha fazla yakmak istemiyorum. O kalbi dinlemeden de durabilirim sanırım."

"Duramazsın. Ve emin ol canımı yakmasın. Hadi." Yüzümdeki kocaman gülümseme ile hâlâ sarılı olan sağ elimi başına doğru uzattım. Araf gülümseyerek yavaşça kafasını olumlu anlamda salladı ve yanıma yaklaşarak başını göğsüme koydu. Kalp atışlarım, sanki onun daha iyi duyması için hızla çarpmaya başlarken parmaklarımla saçlarını okşamaya başladım. Yumuşacıklardı. Uzun zamandır saçlarını okşama isteğimin olduğunu yeni fark ediyordum. Saçlarından burnuma dolan o, tarifini edemeyeceğim koku ise bana huzur veren nadir şeylerdendi.

"Bak, söz verdiğim gibi çok mutluyum şimdi." Sessizce kıkırdadığını hissettiğimde ona eşlik ettim.

Ruhum, canlanmıştı. Duygularım, bana gülmüyor, benimle birlikte gülümsüyordu. Çalınan hislerim tekrar yerine bırakılmıştı ancak acı çekmiyordum. Mutluydum. Uzun zamandan sonra ilk defa gerçek anlamda bu kadar mutlu ve huzurluydum.

"Hem, biliyor musun? Beni sevip sevmemen umurumda bile değil. Başın göğsümde ya ben, bununla da avuturum kendimi."

× × ×

Çok çok seviliyorsunuz 💚

KALPSİZWhere stories live. Discover now