Bölüm 58 / "Bana Annemi Anlat"

1.8K 100 95
                                    

Zaman, geri getirilmesi imkansız olan şeylerden sadece biriydi. Ölüm, engellenemez olan gerçeklerden sadece biri... İnsan ne için yaşar? Mutlu olmak için? Bir şeyleri başarabilmek için? Sevmek, sevilmek için? Ya da başka bir amacımız mı var bu dünyada olma sebebimizin. İnsan ne için harcar zamanını? Bir gün öleceğini bildiği halde, neden çabalar durmadan? İster çünkü. Kalbi ister. Mutlu olmayı ister. Aklı, huzurlu olabilmesi için çabalar. Ama birçok kişi farkında değildir giden zamanlarının değerlerinin. Kalbini üzer, aklını, bir türlü beyninden atamadığı düşünceleri ile meşgul eder. Kısacası hayatı kendilerine zehir ederler. Peki neden yaparlar ki bunu? Bu şekilde daha mutlu olacaklarını düşündükleri için mi? Sanmam. Aslında bilirler, yaptıkları her şeyin farkındalardır. Ama önüne bir türlü geçemezler, bir türlü mutlu edemezler kendilerini.

"Kızım, önündeki yumurta senin yemen için, oynaman için değil."

Bir şeyin sonu nasıl olacak diye düşünmek, o şeyin sonunu, kötü de olsa bilmekten çok daha acı vericidir aslında. Bilinmezlik... Kafanı kurcalar durur bıkmadan. Ne yapman gerektiğini bilemezsin. Ne yapmaman gerektiğini anlayamazsın. Düşünürsün, birbirinden farklı belki de onlarca sonuç bulursun ama, emin değilsindir. Ne olacağından, hangisinin gerçekleşeceğinden.

"Neyin var senin? Hem, hâlâ bana bir açıklama yapmadın."

Bazı şeylerin geri dönüşü olabilir miydi? Pişmanlık duyduğumuz şeyleri, sanki hiç yaşanmamış bir hâle getirebilir miydik? Ya da atabilir miydik zihnimizdeki çok sık uğranan o raflardan?

"Hastahanelik olduğum günden mi bahsediyorsun?"

Düşünüyorum da, hiçbir şey eskisi kadar mutlu olmamı sağlamayacak.

"Evet. Ve daha birçok şey var bana anlatamadığın. Tamam, seni fazla sıkmamaya çalışıyorum, sonuçta sana babalık yapamadım ama izin ver kızım, artık sana babalık yapmama izin ver." Nefesimi verirken, kafamı salladım anladığımı belli etmek istercesine. Aç değildim. Zaten önümdeki karışık bir hâl almış yumurta da iştah açıcı durmuyordu.

"Abimi öldüren kişiyi buldum."

"Ne? Ciddi misin? Nasıl buldun?"

"Kendisi söyledi." Omzumu silerken gülümsedim.

"Bir haftaya mahkemesi var. Feyza'nın düğününden sonra."

"Kızım, neden bunu bana daha önceden anlatmadın? Nasıl kendisi söyledi?" Babam söylediğim şeyi daha yeni idrak ediyor gibiydi.

"Katil, kendisi sana mı söyledi?" Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Ya nasıl oldu bu? Sen bir katil ile mi konuştun? Aman Allah'ım! Ya sana da bir şey yapsaydı?" Tebessüm ettim.

"Yapabileceğinin en betirini yaptı zaten."

"Ne?"

"Hiç." Fısıltıyla kendi kendime konuşurken önümdeki soğumuş kahveden bir yudum aldım.

"Nasıl buldu seni? Sen onu bulmadın herhalde?"

"O buldu beni. Barda şarkı söylediğim bir gece, gördü beni. Sonra da, abim öldüğü için bu halde olduğumdan dolayı vicdanını rahatlatmak için konuştu işte benimle." Babam kaşlarını çatmış, beni dikkatlice dinliyordu. Merak ettiği daha bir çok soru vardı kafasında, farkındaydım. Ve sanırım şimdi tüm o soruları sorsa, cevaplardım. Anlardı beni, anlayacağını düşünüyordum. Ve çok dolmuştum artık, etrafımdaki kimseye tek kelime edemediğim için o kelimeler teker teker yük olup, ezmeye başlamışlardı beni. Ve fazla kalmamış gibi hissediyorum. O kelimelerin beni yok etmesine fazla kalmamış gibi...

KALPSİZWhere stories live. Discover now