29. BÖLÜM ♧ SOĞUK

24.7K 959 189
                                    

Playlist: Maria Mena - A Stranger to Me

İyi okumalar! 

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Bir noktadan sonra geri dönüş yok! İşte tam o noktadayız.” – Franz Kafka

ARAS KAYA

Yağmur büyük bir şiddetle gökyüzünden yeryüzüne doğru yağarken arabamdan inip yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Buraya uzun zamandır gelmemiştim. Attığım her adım beni ona biraz daha yaklaştırıyordu. Yağmur damlaları saçlarımdan yüzüme doğru kayarken daha şimdiden sırılsıklam olmuştum. Her bir yanım ıslak ve yapış yapıştı. Hava gittikçe daha çok soğuyor, yağmur şiddetini arttırıyordu.

Yağmurdan dolayı ıslak olan toprağa aldırmadan dizlerimin üzerine çöktüğümde elimde tuttuğum açelyaları mermer taşı ile çevrelenmiş toprağın üzerine bıraktım. Elimi kaldırıp mezar taşının üzerine koyduğumda mezar taşından elime bir soğukluk yayıldı. Birkaç saniyeliğine gözlerimi yumup derin bir nefes aldıktan sonra yeniden açtım ve “Merhaba, anne.” diye fısıldadım. Eskiden olsa sesimin bu güçsüz tonu beni şaşırtırdı ama artık o kadar alışmıştım ki bu tona hiçbir şey yapmıyordum. Son zamanlarda hep böyleydim.

Uzun zamandan sonra annemin yakınında olduğumu hissetmek beni daha iyi hissettirmeyi başarırken mezarına doğru biraz daha yanaştım. Mezar taşına bulaşan çamurları elimle yok ederken bir yandan annemle konuşuyordum.

“Özür dilerim, anne. Uzun zamandır ziyaretine gelemedim. Yapmam gereken işlerim vardı.” Sesim her bir kelimemin ardından biraz daha kısılıyor, daha da fazla boğuklaşıyordu. Ama yine de annemin beni duyduğunu biliyordum. Beni her zaman duyardı, her zaman dinler ve her zaman doğru yolu gösterirdi bana.

“Sana ihtiyacım var. Sana çok fazla ihtiyacım var, anne. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi, nasıl hareket edeceğimi bilmiyorum.” Son zamanlarda aşina olduğum gözyaşlarımın yüzüme düşen yağmur damlalarının arasından akıp gitmelerine izin verdim. Annem öldükten sonra sanki her şeyimi kaybetmiştim. Babam kendini benden, hatta bir ara işinden bile soyutlamıştı. Bana olan ilgisini tamamen kaybetmişti. Annem öldüğünde ben hem annemi hem de babamı kaybetmiştim sanki. İkisi de hayatımdan çıkmışlar, beni yapayalnız bırakmışlardı. Bu günlerde babamın kendini benden soyutladığı o günleri telafi etmeye çalıştığını hissedebiliyordum ama şimdi de ben onu kendimden soyutluyordum.

Annemin mezar taşının üzerinden gözlerimi ayırmadan elimle yanaklarımdaki ıslaklığı kuruladım. “Kötü bir şey yaptım, anne. Çok kötü bir şey yaptım. Onunla oynadım. Aşkıyla, kalbiyle, duygularıyla, hayatıyla oynadım. Tıpkı bir çocuğun oyuncağıyla oynaması gibi. Kırdım onu, paramparça ettim, çok incittim. Ama… ama ben böyle olacağını bilemezdim ki. Onunla oynarken ona âşık olacağımı, beni iyi hissettirebileceğini, kendimi bulmamda yardımcı olabileceğini nereden bilebilirdim? O haklı. Ben onu öldürdüm. Hiç gözümü kırpmadan aylarca mezarını kazdım ve sonrada onu o dipsiz mezara gömdüm. Böyle olsun istememiştim. Onu seviyorum. Ne zaman bende bu kadar büyük bir yer etti bilmiyorum ama onu sevdiğimden eminim. O ise benden nefret ediyor. Beni unuttuğundan, hayatında başka birinin olduğundan bahsediyor. Kımıldayamıyorum. Onsuz hareket edemiyorum ve başıma gelen her şeyi hak ediyorum. Hak etmediğin tek bir şey var o da Azra. Benim Azra’m. Onu hak etmiyorum. O da beni hak etmiyor. Benden çok daha iyisini hak ediyor ama benden başka biriyle de olmasını istemiyorum. Sadece benimle olsun, sadece benim olsun istiyorum.”

Yağmur damlalarıyla karışan gözyaşlarımın tuzlu tadını dudaklarımın üzerinde hissedebiliyordum. Annemle konuşmak bana iyi gelmişti. Kendimi az öncekinden çok daha iyi hissediyordum. Ne olursa olsun, Azra ne derse desin ondan vazgeçemezdim. Ona inanmıyordum. Beni sevmekten vazgeçtiğine inanmıyordum. Azra’nın sevgisi bu kadar çabuk bitecek kadar az değildi.

Affet BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin