42. BÖLÜM ♧ İKİ KELİME ON ÜÇ HARF

25.2K 839 59
                                    

Merhaba. :) Bölüm yayımlamak için cuma gününü iple çektim resmen. Yayımlamayınca kendimi hep eksik hissediyorum nedense. Çok fazla bekletmekten hoşlanmıyorum ama okulların açılması nedeniyle bölüm paylaşımlarım bu aralıklarla olacak. Hafta sonundan hafta sonuna. Yarın ya da pazar günü bir bölüm daha yayımlayabilirim, bilginize. :)

Playlist: Billy Talent - Nothing to Lose 

İyi okumalar!

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Sevebilir misiniz? Karşılıksız, beklentisiz, hesapsız, çıkarsız, özgür bırakarak. Sırf bir başkasının iyiliğini, mutluluğunu isteyerek.” – Elif Şafak

İnsan, elindekinin değerini onu kaybedince anlar, demiş Dostoyevski. Aras, beni kaybettiğinde değerimi anlamış, bütün yaptıkları için pişman olmuş ve benden defalarca af dilemişti. Ama ben dilediği her affı göz ardı ederek, onu dinlememeyi seçmiştim. Onu dinlemediğim her saniye kendi kendimin ölümüne yol açmış, ruhumun sonsuz bir karanlığa sürüklenmesine ve bembeyazken simsiyaha dönüşmeme sebep olmuştum. Eğer Aras’ı dinleseydim, ona olanları anlatması için bir şans verseydim şimdi daha farklı olabilirdik. Ama yapmamıştım ve bunu yapmadığım içinde hatalarımın bedelini ödüyor, hatırladıkça canımın yanmasına neden oluyordum.

Aras’ın kaza haberi geldiğinde onu kaybedeceğimi düşünmüştüm. Onsuz bir dünyada yaşamayı beceremezdim. O olmadan yapamazdım. Aras’ı kaybedebileceğim ihtimali benim sıkı sıkıya yummuş olduğum gözlerimi açmama, mantığımın önüne ördüğüm kocaman duvarımın yıkılmasına ve kalbimin ona duyduğum özlemle yeniden atmasına neden olmuştu. İşte o zaman anlamıştım ki ben Aras’tan hiçbir zaman nefret etmemiştim. Hiçbir zaman da nefret edemeyecektim. Ben, Aras’tım. Aras, bendi. O olmadan ben olmaz, ben olmadan da o olmazdı.

Aras’ı seviyordum. Hem de çok fazla. Ondan başkasını böyle sevmediğim ve asla da sevemeyeceğim kadar. Ama onun da dediği gibi hala çözülmeyi bekleyen, sıkı sıkıya bağlanmış onlarca düğüm vardı. Aras’a karşı olan güvenim bir kez büyük bir şiddetle zedelenmişti. Yeniden nasıl onarılacağını, ona eskisi gibi nasıl güvenebileceğimi açıkçası bilmiyordum ve bu beni korkutuyordu. Yeniden bir şey olursa, bir kez daha Aras’la aramıza aşamadığımız mesafeler girerse dayanamazdım. Onu ikinci kez kaybetmek beni dönüşü olmayan yola sürüklerdi. Onu kaybetmek istemiyordum.

Gözyaşlarım çeneme doğru yol aldıklarında onları yok etmek için bir harekette bulunmadım. Çünkü o kadar hızlı akıyorlardı ki bir türlü hızlarına yetişemiyordum. Duş başlığından akan su, yüzüme düşüyor, oradan da boynuma doğru kayıyordu. Bacaklarımı kendime doğru çekmiş ve kollarımı kendime sıkıca sarmıştım. Çenem dizlerimin üzerine yaslı bir halde duruyordu. Sırtım ise banyonun soğuk fayansına dayalıydı.

Sanki zaman kavramını yitirmiştim. Bu yüzden ne kadar zamandır duşta olduğumu bilmiyordum. El ve ayak parmaklarım buruşmuşlardı. İlk başta suyun ısısına alışamadığı için titreyen vücudum şimdi ısıya alıştığı için hareketsizdi. Gözlerim tek bir noktaya sabitlenmişlerdi ve öylece bakınıyorlardı.

Burada ne yaptığımı bilmiyorum. Neden burada olduğumu da bilmiyorum. Olmam gereken yer Aras’ın yanıyken, ona geleceğime dair söz vermişken buradaydım. Aras’ın hastaneden çıkmasının üzerinden iki gün geçmişti. Ona hastanenin önündeyken onu görmeye geleceğimi söylemiştim ama dün bir türlü ona gidememiştim. Duşumu almış ve hazırlanmıştım. Ama evin kapısından her ne kadar istesem de çıkamamış, kapıya doğru attığım her adımın ardından vazgeçerek odama geri dönmüştüm.

Affet BeniWhere stories live. Discover now