39. BÖLÜM ♧ CEHENNEM

26.2K 890 155
                                    

Playlist: Cem Özkan - Dön Bana ( Bu şarkı sanki Azra ve Aras için yazılmış. Sözleri onların hikayesini ancak bu kadar güzel anlatabilirdi. Kesinlikle dinlemelisiniz. )

Bölüm @sude310 için. ♥

İyi okumalar!

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Tanrı sadece katlanabileceğin acılar verir. Bu sadece birkaç kelime ama çok rahatlatıcı.” – Monstar

Kendimden nefret ediyordum.

Kendimden, olduğum kişiden, şu ana kadar yaptığım hatalarımdan, bana dair ne varsa her şeyden nefret ediyordum ve yaşadığım müddetçe kendimi asla ama asla affetmeyecektim. Öyle çok değişmiştim ki artık kendimi tanımıyordum bile. Kimim bilmiyorum. Eskiden sahip olduğum karakterim nasıl biriydi onu bile hatırlamakta güçlük çekiyorum. Asla yapmam dediğim onlarca şey yapmıştım. Nefretim ve korkum beni kör etmiş, ruhumu sonsuz bir karanlığa sürüklemişti ve ben artık kirlenmiştim. Aras’ın dediği gibi artık bembeyaz falan değildim. Asla da olmayacaktım. Beyaz bir kere kirlenmişti. Hep kirli kalacaktı.

Bedenimi hareket ettirmekte, ayaklarıma yürümeleri, hatta daha fazlası koşmaları için komut vermekte zorlanıyor olmama rağmen durmuyordum. Durmak istemiyordum. Biran önce Aras’ın yanına varmak istiyordum. Saat sabahın beşi olduğundan etrafta kimsecikler yoktu. Savaş’ın evinden apar topar hızla çıktığımdan bu yana etrafta tek bir taksi bile görmemiştim. Ne taksi bularak ne de taksi bekleyerek zaman kaybetmek istemediğimden yarım saati aşkın bir süredir koşuyordum.

Nefes nefese kalmış olmama, bacaklarımın ağrımasına rağmen bütün gücümü son raddesine kadar kullanarak koşuyordum. Daha önce hiç bu kadar hızlı koşmamıştım. Hızlı koşuyordum çünkü ulaşacağım yer Aras’ın yanıydı. Bitiş çizgim Aras’tı ve ben ona ulaşmak namına her şeyi yapardım. Koşmaktan yorulur, tükenir, yere yığılırdım ama yine de kalkar ve ona ulaşırdım.

Elimin tersiyle alnımda biriken terleri hızlı bir şekilde yok ettiğimde koşmaya devam ediyordum. Hava gittikçe aydınlanıyor, karanlık kendini aydınlığa bırakıyordu. Aniden gördüğüm kâbusu hatırlamamla birlikte irkildim. Dört kez Aras’ın ölümüne şahit olduğum kâbusumda her seferinde karanlıktan aydınlığa çekiliyor ve Aras’ın cansız bedeni ile karşılaşıyordum. Şimdi de karanlık kendini aydınlığa bırakmıştı ve ben hastanede olan Aras’ın yanına gidiyordum.

Zihnimi işgal eden düşünceleri başımı sallayarak en uzak köşeye ittim. Hastaneye gidecek ve Aras’ın iyi olduğunu görecektim. Kâbusumdaki gibi olur da Aras’ın cansız bedeni ile karşılaşırsam ne yapardım bilmiyorum. Ona bir şey olursa tamamen yok olurdum. Aras benim yüzümden giderse hiç düşünmeden peşinden giderdim. Onsuz bir hayat istemiyordum. Aras’ın nefes almıyor olduğu bir dünya da yaşamak istemiyordum.

Şimdiye kadar Aras’ı hep kendimden uzaklaştırmış, onu dinlememeyi, ona inanmamayı ve ondan sürekli nefret etmeyi seçmiştim ama hayatta olduğunu hep bilmiştim. Nefes alması, yaşıyor olması bana yetmişti. Uzak olsa da yaşadığını bilmek beni daima iyi hissettirmişti. Ama şimdi ona bir şey olursa ölürdüm. Ona bir şey olursa yaşayamazdım.

Gerçekleri öğrendiğimden, kendime zarar verdiğimden bu yana çok fazla acı çektiğimden, katlanamayacağım şeyler yaşadığımdan bahsetmiştim. Fakat şimdi düşündüğümde bu sözlerimde ne kadar yanıldığımı görebiliyordum. Şu anda çekiyor olduğum acı bundan öncesinde çektiğim acılarla kıyaslanamazdı. Canım o kadar çok yanıyordu ki nefes almak bile benim için fazlasıyla güçtü. Aras’ı kendi canımdan bile daha çok sevdiğimi söylerken yalan söylemiyordum. Şu anda hissettiğim acı, belki de bu dediğimin en büyük kanıtıydı. Aras’a olan herhangi bir şey sonucunda benim canım, kendime olandan daha fazla acıyordu.

Affet BeniWhere stories live. Discover now