62. BÖLÜM ♧ İHANET

24.1K 741 45
                                    

Merhaba! Hepinizin yeni yılını kutluyorum. Umarım iyi bir yıl geçirir, hayallerinizi yerine getirir ve her zaman mutlu olursunuz. Hepinizi çok çok seviyorum. Kocaman öpücükler. 

Playlist: Kadebostany - Castle in the Snow 

Multimedya: Beste&Enis ♥

İyi okumalar! 

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

“Birbirimize her zamandan ziyade uzağız! Çünkü artık bir ümidim yok. Bu sondu.” – Sabahattin Ali

BESTE ÖZKARA

Parmaklarımın arasında tutuyor olduğum uzun, ince patates kızartmasını mayonezin içine daldırdım ve hemen sonrasında ise ağzıma atarak çiğnemeye başladım. Bu sırada Enis, sırtını eflatun rengindeki koltuğa yaslamış, kollarını göğsünün üzerinde çaprazlamış, çok iğrenç bir şey yapıyormuşum gibi tiksinmiş ve biraz da hayretli bir şekilde beni izliyordu. Bakışlarını görmezden gelerek diğer bir kızartmayı da aynı şekilde mayonezin içinde daldırdım ve iştahla çiğneyerek yuttum. Enis hayretle başını iki yana sallarken, “Ayı gibi yiyorsun ama hala dal gibi incesin,” dedi.

“Metabolizmam hızlı çalışıyor, şekerim.” Enis’e göz kırpıp parmaklarımın arasına üç yeni kızartma aldım. Ne? Tadı o kadar güzeldi ki!

“Sırf kemikten ibaretsin. Kız dediğin bu kadar ince olmaz. Sarılınca ele avuca geleceksin. Sana sarılma bile sarılamıyorum. Sanki kollarımın arasında yokmuşsun gibi.”

Gözlerimi devirdim. Abartmakta üstüne yoktu. Ona kalsa zayıflıktan üflese yeri boylayacaktım. Hâlbuki öyle bir şey yoktu. Enis sadece abartmayı biraz fazla seviyordu hepsi bu. “Beğenemediysen başka kapıya canım.”

“Sende amma meraklısın ha. Ne o? Benden kurtulmaya falan mı çalışıyorsun ?”

“Hı, bir an önce gitmen için gün sayıyorum.”

“Daha çok sayarsın.” Enis, öne doğru uzanıp limonata dolu bardağını eline aldı ve iki büyük yudum aldı.

Enis, limonatasını sessizce yudumlarken onu izledim. Neredeyse iki haftadır saçlarını kestirmediği için bayağı uzamışlardı. Alnına kadar uzanan koyu sarı saçları, gür kirpiklerinin altında ışıldayan mavi gözleriyle uyum içerisindeydi. İkimizin aynı şehirde aynı üniversiteyi kazanması bizim için oldukça güzel bir şanstı. Ya da kader. Ben bunun daha çok bizim kaderimiz olduğuna inanıyordum. Bölümlerimiz farklı olsa da aynı yerde bulunmamız birbirimizi sık sık görmemizi sağlıyordu. Ondan ayrı bir şehirde okumak benim için fazlasıyla zor olurdu çünkü birbirimizden ayrı geçirdiğimiz sadece bir gün bile onu özlememe neden oluyordu.

Enis’i izlemeyi sürdürürken hala bir kısmı dolu olan tabağına doğru uzandım ama ben henüz tabağındaki kızartmayı alamamışken eliyle elime vurdu. “Yuh Beste,” diye fısıldadı. “Şimdi de benimkileri mi yiyeceksin?”

“Ne? Yediğime mi karışır oldun? Hem ayrıca kilo al diyen sen değil miydin?”

“Haklısın. Çok doğru bir noktaya parmak bastın.” Enis tabağını çevirip benim boş tabağımı önümden aldı, kendisininkini yerleştirdi. “Buyur, sevgilim. Hepsini ye. Hatta gene doymazsan bir tane daha sipariş veririz.”

“Of, abartma! Hem senin derdin ne? Göbeğimin ve popomun çıkmasını neden bu kadar istiyorsun?” Gözlerimi iyice kıstım ve elimdeki çatalı ona doğru uzattım. “Yoksa ilerde kilomu bahane yaparak benden ayrılacak mısın?”

Affet BeniWhere stories live. Discover now