11│Kül Güzeli Ve Çirkin Prens

6.5K 293 642
                                    

Zamanın kendisi kadar eski bir masalın içinde yalnızca ikisi kaldı.
The Beauty And The Beast

Ruhumun is kokan köşelerinden sesleniyorum sana,Çürük etlerin ve kırık kemiklerin,Kokuşmuş düşüncelerin derin çıkmazlarından

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ruhumun is kokan köşelerinden sesleniyorum sana,
Çürük etlerin ve kırık kemiklerin,
Kokuşmuş düşüncelerin derin çıkmazlarından.
Adını senin koyduğun bir masal var.
Hiç var olmayıp hep yok olan.
Kafiyeli biten dizelerde ağıtların yakıldığı,
Cesetlerin kimsesizler mezarlığında yattığı.
Bir masal var,
Bende başlayıp sende son bulan.
Ve eğer masal bittiğinde dönüşürsem bir cesede,
Mezar taşıma yazılacak yazı belli;
Çirkin Prens tarafından katledildi Kül Güzeli.

Ruhumun duvarları boş bir kâğıt, mürekkebe batırdığım kalemimin ucu ise bıçak kadar keskin.

Hayatım bugüne değin hep zindanlarda geçti, duvarlara kazınan tırnak izlerim okunmayacak satırlar yazdı taşların üzerine. Hatırlıyordum, sırt üstü uzanmış o zindanın zemininde yatıyordum. Ben duymuyor olsam da anlatılan bir masalla doluyordu kulaklarım. Her bir kelime özgürlüğü elinden alınan bir mahkûmun kalbine düşen özgürlük hasreti gibi düşüyordu kalbime. Fakat yoksunlukla belenmiş kalbin önüne konulan bir tas varoluş inancı gibi, tutsaklıkla belenmiş kalbin önüne konulan bir tas özgürlük, kanatları kırık bir kuşun göğe yükselmesine yetmezdi.

Ben yaşadığımı sanıyordum ama zehirleniyordum.

Dinlediğimi sanıyordum ama dünyanın diline daha da sağırlaşıyordum.

Özgür olmak istiyordum ama prangalanmıştı ellerim ve ayaklarım.

Ne zaman dudaklarımı aralamaya çalışsam ateşle dağlanan kelimelerin dilime yaptığı saldırılarda yangın kusmak oldu en büyük ödülüm. Suskunluğum koca bir çöldü, kelimelerim ise bu çölün ıssızlığında yitip gitti. Konuştukça yandı dilim, sustukça yandı içim, rüzgârın uçurduğu kumlar ruhumun duvarlarına ilişti. Benim bir ruhum bile yoktu ki. Dört duvar arasında yaşamaya çalışırken çürüyen bedenime iyi gelecek bir panzehirin hayalini kurdum ama kimse zehir bulaşmış bir bedene dokunarak ellerini kirletmek istemedi. Dokunmasalar da olurdu, yalnızca bir kez en çok neren acıyor diye sorsalardı, o da bana yeterdi.

Titreyen elimi alır ve kalbime koyar, en çok burası acıyor, derdim. Çürüyen bedenim iken neden en çok burası acıyor söyleyin bana?

Sonra biri bana kelimeleri vermişti. Duvarları kazımaktan kana bulanmış parmaklarım kaleme tutunduğunda ürkek bir kuştu. Yazmak bile bir zamanlar öyle yabancıydı ki bana elimde tuttuğum kalemi bıçak tutarmış gibi korkuyla tutuyordum. Yazdıkça kelimeler ucu zehirli bir hançere dönüşüyordu. Kendimi yazıyordum, kendime yazıyordum ve yazdıkça kelimelerin zehriyle doluyordu damarlarım.

YILDIZLARIN ISTIRABIWhere stories live. Discover now