Hiçbir şey eskisi gibi olmaz mı?

306 28 42
                                    

Deneyemeyeceğimi biliyordum. İçimde bir yerlerde bunun asla gerçek olamayacağından oldukça emindim. Tıpkı Efe'nin içinde yanan o ateş gibi benim de içimde asla sönmeyen bir ateş vardı. Üstelik Burak, defalarca olmayacağını söylemesine rağmen ben o ateşi bir türlü söndürememiştim.  O yüzden artık kimse benim yüzümden o ateş ile yaşamamalıydı. 


Kararla telefonumu elime aldım. İlk önce İsmail'e onunla asla olmayacağını yazdım ve gönderdim. Sonra da her yerden engelledim ve ekran görüntüsünü de hala var olmasına şaşırdığım whatsapp grubumuza attım. Biliyorum Yeliz, bana asla inanmayacaktı. Bir sürü de hakaretler edecekti ama ben kendimce doğru olanı yapmalıydım. Biraz bekledim. Hatta gönderdiklerime baktım iletildi mi diye ama grupta ki kimsenin henüz görmediğini görünce gruptan çıktım. Sırada Erim vardı. Tıpkı Burak'ın dediği gibi ben birini oyalayacak bir kız değildim. Olmamalıydım. Bunu ona yapmaya hakkım yoktu. Onunla vakit geçirmeyi seviyordum evet ama bu onun da içindeki o ateşi sürekli harlamaktan başka bir şey değildi. 

Rehbere girdim. Erim'in üzerine tıkladım ve yazmaya başladım.

''Erim merhaba, sanırım biz artık görüşmesek daha iyi olacak. Ben bir başkasına aşığım'' yazdım ama göndermekte tereddüt ettikten sonra sildim. Bu kadar acımasız olmak zorunda değildim. Karşımdaki ne İsmail değildi. Her zaman ki gibi bir mesaj gönderdim.

''Erim nasılsın?''  Bir kaç dakika sonra mesajı geldi.

''İyiyim Eylül. Sen nasılsın? Görüşemedik bugün ben de tam sana yazacaktım''

''İyi değilim Erim. Felaket bir gündü bir sürü şey oldu''

''Ne oldu? Arayabilir miyim?'' Paniklediğini hissedebiliyordum. Bir yanım onunla telefonda her zaman ki gibi uzun uzun konuşmak istiyor bir yanımda ne yapmam gerektiğini hatırlatıp duruyordu. Oturduğum yerden kalktım. Penceremi açtım. Odanın içindeki hava gittikçe azalmış gibi hissettiriyordu. Telefonumu masanın üzerine bıraktım. Şimdi iki elim ile pencerenin pervazlarını tutmuş başımı dışarıya uzatmıştım. Gözlerimi kapattım. Güzel havanın ılık esintisini yüzümde hissediyordum. Saçlarım hafif esen rüzgarın ritmiyle dans ediyordu. Daha düne kadar lise benim için güzellikler getirecek mi diye dilek oyunu oynarken bugün içinde bulunduğum durum aslında dileklerimin gerçekleşmediğinin kanıtıydı. Zaman ne kadar hızlı akıp gitmişti. Bir kaç gün sonra karnelerimizi alacak ve tatile girecektik. İçimde taşan anılar göğsümü sıkıştırdı. Aslında nasıl güzel başlamıştı bu yıl. Bir senemiz bitecekti. Acımasızdı zaman. Hiç bir şeyi umursamadan öylesine akıp gitmişti. İsterseniz bana ayak uydurun isterseniz öylece arkamdan bakın diyordu. Oysa ayak uydurmak da arkasından izlemek de ne kadar zordu.

Çalan telefonumun sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Arayan Erim'di. Açmaya korkuyordum. Yazmak daha kolay geliyordu. Bir süre ekranda yazan ismine baktım. 

''Efendim Erim''

''Cevap vermedin ama aramak istedim ne oldu? Neden kötüsün?'' sesi oldukça endişeli çıkıyordu.

''Ben ...dalmışım.''

''Ne oldu Eylül? Sesin kötü geliyor Ağlıyor musun?''

''Sanırım bugün hiç durmadı gözyaşlarım.'' 

Derin bir iç çekti. ''Anlatacak mısın?'' 

''Aslında olanları anlatmak yerine sana başka bir şey söylemem gerek''  durdum. Doğru kelimeleri nasıl seçeceğimi düşündüm.

''Eylül! Beni korkutuyorsun'' 

''Özür dilerim Erim'' devam edemedim. Boğazımdaki yumru varlığını belli etmek için canımı yaktığında gözlerimde tekrar harekete geçmişti.

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now