Sakinlik

305 29 35
                                    


Ancak eli şişeye değer değmez çalan zil bizim artık oyunu bırakmamız gerektiğinin habercisiydi. Çünkü oturduğumuz alan ilk bina da öğretmenlerin kullandığı alandı ve bizi bu koltuklarda görünce pek kızarlardı.

''Hadi ama ya! Ben böyle şansın...''

''Hop! Sakin kızlar var!'' demişti sinirlenen Ata'nın cümlenin sonunu getirmesini engellemek için Efe.

''Tamam oğlum bir şey yok. Bir an boş bulundum. '' diyen Ata, dokunduğu şişeyi almış ve şişeyi koltuklardan kalkarak çöp kutusuna büyük bir hızla fırlatmıştı. Sonra da bizlere dönerek devam etmişti. ''Kaldığımız yerden devam edeceğiz ona göre. Bu arada hadi sil o yorumu Efe, maazallah şamarcı Nebahat görürse beni bu dünya yüzeyinden siler.''

''Ben sana diğer ders başlayana kadar duracak dedim. Bekleyeceksin. Sen dua et de teneffüste instagrama bakmasın. Bu arada sen hangi cesaretle takip istediği gönderdin ki bu kadına?'' Elini çenesine götürerek sormuştu sorusunu Efe. ''Hakikaten Ata, sen nasıl cesaret ettin'' demiş ve ''Valla tebrik ederim seni'' diye eklemişti İnci. ''Ne bileyim yahu eklemişim işte. O zamanlar kendisinin ne kadar cadaloz olduğunu bilmiyordum.''

''Kimmiş o cadaloz?'' diyen ses kapının girişinde duran Şamarcı Nebahat'a aitti. Ata dahil hepimiz olduğumuz yerde bir anlığına buz kesmiş ve nefeslerimizi tutmuştuk. ''Şey..Hocam ben onu Eylül için demiştim.'' Demiş ve bana üzgün olduğunu düşündüren bir bakış atmıştı. Zaten beni sevmediğini her fırsatta dile getiren öğretmen, ''Bilmez miyim? Tam bir baş belası!'' demişti yüzüne yerleştirdiği nefret ifadesi ile. Söylediklerini başlarda ki kadar umursamasam da sözleri kağıt kesiği gibi sızlatıyordu içimi. Yine de Ata'yı ele vermek yerine yeni kağıt kesiklerim ile sessizce kantinden çıkmıştım. Yanımda yürüyen Burak'a dönüp sordum. ''Sence bu kadın neden benden nefret ediyor?'' Düşündü. Ne diyeceğini bilmediği her halinden belli oluyordu. ''İnan bilmiyorum Eylül.'' dedi sonunda kabullenerek. Derin bir iç çektim ve başımı sallayarak ona hak verdim. Haklıydı. Ben bilmiyorsam başka kim bilecekti ki?

Ders zili çaldığında Efe, yorumu silmiş ve telefonunu Ata'ya geri vermişti. Unuttuğumuz şey son dersin fizikçi Nebahat'a ait olmasıydı. Sınıftan içeriye tüm şata vatı ile girdiğinde gözlerim yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Hızlıca Ata'ya dönmüş sonra da kızlar ile göz göze gelince gülmemek ve öğretmenin dikkatini çekmemek adına büyük çaba sarf etmiştim. Gergin geçen ilk dakikalar da her zamankinden farklı olarak Şamarcı Nebahat fazlası ile sakindi. Sınıfa girer girmez üzerindekinin kollarını dirseklerine kadar çıkartıp bir saniye bile kaybetmeden kollarındaki bilezikleri şangırdatarak tahtaya bir şeyler yazmaya çalışan o kadın gitmiş, yerine elini kolunu nereye koyması gerektiğini çok iyi bilen adeta bir prenses gelmişti. Öyle zarif ve naif hareketlerle çantasını açmıştı ki az kalsın kendimi tutamayıp sorun ne diye soracaktım. Biz bu değişikliği izlerken zaman geçmek bilmiyor, acaba şimdi ne olacak diye düşünüp duruyordum.

Şamarcı Nebahat, ''Ata, gel bakalım tahtaya'' dediğinde sesindeki yumuşaklık yüzünden bir başkasının konuştuğunu düşünmüştüm. Sanırım fırtına öncesi sessizlik bu olsa gerek diye içimden düşünürken hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Sessizce Ata'nın titrek yürüyüşünü ve tahta önünde kafasını kaldıramadan sonunu beklemesini izliyorduk.

''Benim için şu soruyu tahtaya yazar mısın?'' demişti.

''Yaa-zzaa-rımm tabiii'' diyen Ata, bir yandan öğretmenin uzattığı kağıdı almak için yavaş adımlarla ona ilerliyor bir yandan da bize ne oluyor diye korku dolu gözler ile bakıyordu. Elini uzatıp kağıdı tuttuğunda kesin suratına tokadı yiyecek diye düşünürken yine şaşkınlıktan küçük dilimi az kalsın yutacaktım. Daha önce Şamarcı Nebahat'in yüzünde hiç görmediğim sıcacık bir gülümseme vardı. Ne güzel gülüyormuş meğer bu kadın.

''Bu işte bir iş var '' demişti tüm düşüncelerimin arasından beni sıyırıp alan Selin. Haklıydı. ''Ben de anlamadım'' dedim mırıldanarak. Sonra arkamı dönüp Efe ye ''Ne oluyor?'' dedim sessizce. Dudaklarını büzmüş ve omuzlarını yukarıya kaldırarak cevap vermişti bana. Oda bir şey anlamamıştı. Burak ise kıs kıs gülüyordu omuzları titreyerek. Bana baktığı anda kaşlarımı kaldırmış ve kafamı sallamıştım. Sadece dudaklarımı oynatarak ''Niye gülüyorsun sen? Diye sormuş ama herhangi bir cevap alamamış kıkırdamasını izlemekle yetinmiştim.

Ata soruyu tahtaya yazmış ve hiçbir şiddete maruz kalmadan yerine geçmişti. Hatta tüm ders ilk defa bu kadar huzurlu geçmişti. Her ders bana söyleyecek bir sözü olan ve üzerime tüm sinirini boşaltan bu kadın beni ilk defa görmemişti bile. Öyle ki hocam yeter artık kafamız almıyor diye söylendiğimizde kolunda bileziklerin arasında sıkışmış saate bakarak daha 10 saniye var devam diyen ve soru çözen bu kadın, ''Bugün erken bitirelim. Son saat zaten kafanız dolmuştur'' demiş ve bizi kendi halimize bırakmıştı. Sınıfta ki herkes bu durumdan korkmuştu. Normal de başka bir öğretmen bunu yapsa herkes coşkuyla karşılık verirdi. Şimdi ise her birimiz sessizce yerimizde oturmuş gıkımız çıkmadan zilin çalmasını bekliyorduk. Nihayet zil çaldığında da her zamankinin aksine hızla sınıfı terk eden Şamarcı Nebahat, sakince çantasını toplamış ve gülümseyerek sınıftan çıkmıştı.

''Oğlum, ne olmuş bu kadına? İçine şeytan kaçmış olmasın?''

''Saçmalama Ata. İçine şeytan kaçsa böyle mi olur?'' demişti Yeliz sertçe.

''Kızım bu hoca da şeytan böyle etki ediyor demek'' demiş ve kahkahaları ile hepimizi güldürmüştü tahtada titreyerek başına gelecek şeyleri bekleyen Ata.

''Onu bunu bırakın da sen neden sürekli kıkırdıyordun Burak?'' diye soruvermiştim kahkahaların arasında. Tüm ders boyunca kıkırdamasını izlemiştim.

''Hiç. Hocanın hali tavrı pek komik geldi. Görücüye çıkmış kızlar gibi değil miydi?''

''Hakikaten öyleydi. Kadın güldü ya. İnanabiliyor musunuz, güldü'' demişti hala şaşkın olduğu her halinden belli olan Selin.

''Bir şeyi fark ettiniz mi? Bu kadın aslında ne kadar gençmiş. Ben gülene kadar fark etmemiştim.'' Demiştim.

''Ben de aynı şeyi düşündüm'' diye destek vermişti İnci.

''Neyse ne boş verin. Sonuç olarak o yorumu görmemiş. Yoksa şu an benim parçalarımı yerden toplamakla uğraşıyor olurdunuz.'' Haklıydı Ata. Rahatlamıştık. Ve ağız dolusu gülmüştük bir süre.

Aradan geçen iki haftalık süre içerisinde Şamarcı Nebahat yavaş yavaş eski haline dönmüş ve Ata'nın yorumu ile ilgili aksi hiçbir şey yaşanmamıştı. Biz de o olayı unutup gitmiştik. 

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now