Gök Gürültüsü

280 27 29
                                    


         Burak ile konuşmamızın üzerinden günler geçmişti. İlk başlarda onunla arkadaş olabilmek her şeyden zor gelmiş, köşe bucak ondan kaçmıştım. Bende ki bu değişimi ilk olarak İnci fark etmiş ve kızların ısrarları sonrasında okul çıkışı bir gün göz yaşları içerisinde her şeyi en ince detayına kadar anlatmıştım. Başlarda Burak'a çok öfkelenseler ve hain planlar yapıp ona gününü göstermek isteseler de benim için vazgeçmiş ve sessizce beklemeye başlamışlardı. Sonra bir gün birden kaçanın sadece ben olmadığımı ve Burak'ın da benim ondan kaçtığım gibi benden kaçtığı fark edince değişmeye başlamıştı her şey. 

          Önce kaçmayı bıraktım. Sonra onunla göz göze gelebilmek için elimden ne geliyorsa yaptım ve nihayetinde cesaretimi toplayarak ilk merhabamı verdim. Merhabanın arkasından ufak sohbetler başladı ve Burak ben dahil herkesle eskisinden olduğundan çok daha iyi arkadaş olmayı başardı. Okul içinde ve dışında bizimle öyle çok vakit geçirmeye başladı ki sonunda grubumuz dört kız olmaktan çıkıp, kızlı erkekli kalabalık bir grup oldu. Artık sınıfın arka sekizlisiydik. Okul çıkışında da sürekli planlar yapıyor birlikte vakit geçiriyorduk. Duygularım bazen boğazımda kocaman yumrulara sebep olsa da onları bastırmayı ve görmezden gelmeyi öğrenmiştim. Önemli olan onunla vakit geçirebilmekti artık benim için. Yanımda olduğunu bilmek, onunla gülmek, onunla üzülmek, onun yüzünü ezberlemek.... Karşılıklı bir aşka ihtiyacım kalmamıştı. Ben onu içimde tek başıma yaşamayı öğreniyordum. Bazen bu durumdan yorulup kabuğuma çekilsem de toparlanıp kaldığım yerden devam ediyordum.


          Yine bu arkadaşlık rolünden sıkıldığım bir gündü. Soğuk bir rüzgar okulun bahçesinde ki çam ağaçlarını sallıyordu. Bir fırtına yaklaşıyor yağmur şiddetini arttırarak yağmaya devam ediyor, paket taşlarını adeta dövüyordu. Uzaklarda bir şimşek bulutların kararttığı gökyüzünü aydınlatmış bir kaç saniye sonra da şiddetli bir gök gürültüsü, pencereleri sarsmıştı. Pencerede hemen arkamda dikilmiş yansımasını fark etmem biraz zamanımı almıştı. Bir an görmemiş gibi yapmayı düşünsem de sonunda yine çaresizce kabullenmiş ve yavaşça başımı ona doğru çevirmiştim.

          ''Korkmuyor musun?'' başıyla gökyüzünü işaret ediyordu.

          ''Hayır. Aksine izlemekten büyük keyif alıyorum.'' 

          ''Sen hep farklısın.''

          ''Ama bu bana hiç bir şey kazandırmıyor. Öyle değil mi?'' derken cevap vermesini beklemiyordum. O da benim cevap vermesini beklemediğimi anlamış olacak ki sessizce yanıma oturmuştu. Biraz önce keyif aldığım sessizlik şimdi başımın uğuldamasına sebep oluyordu. Boş dersi fırsat bilen herkes kantine koşarken ben dışarısını izlemek istediğimi bahane ederek kalmışım sınıfta. 

          ''Bazen...'' durdum. Nefesimi kontrol ettim. '' Bazen çok yoruluyorum.'' 

          ''Biliyorum'' sesi teslim olmuş gibiydi. 

          '' Tam, evet artık bir şey hissetmiyorum diyorum. Artık sadece arkadaş olarak görüyorum diyorum ama sonra bana bir bakıyorsun, her şey başladığı yere geri dönüyor.'' Ağlamamak için gözlerimi yumdum. Çaresiz görüntüme başka bir çaresizlik parçası daha eklemek istemiyordum. Uzun bir süre sessiz kalarak pencereden dışarıya baktı. Doğru kelimeleri bulmaya çalıştığı her halinden belli oluyordu. Duyacağım şeyleri bilsem de konuşsun istiyordum. İçimde bir yerlerde ona karşı ümidini asla kaybetmeyen o küçük kız bir şans vermesini istemek için yalvarmaya hazırdı. 

          ''Sana büyük haksızlık yaptığımın farkındayım. Ama seninle arkadaş olmaktan büyük keyif alıyorum. Arkadaşım olmanı seviyorum'' sesi titrek ve cılızdı. Geri çekilerek yüzüne baktım. Yorgun gözüküyordu. Savaşan tek kişi ben olmadığımı biliyordum ama onun savaşını bir türlü çözemiyordum. 

          '' Ben de arkadaş olmamızı seviyorum. Seni tamamen kaybetmeyi istemem.'' derken sesimdeki kabulleniş ürpermeme sebep olmuştu. Şimdi ikimizde susuyorduk. Konuşsak bir şeyler yanlış gidecek gibi bir his tüm vücudumu kaplamıştı. Arka arkaya çakan yıldırımları, peşi sıra yeri göğü inleten gök gürültülerini izliyorduk. Birden aklıma Oya ablamla oynadığımız oyun geldi. Ne zaman şimşek çaksa birden ona kadar bir sayı belirler ve üzerinden dilekler tutardık. Eğer şimşekten sonra saymaya başladığımızda gök tuttuğumuz sayıda gümbürderse dileğimiz kabul olacak diye sevinir, arka arkaya dileklerimizi sıralardık.

          '' Bana birden ona kadar bir rakam söyler misin?'' şaşırmıştı. Biraz düşündükten sonra ''Sekiz'' dedi. Gözleriyle soruyordu sebebini. ''Oya ablam ile oynadığım bir oyun'' demiş ve nasıl oynayacağımızı anlatıp dileğimi söyleyerek başlamıştım.

          ''Şamarcı Nebahat beni sevsin'' şimşek çakmış ve saymaya başlamıştık. ''1-2-3-4-5'' gök gürlemişti. ''Asla sevmeyecek biliyorsun demi ?'' demişti gülümseyerek. Tıpkı sen gibi diye içimden geçirsem de gülümsemesine karşılık vermiş ve ''Sıra sende'' demiştim.

          ''Abim artık İnci'den vazgeçsin?''

          ''Nasıl yani abin hala......'' cümlemi bitiremeden şimşek çakmıştı. ''1-2-3'' gök yine sabırsızlık edip erkenden gürlemişti. Şimdi ikimizde gülüyorduk.

          ''Sorma ya. her akşam başımın etini yiyor. Sıra sende''

          ''Matematik sınavından yüz alayım.''

          ''1-2-3-4-5-6-7-8'' ve tam zamanında gürlemişti. 

          ''Matematik sınavından başka bir not almayacağını göz önüne alırsak galiba bu oyun baya gerçek'' demiş ve dileğini düşünmeye başlamıştı. ''Bu sefer dileğim bana özel kalabilir mi ? demişti. ''Tabi kalabilir'' Gözlerini kapadı. Ellerini göğsünde birleştirdi. Sonra gözlerini açarak heyecanla ''Tamam tuttum. Hadi bakalım şimşek'' dedi ve gökyüzüne heyecanla bakmaya başladı. Onu böyle heyecanlandıran dileğinin ne olduğunu öyle merak etmiştim ki ne şimşeği fark ettim ne de sayarken ona eşlik ettim. Sadece güzel yüzüne öylece bakakaldım. Ta ki sevinçle bana dönüp ''Dileğim olacak'' diyene kadar. 

          ''Sıra sende Eylül'' keyfim kaçmıştı. Artık dilek tutmak istemiyordum. Zaten bir sonraki dileğim sessiz olacaktı ve olmayacağını adım gibi bildiğim halde onu dileyecektim. ''Başka dileğim yok'' diye mırıldanmıştım. Pek oralı olmadı. Mutluydu. Gülen gözleri gökyüzüne adeta teşekkür ediyordu. Yine sessizleşmiştik. Yanyana ama olabildiğine uzak iki bedendik.

          ''Hiç denediğini düşündüğün oldu mu?'' demiştim bir anda kendime şaşırarak. Oysa söylemek istememiştim. sadece düşünüyordum. Sessizleşmişti yine. Ne o vereceği cevabı biliyordu ne de ben ne duymak istediğimi.

          '' Siz burada ne yapıyorsunuz?'' sessizliği bozan Yeliz'in iğneleyici sesiydi.

          ''Hiç. Sadece dışarıyı izliyoruz. Öyle değil mi Burak?'' demiş ve omzumla onu dürtmüştüm. Artık vermesi gereken bir cevap olmadığını için uzun süredir tuttuğu nefesini usulca bırakmış ve ve kafası ile beni onaylamıştı. 

          ''Hadi o zaman kalkın da aşağıya gelin. Dışarısı korkunç gözüküyor. Nasıl keyif alıyorsun izlemekten hiç anlamıyorum Eylül?'' davet etmiyor emrediyordu Yeliz. İtiraz etmeden Burak önde ben arkasında peşine takılıp aşağıya indik. 

          

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now