Bol şanslar

305 38 47
                                    

          Efe'nin gerçekten de dediği gibi eğer o hamburgeri yemezsem ağzıma tıkacağını biliyordum. Sessiz bir kabulleniş ile gözlerimi  bitkin bir şekilde kapadım. "Tamam, lütfen ağzıma tıkmaya çalışma. Yiyeceğim."
          "Aferin, akıllı olan ve sözümü dinleyen herkesi severim." diyen Efe, gözleri ile hadi ye artık demeyi de ihmal etmemişti.

          Usulca hamburgeri iki elimle tutmaya çalıştım. Oldum olası hamburger yemeyi beceremeyen biri olmuştum. Nihayetinde ısırmaya çalışırken yine hamburgerin altından içindeki malzemeler dökülmüştü.

          "Dur, dur! O öyle tutulur mu?" diye devam etti Efe. "Bak şimdi beni iyi izle." Hamburgerini eline almış "Önce iki serçe parmağını havaya kaldır. Sonra baş parmakların ile alttan, kalan üç parmağın ile üstten tut. Sonra havada duran serçe parmaklarının iç kısımlarını hamburgerinin dibine yasla ve bir kıskaç gibi alt taraftan yukarı bastır. Sonra da kocaman ısır" demişti.

          Dediklerimi yapmaya çalışırken nasıl göründüğüm düşüncesini bir kenara atmaya çalışıp tamamen hamburgerimi tutmaya odaklanmıştım. Gerçekten de bu sefer hamburgerimden hiçbir şey dökülmemişti. Efe kızmasın diye de mümkün olduğu kadar büyük bir lokma ısırmıştım. Efe ise gururla bana bakıyordu. "Aferin sana. Çabuk kaptın."
"Öğretmenim iyi" demiş ve gülerek göz kırpmıştım.

          Biz hamburgerlerimizi bitirmiş sohbet ederken "Kahramanım, gel de bir selfie çekilelim" diyen İnci, Efe'den cevap beklemeden arka arkaya her açıdan fotoğraflar çekmeye başlamıştı. Derin bir soluk alan Efe, pes etmiş, İnci'nin istediği fotoğrafı almadan durmayacağım bildiğinden yüzüne yerleştirdiği yarım gülümseme ve sert bakışları ile pozunu vermişti. "İşte bu kahraman!" diyen İnci yanımıza oturmuş ve paylaşacağı fotoğrafın ayarları ile uğraşmaya başlamıştı. İşi bitince de "Kızlar! Niye orada oturuyorsunuz? Gelsenize buraya!" diye elini havaya kaldırarak Yeliz ve Selin'e masamızı işaret etmişti.

          Kendilerine söyleneni adeta bir emir gibi aldıkları her hallerinden belli olsa da sohbetlerini kesip masamıza gelmişlerdi.

           "Söylesene Eylül, Burak neredeymiş?" diyen Yeliz bir anda tüm dikkati üzerime çekmişti. İstediğimden daha kısa bir nefesi içime çekebilmiştim. "Hastaymış. Bu hafta gelmeyecek."
"Ooo! Siz baya konuşuyorsunuz yani" diyen İnci elindeki telefonu masaya bırakmış tamamen bana kilitlenmişti. Gözlerim ile masada yanımda duran Efe'yi işaret ettiğimde dudakları gerilmiş bakışları ile özür dileyerek telefonuna geri dönmüştü.

          "Yapma Eylül! Herkes senin Burak'tan hoşlandığını biliyor. Efe'de farkındadır merak etme." diyen Yeliz, eliyle beni küçümseyerek geçiştirmişti.

          "Nasıl yani? Sen Burak'tan mı hoşlanıyorsun?" diyen Efe'nin iri gözleri kocaman açılmış bana bakarken utanç tüm vücudumu sarmıştı.

          "Ups! Bilmiyormuş." diyen ve sahte bir şekilde eliyle ağzını kapatmıştı Yeliz. Gülümsediğini gözlerinden belli oluyordu.  Bedenini mavi, plastik sandalyesinin dayandığı kısma tutunup  Yeliz'e doğru çevirdi Selin. "Yeliz! Sen ne yaptığını zannediyorsun? Aramızda olan şeyleri böylesine rahatlıkla nasıl başkalarının yanında konuşursun?"

          "Selin haklı" diyen İnci de aynı şekilde dönmüştü Yeliz'e. Sesi de Selin'in sesinden daha sert ve keskin çıkıyordu. "Anladık, İsmail yüzünden canım sıkkın. Ama bu hiçbirimizin suçu değil. Hele Eylül'ün hiç değil"

           Gülümsemesi yüzünden silinmiş şimdi ise şekilden şekile ve renkten renge giren Yeliz, tek kelime daha edememiş utançla yüzünü önüne eğmişti. Az önce ona ne kadar sinirli olduğumu unutup üzülmüştüm. "Tamam kızlar, sorun değil. İsteyerek yaptığını düşünmüyorum"

          Hala şaşkınlıkla benden bir cevap bekleyen Efe'ye dönüp "Evet, Burak'tan hoşlanıyorum. Ama lütfen bu aramazsa kalsın Efe lütfen" demiştim.

          "Aramızda merak etme." diyen Efe, sağ elinin iki parmağını birbirine çapraz yaparak söz vermişti.
Yeliz ise cılız bir ses ile "Özür dilerim." diye mırıldandı. "Öyle söylememeliydim."

         "Evet! Öyle söylememeliydin" dedi İnci. "Fakat hepimiz seni affediyor ve özrünü kabul ediyoruz. Değil mi Eylül ?"

          "Evet ediyoruz."Böylece Yeliz  derin bir nefes aldı.

          Çalan zil ile birlikte kantinin her bir köşesi öğrencilerle dolmaya başlamıştı. Kalabalık ve gürültü biraz önceki sessizliği silip süpürmüş, fazlası ile rahatsız edici olmuştu. Bu kadar çok öğrenci içeriye girip gürültüye ekleme yaparken biz de olabildiğince hızlı bir şekilde bu gürültüden kaçmaya çalışıyorduk.

          "Burak imkansız bir durum değil mi?" diye mırıldandı Efe. "Benim tanıdığım kadarıyla o çocuğun bir kalbi olmayabilir. En azından o kalbi bizim okulda attıracak bir kızın olduğunu düşünmüyorum. Yaptığımız onca kız muhabbetinde, bir kez olsun konuya dahil olmadı."

          "Biliyorum, ama elimde değil."
          "O halde ne yap ne et kendini bu sevdadan vazgeçirmeye bak. Ben den sana abi tavsiyesi olsun." demiş ve kocaman elleriyle erkek kardeşini sever gibi saçlarımı karıştırmıştı Efe.

          "Yapmasana ya! Gerçekten okulun beni bir de erkek kardeş olarak görmesi eksik kalsın en azından. Zaten güzel kızların çirkin inek arkadaşı olarak görülmek yeteri kadar rahatsız edici." demiş ve yüzümü ekşitmiştim.

          Efe, büyük bir nefes vermiş olduğu yerde durarak bana dönmüş ve kolumdan tutarak benim de durmamı sağlamıştı. "Eylül bak, okuldaki kimse seni çirkin olarak görmüyor. En azından tanıdıklarım içinde hiç kimseden böyle bir şey duymadım. Evet inek olduğunu ben dahil herkes düşünüyor ve bu bir yalan değil. Ayrıca senin için güzel kız diyen insanlarda tanıyorum." Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırmış bir an için nefes almayı unutmuştum.
          "Nasıl yani? Beni mi beğeniyorlar?
          "Evet seni beğeniyorlar. Sadece sen İnci, Selin ve Yeliz gibi değilsin. Nasıl anlatsam doğru olur bilmiyorum ancak anlatmayı bir deneyeyim." demiş, bahçedeki boş banklardan birini işaret etmişti.

          "Bak şimdi. Diğer kızları iyi izle. Sana erkek gözüyle göstermeye çalışayım. Mesela İnci. Ona bak ve ne gördüğünü söyle"demiş ve susmuştu.

          Bakıyor ama sadece çok güzel bir kız görüyordum. Elimle alnımı ovuşturmuş, sonra da ellerimi omuz hizamda iç kısımları gökyüzüne bakacak şekilde kaldırıp "Güzel bir kız görüyorum." demiştim.

          "İyi bak Eylül!"
          "Bakıyorum Efe ama ne görmem gerektiğini bile anlamamışken neye bakmam gerektiğini çözemiyorum."  Gözlerini deviren Efe, bana hayretle bakıyordu.
          "Ne görmem gerekiyor söyler misin artık?" sesim sabırsız çıkıyordu.
          Efe'nin gözlerindeki hayret nihayet kendini anlayışa bıraktığında kaldığı yerden devam etti.
          "Bak Eylül. İnci, güzel bir kız evet ama bu kadar ilgi görmesi sadece güzel olmasından kaynaklanmıyor. O kadar farkında ki güzelliğinin ve o kadar güzel kullanıyor ki bunu. Şuna baksana, hemen hemen herkesle göz teması kuruyor ve gülümsemesini kimseden esirgemiyor."

          Doğru söylüyordu. Yanından geçen ve ona bakan herkesi yakalıyor ve onlara ya gözleri ya da gülümsemesi ile selam veriyordu. Benim farkında olmadığım ve yapmadığım şeylerdi. Yürürken yanımdan geçen insanların yüzlerine bakan ama o yüzleri asla görmeyen biriydim ben.

          "Beni yanlış anlama Eylül ama..." demiş bir elini omzuma koyarak "Senin gibi erkek çocuğu edasında at gözlüklü bir kız değil de, güzel ve işveli bir kız gibi davranıyor. Böyle olunca da erkekler seni değil onu tercih ediyor."

          Söylediklerinde haklı olabilirdi ancak hala bir şeyler benim için eksikti. "İyi de Efe, kız gibi denmesi için bana her bakana gülümsemem mi gerekiyor? Ya da onların beni gördüğünü fark ettiğimi gözlerinin içine bakıp belli mi etmeliyim?"

          "Of! Eylül! Hiç anlamıyorsun gerçekten. Sadece bu söylediklerimi iyi düşün ve arkadaşlarının davranışlarını iyi izle. Zamanla anlayacaksın. İhtiyacın olduğunda gelip benimle konuşabilirsin." demiş yanımdan kalkarken tekrar saçlarımı karıştırmıştı.  "Burak ile ilgili de bol şanslar. Oldukça fazlasına ihtiyacın olacak."
         

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now