Yiğit

545 68 19
                                    




İnci, Eren ile instagramdaki sohbetini, her gün okulda birlikte geçirdikleri teneffüsler, okul çıkışı gezmeleri ve hafta sonu buluşmaları ile perçinlemiş bir ayın sonunda okulun en popüler çifti olmayı başarmıştı.

Yeliz ise, kafede beğendiği çocuğun üniversiteli olduğunu öğrenince hiç düşünmeden sevgili olmuş ve kendini havalı hissettiğini söyleyerek her boş vaktini İsmail ile geçirmeye başlamıştı. İkisinin de sevgilisi olmasından dolayı İnci ve Yeliz yakınlaşmış bizde sevgilisi olmayanlar olarak Selin ile daha yakın arkadaş olmuştuk. Ancak, İnci ve Yeliz bizi yalnız bırakmamak için ne zaman dışarı çıksak sevgililerin arkadaşlarını da davet edip bize haberimizin olmadığı buluşmalar ayarlıyorlar, fakat ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar kimse Selin'in dikkatini çekemiyor bense her zaman dikkati Selin çektiği için kimsenin dikkatini çekemiyordum.

Arada bir okulda yanıma yaklaşan ve benimle ilgileniyor zannedip heyecanlandığım kişiler oluyor ama çok vakit geçmeden benimle değil de en yakın arkadaşım Selin ile ilgilendiklerini anlıyor ve hayal kırıklığı yaşıyordum. Hayal kırıklığım kısa bir sürede geçip kendimle yüzleştiğimde kendime bol bol kızıyor, hoşlandığım çocuğun Burak olmasına rağmen beğenilme arzusuna yenik düşmeme bir türlü anlam veremiyordum. Oysa arkamda oturmasına rağmen bir türlü sohbet etmeyi başaramadığım bu çocuğun sevgilim olmasını her şeyden çok istiyordum. Her gün, bu sefer ne yapıp edip Burak ile konuşacağım diye kendime söz veriyor ama bir türlü başarılı olamıyordum. O günde yine aynı sözleri kendime vermiş ancak matematik yazılısı olduğunu hatırlayarak en baştan vazgeçmiştim. Çünkü Pala Tahsin'den çok korkuyordum ve aklımı kurcalayan başka bir şey olmasın istiyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar stres olmuştum. Öyle ki bu stres kalemliğimi evde unutmama bile sebep olmuştu. Neyse ki Hüseyin Amcanın büfesi vardı. Bizim okulun hemen karşısındaydı. Öğrencilerinin büyük çoğunluğunun erkek olduğu lisenin bitişiğinde yer alıyordu. Üstelik tüm gece sınava çalıştığım için sabah uyanmakta zorlanmış ve son dakikalarda okula gelebilmiştim. Sırama oturup kalemliğimin olmadığını fark edince hemen fırlamış büfeye koşmuştum. Tam büfeye girdiğimde benden oldukça uzun, esmer bir çocuğa çarparak yere düşmüş kendimi rezil ettiğimi fark ederek sinirden deliye dönmüştüm.

'' Dev gibisin. Her yeri kaplamışsın. Hiç olmazsa önüne bak'' diye bağırırken, dudağının kenarı ile gülen çocuk ''Ufacıksın ama sende. Görmek mümkün değil ki sen dikkatli olmalısın. '' diye omzuma dokunmuş ve yanındaki arkadaşları ile gülüşerek büfeden çıkmıştı.

'' Ne istemiştin kızım?'' diye bana seslenen tonton Hüseyin amca büfesinde aslında tadı yıllar sonra bile damağımdan gitmeyecek olan muhteşem tostlarını satıyordu. Ancak etrafındaki iki lisenin etkisi ve öğrencilerin baskısı ile zamanla kalem, silgi, defter gibi biz öğrencilere lazım olacak şeyleri de satmaya başlamıştı.

'' Bir tane 07 uçlu kalem, bir tane 07 uç bir tane de silgi istiyorum'' demiş, sinirli sinirli çarptığım çocuğa söylenmeye başlamıştım. Hüseyin amca bir yandan istediklerimi poşetliyor bir yandan da bana gülümseyerek bakıyordu. Tam neden güldüğünü soracakken benden hızlı davranan Hüseyin amca '' Aslında o söylendiğin çocuğun adı Yiğit. Ve inan burada görebileceğin en iyi çocuktur. Tanısan çok seversin'' demişti. Sinirlenince hakim olamadığım ve oldukça yüksek çıkan sesimle '' Ne diyorsun sen Hüseyin amca? Hem çarptı hem de özür dilemek yerime bir de benimle dalga geçti. Nesi iyi olabilir onun? '' demiştim. ''İyi de kızım sen çarptın çocuğa, bır bır söylenirken seni yerden kaldırmaya çalıştı." dediğinde sinirimden bu durumun farkında bile olmadığımı anlamıştım. Hiçbir şey söylemeden istediklerimi alıp hışımla büfeden çıkmış, koşarak sınıfıma gitmiştim.

Pala Tahsin'den bir adım önce sınıfa girip sınava yetişmiştim. Tam her zaman ki yerime oturacakken Pala Tahsin "Pişt küçük maymun sen gel bakalım benim masama" demiş ben de hiç üzerime alınmadan sırama doğru yürümeye devam etmiştim. Çünkü İnci, Yeliz ve Selin matematikte çok başarısızlardı ve bu sınavdan geçebilmek için bana ihtiyaçları vardı. "Bir de duymamazlıktan geliyor. Sana diyorum maymun. Benle birlikte sınıfa girmeyi biliyorsun ama sana seslendiğimi anlamıyorsun öyle mi?" diyerek beni olduğum yerden kendine döndürmüş ve yüzüme sabitlendiği bakışları ile kafasını hafifçe masasına doğru eğerek ben gelip oturana kadar beklemişti. Masaya oturup kızlara doğru baktığımda yüzlerindeki korkuyu görmüş ve kalemliğimi unuttuğum için kendime söylensem de en çok benim düşmeme ve bu yüzden gecikmeme sebep olan Yiğit'e söylenmiştim. Belki düşmesem daha önce sınıfa gidebilecek ve Pala Tahsin'in dikkatini çekmeyerek sıramda sınavımı olabilecektim.

Okul çıkışı kapının önünde Yeliz'in sevgilisini beklerken aynı zamanda tüm gün yaptığımız gibi hala matematik sınavının kritiğini yapıyorduk. İnci, Yeliz ve Selin sınavda benim cevaplarımı kağıtlarına kopyalamayı beklerken bir başlarına kalmışlardı. Ve hala Pala Tahsin'e söylenip duruyorlardı. Çünkü yazdıklarını anlattıklarında puan bile alamayacaklarından emindim. En az onlar kadar üzülüyordum ve onlar kadar sinirliydim Pala Tahsin'e.

O esnada karşı lisenin kapısından çıkan ve düşmeme sebep olan çocuk, Yiğit kapıdan çıkmış, bana gülümseyip selam verirken hemen kolunda olduğum Selin'i dürterek ''Bak beni büfede düşüren çocuk. Bir de utanmadan selam verip gülümsüyor. '' demiş bir yandan da elimi göğüs hizama kaldırıp çocuğa ne bakıyorsun demek için bir aşağı bir yukarı sallıyordum. Selin ise '' Eylül boş ver ya şimdi bir şey söyleyecek uğraşacağız. Diklenme işte'' demiş ve Yeliz'in sevgilisinin geldiğini işaret etmişti. Eren ön koltuğa biz dört kız arka koltuğa sıkışarak, İsmail ile Yeliz'in tanıştıkları İnci'nin çok sevdiği kafeye gitmiştik.

Her zaman içtiğimiz şekersiz Türk kahvelerimiz bu sefer Eren tarafından garsona sipariş edilmiş, kahve falları bakılmış hatta Selin ve bana bol bol kısmet görülmüştü. Fallarda bittikten sonra İnci, takipçilerinin hızla arttığı instagram sayfası için bilmem kaç yüz tane fotoğraf çekilmeye başladığında Selin ve ben kalkmış evlerimize doğru yola koyulmuştuk.

Tüm gün huzursuz olduğunu ve bu huzursuzluğun matematik sınavı ile alakası olmadığını gözlemlediğim Selin, defalarca sorduğum neyin var sorusunu yok saymışken şimdi attığı her adımda içindekileri kendi kendine kelimelere dökmeye başlamıştı.

''Annem ve babam arasında bir huzursuzluk var. Öyle büyük bir huzursuzluk ki günlerdir kavga etmeden bir gün geçirmediler. Su koyma şeklinden yemeğin tuzsuz olmasına kadar bahaneler bulup annemi sürekli olarak azarlıyor. Kadın her akşam bir köşede ağlıyor. Bir de bizden saklamaya çalışması var ki inan içim acıyor'' derken ağzından çıkan her kelime ile gözlerinden akan yaşlar içinin artık daha fazla kaldıramamasındandı biliyordum. Sessizce yürüyebildim yanında. Ne denir, hangi kelimeler soğuturdu yüreğini bilemedim.

Oysa ne kadar zor olabilirdi sevmeye devam etmek, güzel bir ailenin varlığına şükretmek, mutlu olmak, bozmamaya çalışmak. Sıkıca sarıldım Selin'e, kapısının önüne geldiğimizde. Gözyaşlarını silip, "Düzelir ne olur üzülme" diyebildim ve ağlamamak için kendimi tutarak devam ettim yoluma. İki sokak arkada olan evime kadar yol boyunca da şükrettim biraz utanarak biraz da mutlu olarak. Çünkü harika bir aileye sahiptim.

Eylül (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin