Burak

419 60 20
                                    

O gün, ben hariç herkes kafeye gitmiş, ben ise annemle birlikte istemeye istemeye eve gelmiştim. Annem telefonuma el koyduğu için kızlarla mesajlaşamıyor, İnci'nin Burak ile konuşup konuşmadığını öğrenemiyordum. Acaba konuştu mu ? Konuştuysa ne konuştu diye kafamda kurgulamaktan kendimi yiyordum. İnci, pat diye Eylül senden hoşlanıyor mu diyecekti yoksa önce sevgilisi var mı yok mu diye mi soracaktı bir türlü kestiremiyordum. Daha fazla düşünmemek ve kendimi oyalamak adına ilk önce, salonda oturmuş ve kahvesini yudumlarken kitabını okuyan annemin yanına gidip sohbet etmeye çalışmış, ancak arabada karşılaştığım gibi bana çok kızmış olan annemin ruhsuz bakışlarına maruz kalmıştım. Defalarca özür dilememe rağmen hala beni affetmemişti. Babamın da dediği gibi kendisinde tam bir keçi inadı vardı.
Annemden yüz bulamayınca tıpkı annem gibi kahvemi hazırladım ve kendimi kitaplarımın arasına attım. Her türden okumayı sevsem de favorim her zaman aşk kitapları olmuştu. Bu yüzden bu aralar bolca övülen bir aşk kitabını seçerek odamdaki okuma koltuğuma geçtim. Kitabın kapağını açmamla birlikte büyüsüne kapılmış, zamanın nasıl geçtiğini "Yemek hazır, Eylül" diyen annemin sesi ile fark etmiştim.
Masada tıpkı annem gibi bana ruhsuz bakışlar atan babam vardı. Her zaman en önce oturan ben olmama rağmen bu sefer babam benden önce oturmuştu. Oysa yemek hazır olduğunda ben koşarak babamın yanına gider, sıkıca sarılır sonrada onu öpücük yağmuruna tutar ve masaya getirirdim. Bu sefer sessizce yerime oturmakla yetindim.
İkisi de yemek boyunca benimle konuşmadı ve yokmuşum gibi davrandılar. Yemek sonrasında masanın toplanması için anneme yardım etmek istediğimde de püskürtüldüm. Belki dayanamaz da benimle konuşur diye babamın her zaman oturduğu koltuğun karşısına geçip onu bekledim. Ancak koltuğuna oturup televizyon izlemek yerine "Bu akşam haberleri izlemeyelim. Yine Eylül hanımı bir yerlerde görürüz falan boşuna sinirlenmeyelim şimdi. Gel bu akşam abimlere geçelim." diyerek annemin koluna girip onun da salona girmesine engel olarak hızlıca evden çıktılar.
Yaşadığım pişmanlık ile salonun ortasında bir o yana bir bu yana giderken aklıma tabletim gelmişti. İnci'ye neler olduğunu sormak için koşar adım odama geçerken, daha önce nasıl aklıma gelmedi diye kendime kızıyordum. Ancak odama girdiğimde daha önce nasıl fark etmedim diye şaşırdığım, bilgisayarım ve tabletim yerlerinde yoktu. Annem tüm teknolojik cihazlarıma el koymuştu. Çok sevdiğim radyomu dinleyemeyecek ve dilek oyunumu oynayamayacaktım. Üstelik bu gece bu oyunu oynamaya çok ihtiyacım vardı. Ben de yatağıma uzanıp kitabıma kaldığım yerden devam etmeye karar verdim. Zira annem yemek için seslendiğinde çok heyecanlı bir yerinde kalmıştım.
Evin kapısının sesini duyduğumda kitabımı yeni bitirmiştim. Beklediğimin aksine oldukça mutsuz bir sonu olan bu kitabın etkisi ile keyfim iyice kaçtığından kendimi sessizce uykunun kollarına bıraktım.
Uyandığımda mutsuz olmayı beklerken anlamsız bir mutluluk tüm vücudumda geziyordu. Hızlıca hazırlanmış ve annemle birlikte okula geçmiştim. Okul bahçesinde kızları göremeyince her zaman yaptıkları gibi makyaj kontrolünden geçtikten sonra hemen binaların dışında bahçenin köşesinde yer alan tuvaletlere gidip makyajlarını yaptıklarını düşünerek tuvaletlere gittim. Dün ile ilgili ne var ne yok öğrenmem gerekiyordu. "Kızlar, burada mısınız?" diye seslendiğimde Selin'den "Evet, son tuvaletteyim" cevabını aldım. Beklerken sevmediğim aynada kendimi gördüğümde gözlerime inanamadım. Ayna da gördüğüm kız ben olamazdım. Daha önce aynaya baktığımda sadece çirkin göründüğümü düşünür ve işimi bitirip olabildiğince hızlı şekilde önünden çekilirdim. Oysa şu an gördüğüm şeye uzun uzun bakmak istiyordum.
"Eylül, dışarıda seni bekliyor" diyen İnci, heyecanla elini hadi hadi anlamında hızlıca sallıyordu.
"Kim bekliyor?"
"Kim olacak, tabi ki Burak!"
"Burak beni mi bekliyor?"
"Eylül, hadi çık dışarı" diyerek kolumdan çekiştirmeye başlayan İnci, tuvaletin kapısını açıp sırtımdan usulca ittirdiğinde Burak biraz ileride bana bakarak duruyordu. Neredeyse güldüğünü hiç görmediğim Burak, güzel gamzelerini ortaya çıkaracak kadar gülümsüyordu. Üstelik gözleri gözlerime kilitlenmişti.
"Eylül, yürüsene" diye sadece benim duyabileceğim bir sesle, İnci beni uyarmasa olduğum yere yapışıp kaldığımı fark etmeyecektim. Biran önce kendimi toplamalı ve o adımı atmalıydım. Ama beynim bir türlü ayaklarıma söz geçiremiyordu. Burak beni neden bekliyor, neden bana böyle gülümsüyor diye sorgulamaktan başka bir şey yapmıyordu. Daha fazla dayanamadığı her halinden belli olan İnci, beni Burak'a doğru ittirince ayaklarım sonunda ne yapması gerektiğini hatırlamış ve Burak'a doğru yavaşça yürümeye başlamıştım. Aramızda bir adım mesafe kalana kadar kapıldığım çekim gücüne nihayet karşı gelerek adımlarımı durdurabildim. Ancak bu seferde bu mesafeyi kapatan Burak oldu. Büyük ve biçimli elleri ile vücudumun her iki yanında sarkan ellerimi kavrayınca sıcaklığı tüm bedenimi yakmış, her bir hücremi uyarmıştı.
"Eylül, seni ilk gördüğüm andan beri......" demiş ve yutkunarak cümlenin devamını getirmek yerine susmuştu.
"Evet" diyerek konuşması için cesaret vermeye çalışırken etrafımızda oluşan kalabalığa hızlıca göz gezdirmiştim. Nihayet oluyordu. İlk andan beri kendisinden hoşlandığım Burak bana açılıyordu.
"Eylül, ben senden baya tiksiniyorum. Pörtlek gözlerin, ecüş bücüş ağzın, kabarık saçma sapan saçların ile baya çirkinsin. Bir de benim gibi birinin senin gibi biriyle olabileceğini düşünecek kadar aptalsın.
"Aaama ben...." konuşamıyordum. Kelimeler dudaklarımın arasından çıksın diye ne kadar çabalarsam çabalayım boğazımdaki yumru engel oluyordu. Çekmek istediğim ellerimi sıkı sıkı tutuyor ve herkesin duyacağı şekilde "Bu aptal kız bana aşıkmış, hem de bu çirkinlikle" diyerek kahkaha atıyor, ellerimi daha da sıkarak havaya kaldırıyordu.
Daha fazla tutamadığım gözyaşlarım etrafımızdaki insanların kahkahaları eşliğinde yanaklarımı yakarak dökülüyordu.
"Eylül!"
"Eylül!"
"Eylül! Kalk artık. Okula geç kalacaksın."
Gözlerimde birikmiş yaşlar yüzünden açmaya zorlandığım gözlerime rağmen her şeyin bir rüya olduğunu anlamam beni oldukça rahatlattı. Ama bir yanım bugün olabileceklerin rüyama benzer şeyler olabileceği gerçeği de korkunun usul usul vücuduma yerleşmesine neden oldu.

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now