kuğu

580 85 33
                                    


Bugün, kalplerinin de kendileri kadar güzel olduğunu düşündüğün kızlar bir yanda, beni aslında hiç sevmemiş olduğunu öğrendiğim Elif bir yanda olduğundan ruh halim inişli çıkışlıydı. Böylesine tatlı insanlarla ilk günden arkadaş olduğuma inanamayıp kısa sevinç şokları yaşıyor sonrasında Elif'in söylediği her kelime, harflere ayrılarak tek tek ruhuma çarptığında kendimi gözyaşlarımla savaşırken buluyordum. İlk günümü merak eden annem sabırsızlıkla ağzımdan çıkan cümleleri beklerken çok yorulduğumu uyumak istediğimi ve akşama babam gelince yemek masasında ikisine birlikte anlatacağımı söyleyerek kendimi odama kapadım.

İçeriden patates kızartması kokusu geliyordu. En sevdiğim şeylerden biri olan patates kızartmasının kokusu en azından bugün en sevdiğim şey gibi gelmiyordu. Çünkü patates kızartması Elif'in en sevdiği şeydi. Ve hemen hemen her gün bize gelir ben de o çok seviyor diye her geldiğinde annemden patates kızartmasını isterdim.

Telefon konuşmamızı okuldan eve dönerken yapmış ve yol boyunca ağlayınca kendime söz vermiştim. Bir daha beni sevmeyen biri için ağlamayacaktım. Şimdi ise çok sevdiğim bu koku, ruhumun derinliklerinde çıkmamak için direnen o tek taneyi bulup yanaklarımdan bırakıverdi. Kafamı oyalamak için odamı toplamaya çalışıyordum. Bıraktım ve yatağıma uzandım. Hoşlanmadığım birinin bile hakkımda söylediği şey beni üzmeye yeterken, en sevdiğim ve kardeşim dediğim insanın beni üzmekte hiç sakınca görmemesi beni hayal edemeyeceğim kadar üzmüştü. Üç yıllık kardeşliğimizin tamamen yalan olduğunu söylerken bana hiç acımamıştı. Nasıl bu kadar iyi rol yapabildiğine ve benim nasıl bu kadar aptal olduğuma inanamıyordum. Oysa bir kardeşim yok diye üzülmezdim. Çünkü kardeşim olsa ancak Elif'i sevdiğim kadar sevebilirdim. Dakikalarca bu düşünceler içinde sesimin çıkmasını engellemeye çalışıp yüzüme bastırdığım yastığıma hıçkırdım. Biraz olsun rahatlatır belki diye kendimi duşa attım. Üzerimdeki tüm kötü enerji suyun kuvveti ile bedenimden sökülüp atıldığında son gözyaşımı ve kalp kırıklığımı da giden suya bıraktıktan sonra yeni uyanmış rolü yapmamı gerektirecek şiş gözlerimle hazırlanıp ailemin yanına gittim.

''Günün nasıl geçti bakalım uykucu?''
''İlk binadayım baba. Ve gerçekten harika insanlarla tanıştım. Hemen Whatsapp grubu bile kuruldu. Ders falan da işlemedik. Bir iki öğretmen geldi. Kendi hallerinde sessiz sakin ve emekliliğimi bana verin diyen tiplerdi.'' -Oysaki özellikle bir tanesinin ileride başıma ne işler açacağını bilseydim çoktan sınıfımı hatta okulumu değiştirmek için babama yalvarmaya başlardım ancak ben bunu çok sonra yaşayıp öğrenecektim.-

Bir şekilde ruhumun kırıklığını belli etmeden sohbetimi edip kendimi odama atmayı başardığımda telefon ekranımın üzerinde bildirimleri gördüm.

Whatsapp - Kız kuruları grubu
Selin: Yarın okul çıkışı bir şeyler içmeye gidelim mi?
Yeliz: Şimdi aklımdan geçiyordu. Nereye gidelim?
İnci: Benim çok sevdiğim bir yer var o iş bende kızlar.
Selin: Tamamdır anlaştık o halde.
İnci: Yanınızda kıyafet getirin. Bu saçma lise forması ile gezmeyelim.
Yeliz: Nasıl değiştireceğiz üstümüzü? Hem tüm gün çantada kırışır.
İnci: Tuvaletlerde değişiriz. Hem kırışık bir bluz lise formasından iyidir. Bu arada Eylül hanım mavi tık oluyor görüyoruz. Neden cevap vermiyorsun?
Ben: Çok sevmem öyle kafe falan. Eve gelip kitap okumayı tercih ederim.
İnci: Grupta inek var kızlar. İş başa düştü.
Yeliz: Ha ha ha ha
Selin: Hahahahaha... Hadi ama Eylül yan kırmak yok.
İnci: Eylül'cüm benden henüz kurtulan olmadı. Yarın okul çıkışı bir yerlerde oturacağız ve itiraz asla kabul etmiyorum. Yanına kıyafet almayı unutma. Yarın görüşürüz öpüyorum hepinizi.
Selin: Öptüm
Yeliz: Öptüm
Ben: Tamam iyi geceler.

İnci, tam da tahmin ettiğim gibi grubun lideri olduğunu bir kez daha belli edip beni tamamen savunmasız bırakmıştı. Ah şu hayır diyemeyen ben. Sırf kimseyi kırmamak adına şu saçma ruh halim ile bir de kafeye gidip eğleniyor gibi yapacağım. Hem şimdi ben ne götüreceğim yanımda? Tüm harçlığımı kitaplara ve içinde rahat ettiğim ama pekte moda olmayan basit bir kaç parça eşyaya yatırıyorum.

''Kızım ne oldu? Neden kendi kendine konuşuyorsun?'' Annem benim aksime, güzel kelimesinin hakkını veren yüzünü, kapı aralığından uzatmış bana bakıyordu. Onun bu güzelliğinin neden bana geçmediğini her yüzüne baktığımda düşünürdüm.

''Yarın kızlar okul çıkışı kafeye gidelim dediler ve okul formalarımız yerine yanımızda kıyafet götürecekmişiz. Anne kızlar çok güzeller ve eminim benim aksime çok güzel giyiniyorlardır. Bende yanlarında çirkin ördek yavrusu gibi olacağım.''
Elimdeki çok sevdiğim siyah tişörtümü yere atıp kendimi usulca yatağımın kenarına bıraktığımda annemde yanıma oturdu.

''Çirkin ördek yavrusunun aslında dünyalar güzeli bir kuğu olduğunu unutma. Sen benim kuğumsun.'' Demiş kolları ile beni sımsıkı sarmalamıştı.

''Ah anne, keşke halama değil de sana benzeseydim. Sen gördüğüm en güzel kadınsın. Hiç üzülmüyor musun benim kızım neden çirkin diye?''

''Evet üzülüyorum. Hem de çok. Ama çirkin olduğunu düşündüğüm için değil, nasıl bana ya da babana benzemedin de halana benzedin diye. Ama hakkını vermek gerek ne kadar sevmesem de halan çok güzel bir kadın.''

-''Senin kadar değil anne.'' Düşen yüzümü avucunun içine alarak yanağıma tatlı bir öpücük kondurdu.

"Benden daha güzelsin."

''Seni seviyorum anne.''
''Ben de seni seviyorum''
''Hep birbirinizi sevin zaten. Beni kim sevecek?'' Derken kaşlarını sanki sinirliymiş gibi çatmıştı kapı aralığından bizi izleyen babam. Oysa muzip gülümsemesi yüzünde yayıldıkça çatmaya çalıştığı kaşlarının hiç bir önemi kalmıyordu.
''Seni de seviyoruz baba.'' Demiş annemle birlikte aynı anda açtığımız kollarımızın arasına girince birbirimize sımsıkı sarılmıştık. 

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now