Çok yaşa

383 52 27
                                    

"Yine mi sen?" diye sorarken Yiğit'in beni kaldırmak için uzanmış eline sinirle vurmuştum.
"Ben ne yaptım yine? Sen bana çarptın."
"Nedense hep ben sana çarpıyorum ve her seferinde yere düşüyorum. Bilerek yapıyorsun. Hayır yani benim düşmemden nasıl bir keyif alabiliyorsun?" diye çığlık çığlığa bağırırken göz ucuyla takip ettiğim Burak, yüzüme bile bakmadan yanımdan öylece geçip gitmişti. Acaba İnci ile konuştu mu, neden yüzüme bile bakmadı?
"Eylül, neden bağırıyorsun? Herkes sana bakıyor. Kalk yerden artık."
Aman allahım. Yiğit'e bağırmaktan yerden kalkmayı bile akıl edememişim. Demek ki Burak ben olduğumu anlamadı. Yoksa elbet yardım ederdi değil mi diye kendime sorular soruyor, bir yandan da Selin'in uzattığı elini tutarak yerden kalkmaya çalışıyordum.
"Kusura bakma lütfen" diyen Selin, benim adama Yiğit'ten özür diliyordu. " Selin, delirdin mi sen? Adam beni yine yere düşürdü ve sen ondan mı özür diliyorsun?"
"Eylülcüğüm, arkana bakarken koşuyordun ve sen çarptın. Artık sussan ve sen mi özür dilesen acaba?" derken Selin gözleri ile hadi işareti yaparak hafifçe kafasını Yiğit'e doğru sallıyordu.
"Sen özür diledin ya ona saysın. İkidir onun yüzünden yere yapışıyorum. Sürekli rezil oluyorum. Benim İnci'yi bulmam lazım." demiş ve hızlıca sınıfa gitmiştim. Sınıfımın bulunduğu binanın geniş koridorunda Burak ile konuşan İnci'yi görünce kalbim anında tepki vermiş ve normalin iki karı atmaya başlamıştı. Ayaklarımdan başlayan soğuk bir his tüm vücudumda dalga dalga yayılmış en son ellerimde kendine kalıcı yerlerini bulmuştu. En son böyle heyecanlandığımda, tüm okulun karşısında birinci olduğum açıklanmıştı. Ne oluyordu bana böyle? Bir çocuk bunu bana nasıl yapıyordu bilmiyordum.
Yedinci sınıfta, beğendiğim bir çocuk vardı. Ama ben sadece onu beğeniyordum. Ne aklımdan ne de kalbimden sevgili olmak geçmiyordu. Tüm hedefim sınavlardan tam not almak ve hayalini kurduğum liseyi kazanmaktı. Hatta o dönemlerde bir gün, teneffüs sırasında sınıfta oturmuş ders çalışırken üst sınıflardan bir kız gelmiş ve Eylül kim demişti. Şaşkın ve biraz da korkarak benim diyebilmiştim. Zira o sıralarda üst sınıflarda ki öğrenciler alt sınıflardaki öğrencilerden gözlerine kestirdiklerini tartaklıyordu. Neyseki beni arayan kız, beni bu sebeple aramıyordu.
"Hımmm.. Eylül sensin demek. Güzel kızmışsın. Şimdi anladım Arda'nın neden seni istediğini." derken gözleri ile beni defalarca aşağıdan yukarıya süzmüştü.
"Nasıl yani? Arda'da kim? Beni neden istiyor? Ne yapacak ki?" diye arka arkaya sorduğum sorular gelen kızı fazlasıyla güldürmüş, gülmekten konuşamadığı için eliyle bana sus anlamında işaret yapmıştı. Nihayet gülmesi bittiğinde; "Arda, bizim sınıfın en yakışıklı çocuğu. Sen geçenlerde ona nöbetçilik yaparken eşlik etmişsin hatırladın mı" dediğinde cevap alana kadar yüzüme bakmış hatırladığımı söylediğimde devam etmişti. "İşte Arda senden çok hoşlanmış ve sevgilin olmak istiyor. Eğer kabul edersen aşağıda bahçede seni bekliyor" demişti.
"Hayır. Ben sevgili falan olmak istemiyorum. Lütfen beni rahat bırakın" demiş ve neden benimle sevgili olmak istiyor diye dakikalarca ağlamıştım. Oysa şimdi Burak ile sevgili olabilmek için her şeyi yapabilirdim.
İnci ile Burak'ın konuşmasını kaç dakika olduğum yerde öylece izlemiştim bilmiyordum ama Selin arkamdan gelip, eliyle omuzuma dokunduğunda korkudan ufak bir çığlık atmıştım. Neyseki bu sefer duymasından korktuğun kişi duymamış sadece yüzü bize doğru dönük olan İnci bakıp ne oldu anlamında kafasını sallamıştı. Heyecanımdan kontrol edemediğim ellerim ile ne olduğunu ben ona sormaya çalışmış ancak anlamayan İnci'nin bakışları ile karşılaşınca sessizce içimden dualar ederek sınıfa girmiştim.
Bir kaç dakika bana asır gibi gelse de sonunda İnci ve Burak sınıfa girmişti. Ne kadar sabırsızca beklediğimi fark etmeyen İnci yavaş yavaş ve hala Burak'a bir şeyler anlatarak geliyordu. Sıraya oturduğu gibi, "İnci, hadi anlat artık ne oldu? Öldüm meraktan. Telefonda yok soramadım."
"Sen bunun için mi kıvranıyorsun? Ben de ne oldu bu kıza diye düşünüyorum" derken güzel gülümsemesini hafif bir kahkaha ile süslemişti.
"Nasıl kıvranmayayım İnci? Sevgilisi var mı? Benimle ilgili bir şey söyledin mi meraktan öleceğim"
"Üzgünüm Eylülcüm ama ben dün Burak'la konuşamadım." Bir an İnci'nin topuzundan tutarak suratını sıraya vurmak istesem de şiddet içerikli hayalimden çıkıp "neden konuşamadın ki?"diye sorabilmiştim.
"Dün, okul çıkışına Burak'ın abisi geldi. Ama bizim kafe planımızı duyunca oda bize katıldı. Bir dakka bizi yalnız bırakmadığı için ben de Burak'la konuşamadım."
"Ee, biraz önce konuşuyordunuz. Sormadın mı bir şey?"
"Soramadım Eylül. Çünkü abisi benden çok hoşlanmış ve bana bunu anlatıyordu." derken yüzünden geçen kendini beğenmişlik ile tekrar sesli gülmüştü. Tam da sinirden kendime hakim olamayıp bağırınacakken, günaydın çocuklar diyen tarih öğretmeninin sesi ile kendimi tuttum.
En sevdiğim derslerden biri olduğu için en azından ders süresi boyunca her şeyi bir kenara bıraktım ve öğretmenin ağzından çıkan her kelimeyi defterime not almaya başladım. Tam dersin bitmesine beş dakika kala Yeliz, arka arkaya hapşırmaya başlayınca gayri ihtiyari olarak çok yaşa dememle birlikte tarih öğretmenim; "Eylül, sıfır" dedi. "Nasıl yani hocam, anlamadım" dediğim de "bir sıfır daha" dedi ve çantasından çıkardığı küçük, kırmızı, deri kaplı defterini karıştırmaya başladı. "Hocam alt tarafı çok yaşa dedim. Ne sıfırı?" dediğimde üçüncü sıfırımıda verip, "tüm ders canıma tak etti vır vır konuşuyorsun. Bir daha dersimde sesini duyarsam seni derse almayacağım" diyerek bana hiç söz hakkı tanımadan çalan zil ile birlikte sonuçtan çıkıp gitti. Ben de arkadaşlarımın gülüşleri arasında ağlamak ve ağlamamak arasında gidip geldim.

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now