Çardak

336 46 46
                                    

          "Aaa-mmaa sen" diye kekelemiş bir yandan da korku dolu gözler ile bana bakan Selin'i görmesin diye ne yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım. Normalde bir olay karşısında sayısız fikir kafama hücum eder  ben ise en kötü olanı seçer ve saçma sapan durumlarla karşı karşıya kalırdım. Oysa bu sefer o lanet olası kötü fikirler bile ortalıklarda yoktu. Kafamın için bomboştu.
          "Eylül, iyi misin? O kim?" diye bize doğru adım atınca bir anda "Dur orada. Sakın geleyim deme" diye şiddetle bağırınca şaşırmış ve olduğu yerde kalakalmıştı.
          "Eylül, kim o? Lütfen beni böyle görmesine izin verme. Lütfen" demiş ve ağlaması daha da hızlanan Selin yüzünü elleriyle kapatmış ve küçüldükçe küçülmüştü. Onu öylece bırakıp bir hışımla çardaktan çıkmış "Senin ne işin var burada? Her yerden sen çıkıyorsun. Bir huzur ver rahat bırak beni!" diye diye üzerine yürüyordum Yiğit'in. Beni görünce gözlerine oturan şaşkın ifade bu çıkışım karşısında büyümüş ve tüm yüzünü kaplamış " İyi de Eylül, burası benim oturduğum apartman. Ve bildiğim kadarı ile sen burada oturmuyorsun. Asıl senin ne işin var burada?" demişti. Nasıl anlatabilirdim ki Selin'in başına gelenleri ve kimse onu o halde görmesin diye buraya getirdiğimi. "Seni ilgilendiren bir durum yok. Git artık buradan. Lütfen" gitmesi için sesimi tüm sinirimden arındırmış ve olabildiğince masum bir ses tonu ile konuşmuştum.
"Tamam gidiyorum ama yapabileceğim bir şey varsa söyle lütfen"
"Hayır yok teşekkür ederim. Sadece git lütfen."
"Selin... o iyi değil mi?"
Bu sefer şaşırma sırası bana geçmişti. Ve Selin duymasın diye korkuyla parmak uçlarımda yükselerek Yiğit'in ağzını kapamış "Sus! Duymasın sakın." demiştim.
Kafasını tamam anlamında aşağı yukarı salladığında elimi ağzından çekmiş ve koluna girerek biraz uzaklaştırdım. Sonra da nasıl tanıdığını sormuştum. "Siz hep berabersiniz. Seni ne zaman görsem yanında Selin var. O yüzden tanıdım." demişti. Bunları söylerken yüzünde ki şaşkın ifadenin yerini yanaklarına yerleşen küçük utanç lekeleri almıştı.
"Lütfen gider misin? Ve onu tanıdığını belli etme. Yoksa çok üzülür"
"Tamam. Gidiyorum ama yapabileceğim bir şey varsa söyle lütfen"
"Teşekkür ederim Yiğit. Maalesef yok"
"Peki, sonra görüşürüz"
"Sonra görüşürüz" demiş ve bir müddet arkasından onu izlemiştim. Sanırım iyi biriydi. Gözlerinde, Selin için üzüldüğünü görebilmiştim. Üstelik ne olduğunu bilmediği halde. Kafamda Yiğit ile ilgili oluşan yeni düşüncelerimi arka plana atmaya çalışıp koşar adım Selin'in yanına gittim. Bıraktığım gibi küçük değildi. Omuzları dikleşmiş, güzel saçlarını tepesinde toplamıştı. Yanına gittiğimde yüzünü siliyordu. Beni görünce merakla gözlerime bakıp cevap beklemişti.
"Merak etme seni tanımadı. Hani sürekli beni düşüren şu Yiğit denen çocuk var ya, işte oydu. Burada oturuyormuş. Beni görünce merak etmiş işte." diye yalan söylerken bir yandan da vicdanımın haykıran sesini susturmaya çalışıyordum. Kötü bir yalancıydım. Yaşan söylemeyi beceremez söyleyebildiğimi düşündüğüm zaman ya güler ve kendimi ele verirdim ya da yalanı unutup yakalanırdım. Umarım bu sefer yakalanmam.
          Selin, söylediklerime inanmış, olan her şeyi o apartmanın bahçesinde bulunan çardakta bırakmış ve yenilenerek hiçbir şey olmamış gibi tüm günü geçirmişti. Ben ise gün için de hem Selin'e üzülmüş hem de Yiğit ile ilgili düşüncelerimi süzgeçten geçirmiştim. Sonun da instagramdan gelen isteğini kabul etmiş karşılık olarak ben de ona arkadaşlık isteği göndermiş ve telefonumu çantama bırakmıştım.

         Okul çıkışı İnci bizden ayrılmış Burak'ın fenomen abisi ile gitmişti. Söylediğine göre yeni açılan bir kafe tanıtım çalışması için kendisi ile iletişime geçmiş, oda bu tanıtımı İnci ile yapmak istemişti. Yeliz ise üniversiteli sevgilisi ile gitmiş bu sefer sevgilisinin arkadaşları ile takılmayı tercih etmişti. Selin ve ben kalmıştık geriye. Zaten Selin'in bir yerlere gidip oturmaya hali kalmamıştı. Son derse girmeden önce "Artık bugün bitsin eve gidip ölmüşçesine uyumak istiyorum. Tüm gün rol yapmaktan çok yoruldum" demişti.

          Birlikte okuldan çıkarken Yiğit'e arkadaşlık teklifi gönderip telefonu çantama attığımdan beri bakmadığım telefonum aklıma gelmiş, hem sesini açmak hem de Yiğit kabul etmiş mi diye bakmak için elime almıştım. Arkadaşlık teklifimi kabul etmiş ve mesaj atmıştı. "Okul çıkışı bekliyorum."

          Bir yanım Selin'i yalnız bırakmak istemese de diğer yanım Yiğit'in benimle ne konuşmak istediğini merak ediyordu.
"Eylül! Neden bön bön telefona bakıyorsun hayırdır?" diyen Selin'in sesi beni düşüncelerimden çekip almış ama cevap vermeyi akıl edemeyince Selin telefonumu elimden almış ve mesaja bakmıştı. Sonra da hızlıca Yiğit'in mesajına tamam yazarak telefonu bana uzatmıştı. Ekranda gördüğüm tamam yazısını henüz hazmedemiyorken "kapının önünde bekliyorum" yazan Yiğit bir de göz kırpan emojiyi göndermeyi ihmal etmemişti.
"Ne yaptın Selin?"
"Taş gibi çocuk Eylül farkında mısın?"
"Ne yapayım yani taş gibiyse?"
"Ne demek ne yapayım. Kendine gelsene Eylül. Çocuk senle ilgileniyor belli. Gidip konuşacaksın"
"Ne ilgilenmesi Selin? Sen kafayı yemiş olmalısın"
"Yürü hadi çocuk bekliyor" diye kolumdan çekiştirdiği gibi hızlıca kapıya yönelmiş arka arkaya tavsiyeler sıralamaya başlamıştı.
          "Selin ben senin gibi düşünmüyorum. Hem senin dediğin gibi olsa bile ben Burak'tan hoşlanıyorum. Çok beğendiysen sen Yiğit ile takılabilirsin" demiş çekiştirdiği kolumu ondan kurtarmıştım.
"Tamam Eylül. Nasıl biliyorsan öyle yap. Bak kapıda bekliyor. Ayrıca Burak'ın seninle ilgilenmediğini sen de en az benim kadar iyi biliyorsun. Bırak şu ısrarını" demiş yanımdan ayrılıp hızlıca Yiğit'in yanından geçip gitmişti.
"Sahi ne konuşacaktı bu çocuk benimle?"
         

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now