Taner

265 31 52
                                    


Hafta sonu Yiğit, kimse ile yüz yüze vedalaşma gereği duymamış, beni de kuru bir mesaj ile geçiştirmişti. Onun bu tavrı yüzünden arkadaşlığımızı sorgulamış ve sonunda baştan beri benimle arkadaş olmasının tek sebebi Selin, o olmasa belki de asla benimle arkadaş olmayacaktı diye kara verip kendimi bir hayli üzmüştüm. Selin kadar sert bir şekilde belli kırgınlığımı belli etmesem de artık Yiğit ile arkadaş olamayacağımızı biliyordum.

Yiğit'in gitmesinden sonra geçen uzun bir süre içerisinde Selin'de yavaş yavaş kendini toparlamış ve eski neşesine kavuşmuştu. İlk başlarda ne zaman tost almak için büfeye gitsek, okul çıkışı Yiğit'in arkadaşları ne zaman selam verse ve ne zaman Sertap Erener bir yerlerde çalsa gözyaşlarına boğulmuş, sonra da ben neden hala ağlıyorum diyerek kendine çok kızmıştı. Zayıflamış, gözlerinin altında koyu halkalar oluşmuştu. Ama sonra ne olduysa bir anda hiçbir şey olmamış gibi toparlanmış ve ağlamaları bitmişti. Hatta Yiğit gittikten sonra uzunca bir süre hayatına kimseyi almaz kimseye güvenmez desem de okulun ilk zamanlarından beri peşinde olan bir çocukla da yakınlaşmıştı. Çirkin bir çocuk olduğunu düşünen İnci, buna kesinlikle karşı gelmiş, güzel bir kızın çirkin biriyle birlikte olması kalitesini düşünür, kolay elde edilebilir gözükür yapma dese de Selin üstüne basa basa kalbinin güzel olduğunu söylemiş ve kimsenin sözüne kulak asmamıştı. Mutlu gözüküyordu. Aynı zaman da Yiğit'i ve etkilerini de unutmuş gibiydi. Ben de mutluydum onun için çünkü sosyal medyadan gördüğüm kadarı ile Yiğit'te hayatını yaşıyordu. Başlarda birkaç kez yazışmıştık. Ama zamanla etrafı genişlemeye başladıkça bana da mesaj atmayı bırakmıştı. Belki de o yazmadan ona yazmamam ve attığı mesajlara verdiğim soğuk cevaplardan kaynaklanmıştı bilmiyorum ama, attığı her hikaye koyduğu her postta bir başka mutluydu oda. Hatta son zamanlarda hemen hemen her fotoğrafında yer alan dünya güzeli sarışın bir kız vardı artık yanında. Kısacası herkes hayatına kaldığı yerden devam ediyordu. Sanki hiç birbirlerinin hayatına dokunmamış gibi.

''Eylül, dün Ozan ile konuşurken senin sevgilin olup olmadığını sordu bana'' derken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

''Niye sordu ki?''

''Ah! Eylül. Bir düşün bakalım neden sormuş olabilir? Bir süre sessizce düşündüm ama bir sonuca varamadım.

''Bulamadım. Senin sevgilin benim sevgilim olup olmadığını neden sormuş olabilir ki?'' Elini yavaşça alnına vurmuş ve gözlerini devirmişti.

''Gerçekten neden sormuş olabilir bak şimdi ben de bilemedim.'' Dudaklarının kenarında ufacık bir gülümseme belirdi.

''Ya selin dalga geçme benimle. Neden sordu söyle hadi.'' Demiş ve heyecanla beklemeye başlamıştım.

''Hani Ozan'ın sınıfında yeşil gözlü bir çocuk var ya sarı saçlı olan,Taner''

''Biliyorum. Arada sohbet ediyoruz.''

'' İşte o çocuk senden hoşlanıyor. Sevgilin olmak istiyor. Baya da hoş çocuk. Hem Ozan ile de iyi arkadaşlar. Hadi şans ver de beraber takılalım ne dersin?'' Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Nefesim kesilmiş ve etrafımdaki tüm havada bir daha nefes almayayım diye çekilmiş gibiydi.

''Eylül iyi misin sen ne oldu?'' diye hayretle bana bakan Selin benden bir cevap bekliyordu. Nihayet nefes alabildiğimde cılız çıkan sesim ile ''Ben ... İstemiyorum.'' Diyebilmiş daha fazla direnemeyerek gözlerimde dışarıya çıkmak için isyan eden gözyaşlarımı bırakıvermiştim. Nedenini çözmediğim şekilde mutsuzdum. Ağlamam giderek şiddetleniyor, Selin ise karşımda ne yapacağını bilemez halde bir oturuyor bir kalkıyor, ağzında bir şeyler geveleyip duruyordu. Beni o halde gören herkes şaşırıyor, ne olduğunu öğrenince de delirmişim gibi karşımda sessizce kalıveriyorlardı. Ben ise kendimi durduramıyordum. Özellikle Burak gelip ne olduğunu sorup öğrenince iyice kötü olmuştum. Artık hıçkırıklar eşliğinde ağlıyordum. Öğretmenler zili çaldığında hepsi paniklemişti. Tüm sınıf beni izliyordu. Ben ise yer yarılsa da içeri girsem bir daha da çıkmasam diye dua ediyordum içimden. Susmalıyım artık, öğretmen gelecek diye içimden kendimi telkin etmeye çalışsam da başarılı olamıyor, başarılı olamadıkça da daha çok ağlıyordum. Diğerlerinin sesi ise kulaklarıma gelmeden boğuklaşıyor kimin ne dediğini bir türlü anlamıyordum. Nihayet İnci beni iki omzumdan tutup sarstığında onları tekrar duymaya başlamıştım.

''Eylül delirdin mi sen? Bunun için ağlanır mı?'' derken bir yandan da ''Neyse ki ders boşmuş, şanslıymışsın nasıl anlatırdık bunu öğretmene?'' diye söyleniyordu. Boğazıma düğümlenen yumrudan canımı acıtan bir şekilde kurtulduktan sonra ''Ben.. ben mi şanslıyım?'' diyebilmiştim bir yandan da gözlerimi elimin tersi ile silmeye çalışırken.

''Allah aşkına kendine gel Eylül? Alt tarafı çıkma teklifi almışsın.''

''Ama ben...ben ondan çıkma teklifi almak istemiyorum'' demiş ve Burak'a kaçamak bir bakış atmıştım. Ona baktığım an beklentimi anlamış ve hızla yerinden kalkıp yanımızdan uzaklaşmıştı. İçim titremiş, tekrar o yumru gelip boğazıma yapışmıştı. Biraz olsun sakinleşsem de tüm boş ders boyunca ağlamaya devam etmiştim. Teneffüs zili çalınca Selin bir anda yok olmuş sonra da yanında Ozan ve Taner ile geri gelmişti.

''Özür ilerim Eylül'' derken fazlası ile mahcup çıkmıştı Taner'in sesi. ''Seni üzmek istemedim ben. Selin yanlış anlamış. Ben sana çıkma teklifi etmedim. Hoşlanmıyorum da senden. Lütfen artık ağlama.'' Başımı kaldırıp ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerimle ona baktığımda gerçekten de üzgün olduğu her halinden belliydi. Kendimi zorladım. Titrek sesim ile ''Teşekkür ederim'' diyebildim. O da çökmüş omuzları ile sınıftan aynı hızla çıkıp gitmişti. Ağlamam kesilmiş hatta üzerime büyük bir ferahlık gelmişti. Bir anda dünyanın en mutlu insanı ben olmuştum. Gözlerimi silmiş, yerimden kalkmış ve lavaboya giderek elimi yüzümü yıkamış, saçımı başımı toplamış, hiçbir şey olmamış gibi kızların yanına neşe içinde geri gelmiştim.

''Eylül, ne oldu böyle?''

''Bilmiyorum İnci. Bir anda dünyanın bütün yükü omuzlarıma atılmış gibi hissettim, sanki çok kötü bir şey yapmış gibi hissettim. Tutamadım kendimi.''

''Bizi korkuttun.'' Demişti Selin. Sesinden bana kızdığı belli oluyordu. Bakışlarında ise hayal kırıklığının izleri vardı.

''Üzgünüm. Böyle davranmak istemedim ama engel olamadım. Kendimi de çocuğu da ne hale soktum.''

''Evet Eylül! Çok üzüldü. Ne var ben de ki bu kadar üzüldü ve ağladı diye sorup durdu.'' Dedi Selin. Bu sefer sesindeki azarlayıcı tonun altında ezilmiştim.

''Sanırım ondan özür dilemem gerek''

''Hayır, bir şey dilemene gerek yok. Bir müddet ondan uzak durman yeterli.''

''Peki Selin'' demiş ve aklımdan geçen düşünceleri kendime saklayamamıştım. ''İnsanlar deli olduğumu düşünmüş olmalı''

''Düşünmeseler anormal olurdu'' diye azarlayan bu sefer Yeliz olmuştu. ''Neden böyle oldu bilmiyorum''

''Ne demek bilmiyorum Eylül? Gayet hoş bir çocuk sana çıkma teklif ediyor ve sen birini kaybetmiş gibi ağlıyorsun. Gerçekten suratına iki tane patlatıp kendine getirmeyi çok istedim'' demiş İnci'nin ona attığı sert bakışla ellini tamam sustum anlamında yukarıya kaldırmış ve geri çekilmişti. Diğerlerinden farklı yaklaşmayı seçmişti İnci. Yumuşacık ses tonu ile sormuştu ''Neden bu kadar ağladın Eylül?'' Elini koyduğu omuzumda sıcaklığını ve samimiyetini hissetmiştim. Yargılamaktan çok anlamak istiyordu.

''Gerçekten bilmiyorum. Sanırım teklif edenin Burak değil de o olması canımı sıktı. Belki de çok hassas bir anıma denk geldi ve bu şekilde patladım bilmiyorum. Bir de benim hoşlanmadığım birinin benden hoşlanması bana çok rahatsız edici geldi. Artık onunla eskisi gibi sohbet edemeyeceğimi bilmek.''

''Şaşırdın mı sen Eylül? İnsanlar birilerinden hoşlanır. Ve bu her zaman karşılıklı olmaz. En büyük örneğini yaşıyorsun. Burak da senin sevgini karşılık vermiyor'' İncinin son sözleri kalbime bıçak gibi saplanmıştı. ''O zaman' demiştim titreyen sesimle ''O zaman Burak da benden rahatsız oluyor'' tekrar gelen ağlama hissine karşılık içimde savaş vermeye hazırlanırken ''Hayır senden ve duygularından rahatsız değilim Eylül. Seninle arkadaş olmayı seviyorum. Bir gün senin duygularında değişecek merak etme'' demişti Burak. 

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now