Şanslı gün

300 43 53
                                    

          Şamarcı Nebahat sinirden yerinde duramayıp diğer öğrencilere sataşıyor, kafanı kaldırma, sen kopya mı çekiyorsun diye bağıra bağıra dolanıyordu sınıfta. Ben ise hızlı hızlı soruları cevaplayıp yanına gitmek istiyordum. Hele ki kapıdan çıkarken gözlerimin içine bakarak attığı yarım gülümsemeden beri karnımın içindeki kelebekler çoşkuyla dans ederken sorulara odaklanmam fazlası ile zorlaşmıştı. Ancak beni uyandırma pahasına dersten kalmayı göze alan Burak için bu sınavdan yüz almalıydım.

          Nihayet tüm soruları cevapladığımda zil çalmıştı. Bitirmiştim. Ve tek isteğim Burak'ın yanına gidebilmekti. Kağıdı Şamarcı Nebahat'e uzattığım anda homurdanmaya başlamış, "Bir daha bu kadar şanslı olmayacaksın. Dua et seni uyandırdı." demişti. Yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamamıştım. Aslında sadece Burak'ın yaptığına seviniyor içimde oluşan umutlara gülümsüyordum. Kendisine güldüğümü zannettiği için elini kaldıran Şamarcı Nebahat ise bana vurmaya hazırlanıyordu.

          Nihayet tokadının tadına ben de varacaktım ki müdür yardımcısı kolunu yakalayıvermişti. Sanırım bugün hayatımın en şanslı günlerinden biriydi.
" Ne yapıyorsunuz Nebahat hanım? Öğrencilere bir daha vurmayacağınıza dair sizinle konuşmamış mıydık biz?" diye adeta kükremişti. O zamana kadar korktuğunu hiç görmediğim Şamarcı Nebahat, ezilmiş, büzülmüş adeta küçücük bir kız çocuğu gibi kalmıştı. Zorlukla boğazından çıkan çatlak sesi ile "Üzgünüm Mehmet bey. Bu kızın yaptığı saygısızlığa dayanamadım" demiş gözlerinden çıkan alevleri bir bir üzerime göndermişti. "Bütün koridor sizin sesiniz ile yankılanıyor. Ayrıca tokat atacağınız bir durumda yok. Olsa bile atamazsınız. Biz öğrencilerimizi dayak ile terbiye etmiyoruz. Bu size son uyarım. Şimdi derhal odama geçin" demiş ve kendisi önde Şamarcı Nebahat arkasında sınıftan çıkmışlardı. "Yandın kızım Eylül. Bu kadın bu okulu sana dar etmez ise ben de hiç bir şey bilmiyorum" diyen Yeliz korku dolu gözlerle arkalarından bakıyordu. Biliyordum ama şimdi bunu düşünmek istemiyordum. Ben sadece Burak'ın yanına gitmek ona teşekkür etmek istiyordum. Olurda benimle konuşursa neden yaptığını sormayı istiyordum. "Haklısın, ben Burak'ı bulmaya gidiyorum" deyip hızlıca sınıftan çıkmıştım.

          İlk olarak şansımı kantinden yana denemiştim. Karşı bina da yer alan kantine koşmuş her bir köşesine ayrı ayrı bakmış tam çıkarken acaba görememiş olabilir miyim diyerek ikinci kez daha dikkatli bir şekilde herkesi süzmüş ama o güzel buklelerin sahibini görememiştim.

          Koşarken çarptığım insanların homurtuları eşliğinde bahçeyi gözden geçirmiş, tuvalete giden Ata'yı yakalayınca içeriye bakması için ondan rica etmiştim. Bana bir asır gibi gelen iki dakika sonunda Ata, eli boş dönmüştü. Sanırım bugün şansım buraya kadardı. Dersten önce onu bulamayacağım diye düşünürken aklıma ilk bina da yer alan ve sadece bu bina da okuyan öğrencilerin bir kısmının bildiği en alt katta yer alan yemekhane aklıma gelmişti. Genelde öğretmenler orada takıldığı için kimse pek gitmek istemese de yalnız kalmak isteyen biri için biçilmiş kaftandı. Son umudum ve kalan son dakikalarım ile bir gayret yemekhaneye inmiş nihayetinde en köşede yer alan gri tekli koltukta onu görmüştüm. Kalbimin sesini duymamasını umarak ve nefesimi düzenlemeye çalışarak yanına gidip hemen, onun oturduğu koltuğunun yanında bulunan tekli koltuğa geçtim. Elindeki telefonu kaldırıp gözlerimin içine baktı. Allahım lütfen bu anda kalalım. Lütfen!

          "Şey.... ben..." diye geveleyip bir türlü cümlemi tamamlayamadığım o sırada " Önemli değil Eylül" demişti. "Nasıl önemli olmaz. Şamarcı Nebahat delirmiş gibiydi. Seni bir daha o dersten geçirmeyecek." Gülmüş ve "emin misin" diye sormuştu. "Nasıl yani? Neye emin miyim?" derken gülümsemesi yüzüne yayılmış "Eylül merak etme, o kadın beni bırakamaz. Ayrıca seni bırakmasına izin veremezdim. Sen bizim sınıfın ineğisin. Hatta okulun" demiş göz kırpmıştı.
          "Çok teşekkür ederim Burak. Sana borçlandım."
          Tekrar "Önemli değil" demiş ve eliyle havayı ikiye ayırmıştı. Tam bunu neden yaptığını sormak için ağzımı açmıştım ki kısa teneffüsün bittiğin dair çalan zil beni engellemişti. Koltuktan kalkmış ve bana da hadi anlamında işaret etmişti. Sessizce merdivenlerden çıkmış, büyük koridordan geçip sınıfa girmiştik. Bir kelime dahi etmese de benimle yürümüştü. Üstelik yerine geçerken bana göz kırpmıştı. Kızlar ise bu anı yakalamış, gülümseyerek bana bakıyorlardı. Sessiz çığlıklar ile zafer işaretleri yapmışlar birbirlerini dürte dürte gülüşmüşlerdi. Buzlar kralı Burak'ın buz tutmuş kalbi eriyor olabilir miydi?

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now