Nasıl Başladı?

317 42 46
                                    

Bir hafta sonra fizik sınavının sonuçlarını açıklayan Şamarcı Nebahat, sıra bana geldiğinde yüzüme tiksinti ile bakmış ve dudaklarının arasından tıslayarak ''Yüz'' demişti. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile arkamı dönmüş ve göz göze geldiğim Burak'a tekrar sessizce teşekkür etmiştim.

Sınavda beni uyandırdığından beri beni yok saymaktan vazgeçmişti. Artık sabahları günaydın diyor, gün içinde benimle konuşuyordu. Hatta instagram da çok önce yolladığım ve kabul etmesini beklediğim arkadaşlık teklifini kabul etmiş kendisi de bana arkadaşlık teklif etmişti. Henüz fotoğraflarıma beğeni bırakmıyor ve hikayelerime bakmıyordu.Her ne kadar attığım her hikayeden sonra acaba baktı mı hikaye mi gördü mü diye tüm tek tek hikayelerime bakanları kontrol etme deliliğine kapılsam da arkadaşlarımın arasındaki varlığı beni mutlu etmeye yetiyordu.

İki gün önce, okul çıkışı Yiğit, İnci ve ben kızlardan farklı olarak Yiğit ile ilk konuştuğumuzda gittiğimiz kafeye gitmiştik. Selin'e hala açılamayan Yiğit bugün bu işi halledecekti ve benimde yanlarında olmamı istemişti. Biraz havadan sudan sohbet edecek sonrasında ben bir bahane ile yanlarından kalkıp Yiğit'in konuşmasını yaparken çalınmasını istediği şarkıyı çalmaları için personellerden yardım alacaktım. Zaten bir gün öncesinde Yiğit durumu çalışanlara anlatmış ve benden bahsetmişti. ben çalışanların yanına gidip zamanın geldiğini söyleyecektim sadece. içim kıpır kıpırdı. Sonunda birbirini seven iki insan kavuşacaktı ve ben buna vesile olacaktım.

Yiğit, Selin'in ona bakmadığı bir anda bana göz kırpmış ve işaretini vermişti. '' Ben lavobaya kadar gidiyorum'' demiş ve kırmızı deri koltuklardan kalkarken hınzırca gülümsemeye başlamıştım. Bir yandan da heyecandan bacaklarım titriyordu. Lakin sevincim '' Ben de geliyorum'' diyen Selin'in sesiyle kursağımda kalmıştı. '' Ne gerek var? Ben tek başıma gidemiyor muyum?'' diye beceriksizce bir hamle almış, '' Saçmalama Eylül seninle ne lakası var? Benim de gitmem gerekiyor'' demiş ve yerinden kalkmıştı. ''Peki o zaman ben gitmiyorum. Sen git gel ben öyle giderim.'' Olduğu yerde şaşkınlıkla bana bakan Selin ilk şaşkınlığı üzerinden atınca '' Niye?'' diye sormuş bende aklıma gelen ilk saçma cümleyi söyleyivermiştim. '' Ne yani Yiğit'i yalnız mı bırakayım. Bir tutamadın çişini'' Hem Selin hem Yiğit aynı anda bana öyle bakışlar göndermişlerdi ki sanki binlerce okçu o an üzerime oklarını fırlatmıştı. Hay dilim kopsa da şöyle saçmalamasam diye düşünürken Selin ''Ne alakası var Eylül ? Bazen senin şu saçmalıklarını hiç anlamıyorum!!'' diye kızgın bir şekilde söylenmiş ve hızlıca lavabaya gitmişti.

'' Hay ben şu koca çenemin.....''

'' Gerçekten Eylül, söylenecek şey miydi o öyle?''

'' Ne bileyim Yiğit ya. Kalkmasın da planımız işlesin diye ne yapacağımı bilemedim. Bir anda Ağzımdan çıkıverdi''

'' Neyse geldiğinde uygularız artık planımızı. Yalnız söylemeden geçemeyeceğim, hakikaten o da bir çişini tutamadı.'' demiş ikimiz de engel olamadığımız kahkalarımız ile kafenin içini doldurmuştuk. Nihayet Selin gelip ben lavaboya diye kalktığımda planımızı gerçekleştirmek için bulduğum ilk personelin yanına gitmiş ve kısa bir özet geçmiştim. zaten durumu önceden bilen personel hızlıca ayarlamalar yapmış, şarkı başlamadan önce, ben de Yiğit ve Selin'i izlemek için kafenin ortasında yer alan adanın arkasına geçmiştim.

Çocuk düğmeye bastığında Sertap Erener'in güzel sesi tüm kafeyi doldurmuş yerinde huzursuzca kıvranan Yiğit nihayet konuşmaya başlamıştı. Oturdukları yere olan uzaklığımdan dolayı ne konuştuklarını duymuyor bu yüzden içimden sürekli her şey çok güzel olsun diye tekrar ediyordum. Bilmediğim şey ise Yiğit'in benden habersiz başka planlar da yaptığı idi. Tam da Sertap, ''Belki de aşk lazım değildir'' dediğinde Yiğit yerinden kalkmış Selin'in önüne yürümüş ve personellerin nereden getirdiklerini anlamadığım çiçekleri tek tek Selin'e vermeye başlamıştı. Müziğin sesi de bir tık daha arttırılmıştı. Yiğit'te şarkıya eşlik ediyordu artık.

''Belki de aşk lazım değildir
Sıcacık bir el yeter
Kimse ölmez aşktan maşktan
Öyle gelir, öyle gelir

Ben sana bir dal olurum
Sen arı ol, ben bal olurum
Benim sende yüreğim var
Bir bakarsın yâr olurum''

Öyle güzellerdi ki. Selin, yerinden kalkıp Yiğit'e sarıldığında gözyaşlarımı tutamamış, tüm kalbimle Burak'ı dilemiştim. İşte o gün tam da o anda telefonuma gelen bildirim sesi ile irkilmiş, gözlerimi silmeye çalışırken telefonumun ekranına bakmıştım. Bildirim instagramdan gelmişti. Burak arkadaşlık isteğimi sonunda kabul etmişti. Tam buna sevinirken bir bildirim daha gelmişti. Yanlış görmüyordum. Burak bana arkadaşlık teklifi göndermişti. Bu bir işaret değilde neydi? Böyle bir anda, bu kadar kalpten isterken gelen bu bildirimler.... Şimdi hem mutluluğum hem de gözyaşlarım iki kat artmış yanıma gelen Yiğit ve Selin'i fark edememiştim.

'' Al şunu da sil şu gözlerini sulu göz seni'' diyen Yiğit'in sesi ile irkilmiş, bir kaç saniye şaşkın şakın bakındıktan sonra onları fark etmiştim. Bir eliyle bana beyaz bir peçete uzatıyor diğer eli ile de Selin'in elini tutuyordu. Peçeteyi alıp gözlerimi silmiş adanın arkasından çıkarak ikisine de sarılmıştım.

'' O kadar mutluyum ki şuan. hep çok mutlu olun olur mu?'' demiş ikisini sardığım kollarımı daha da sıkmıştım.

'' Dur Eylül yavaş ol. Bu gidişle mutlu olamadan sen bizi öldüreceksin sevginle'' diye gülen Selin, Yiğit'in elini bırakmış ve beni sarmalayıp '' Bak böyle sarılacaksın'' demişti. Bir yandan da kulağıma eğilip sadece benim duyacağım şekilde konuşmuştu '' Teşekkür ederim Eylül.''

Bu aşk ne güzel başlamıştı. Onlara çokça imrenmiş bir an önce Burak'la böyle güzel bir an yaşamak isteğiyle deliye dönmüştüm. Kendimi ona gösterebilmek için iki gündür hiç çekinmediğim kadar fotoğraf çekiyor sürekli hikaye ve post atıyordum. Bir kere bir beğeni gelse belkide bu delilikten kurtulacaktım ama '' Yeter artık hikayelerin iğne başı gibi oldu kendine gel Eylül'' diyen İnci'yi bile dikkate almamıştım. Bir kaç kez daha uyarmış sonunda benim dinlemeyeceğimi anlayınca '' Ne halin varsa gör Eylül'' diye kızıp bana arkasını dönmüştü.

Aynı uyarıyı Selin ve en son Yiğit' te tekrarlayınca sonunda kendime gelmiştim. Elbet bir gün oda olacaktı. Sonuçta iki gün öncesine kadar arkadaş bile değildik. Şimdiyse arkama dönüp ona baktığımda gözleri gözlerime değiyor hatta içimi eriten o yandan gülüşü de yüzüne yerleşiveriyordu.

''Off!! Senin notunu söylerken nasıl sinirliydi Şamarcı Nebahat öyle değil mi?'' diyen Yeliz kıkır kıkır gülüyordu.

'' Sahi çok sinirliydi gerçekten. '' diyen İnci söze devam etmiş '' Yalnız hakikatli kadınmış. Aldığın notu verdi. Başkası olsa oradan buradan kırpa kırpa sıfırı yapıştırırdı kağıdın sağ üst köşesine''

''Eylül yatsın kalksın onu o gün uyandıran Burak'a teşekkür etsin. O olmasaydı yüz yerine sıfır yazıyor olacaktı kağıdında. Ve sinirle değil belki de kahkahalarla söyleyecekti Şamarcı Nebahat'' diyen Selin'e hepimiz onay vermiş, tekrar Burak'a teşekkür etmek için döndüğümde devirdiği gözleriyle derin bir iç çekmişti Burak. Sonra da ağzımı bile açmama fırsat bırakmadan ''Yeter artık Eylül! Bir kez daha teşekkür edersen bağıra bağıra koşup Nebahat'e sarılacağım haberin olsun'' demiş hepimizi daha da güldürmüştü.

'' Kime sarılıyoruz. Ben Selin'e sarılacağım'' diye üzerimize gelen Ata'nın tam göğsünün ortasına elimi koymuş ve ''Uzak dur ufaklık. Yiğit duyarsa seni parçalar'' demiş Selin' e dönüp göz kırpmıştım. Şaşkınlıkla Selin'e dönmüş, sevgilisi olduğunu öğrenince de '' Zaten senden çok sıkılmıştım. Benim yeni aşkım artık İnci'' demiş ve daha ne olduğunu anlayıp kaçamadan İnci'ye sarılmıştı.

Hep birlikte ağız dolu kahkahalarımız sınıfın içinde yankılanırken sessizce gülen ve gözleri üzerimde olan Burak'ı fark etmiş, başımı hafifçe yana yatırarak küçük bir gülümsemeyi ona doğru göndermiştim.

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now