Karne günü

287 38 34
                                    


          ''Tekrar özür dilerim Eylül.'' derken Salih'in yüzünde kırmızı renk adeta dans ediyordu. Her zaman kırmızı olan yanaklarından ayrı ayrı yollarla ayrılıyor, çenesine, burnuna, alnına yayıldıktan sonra boynunda birikiyordu. 

          ''Sorun değil Salih. Bak Geçti. Bir şey kalmadı. Alnımda iz falan yok. Lütfen özür dilemeyi bırak artık. O günden beri senden yüzlerce mesaj aldım zaten ve artık kızmaya başlıyorum.'' demiş elimdeki telefonu Salih'in yüzüne doğru bezgin bir şekilde sallamıştım.

          ''Gerçekten rahat bırak artık şu kızı.''  diyen Ata kolunu omuzuma atmış Salih'e bir şeyler söylemeye devam ediyordu. Sevmesine seviyordum bu çocuğu ama yılışık hareketleri sinirlerimi bozuyordu. Biraz önce Salih'in beni ciddiye alması için çattığım kaşlarım bu kez kendiliğinden çatılmıştı.

          ''Çek şu elini Ata! Sarılıp durma bana! Kaç defa söyleyeceğim hoşlanmadığımı?''

          O sırada arkamızdan bir ses ''Bana bak Ata'' demiş ve daha kim olduğunu anlayamadan Ata'nın ısrarla omuzumda duran kolunu dirseğinden kırarak sırtına yaslamış ve yukarıya kaldırarak devam etmişti. ''Bir daha bu kıza böyle yılışık hareketler yaptığını görürsem seni fena halde döverim. Din öğretmeni bile haline acır.'' diyen Efe, bana dönerek göz kırpmıştı. Canı yanan Ata ise kolunu kurtarabilmek için ''Söz oğlum söz! Ah! Bırak artık! demiş ve Efe'nin bıraktığı kolunu ovalayarak sırasına geçmişti. ''Ne kıymetliymiş Eylül'ün. Al senin olsun.'' diye mırıldanmış, bunu duyan Efe üzerine doğru hamle yapınca araya İnci girmişti. ''Eylül hanım bakıyorum da paylaşılamıyorsun. Hani sen benim kahramanımdın Efe?'' derken gülümsüyor bir yandan da Efe'nin omuzuna dokunuyordu. ''Hakikaten öyle. Baksana neredeyse kavga edecekler.'' diyen Yeliz, omuzuma sarılarak Efe'ye dönmüştü. ''Benim de kolumu çekecek misin Efe?'' Durumdan rahatsız olduğu yüzünün her hattından belli olan Efe burnundan sert bir nefes vermiş ''Eylül rahatsız olduğunu söylerse tabi ki de çekerim.'' demişti.

          ''Aa! Saçmalamayı keser misiniz artık. Hadi herkes yerine geçsin lütfen.''

          ''Tabi ki Eylül hanım. Siz isteyin yeter'' diyen Yeliz yerlere kadar eğilip reverans yapmış yüzüne yerleştirdiği alaycı gülümsemesi ile yerine geçmişti. Olduğum yerde kalakalmış ve içimin titremesi ile ürpermiştim. Yine ne olmuştu da Yeliz bu şekilde davranmaya başlamıştı anlayamamıştım.

          ''Bak ufaklık'' derken büyük eli ile saçlarımı karıştıran Efe eğilerek kulağıma yaklaşmış ve sadece  benim duyabileceğim yumuşak ve alçak bir sesle  '' Seni arkadaşların konusunda uyarıyorum. Dikkatli ol.'' demişti. Cevap vermek yerine kafamı tamam anlamında bir kaç kez yavaş ve kısa hareketlerle aşağı yukarı sallanmakla yetinmiştim. Yaşların gözlerime hücum ettiğini anladığım o anda istemsizce Burak'ın bulunduğu tarafa bakmış belli belirsiz hayır anlamında sağa sola salladığı başını görmüştüm.

          O günden sonra yarıyıl tatiline kadar devam etmişti Yeliz'in gelgitli halleri. Bazen benimle çok iyi oluyor bazen hiç olmadık laflar ediyordu. Artık eskisi gibi İsmail ile buluşurken bizi davet etmeyip yalnız gidiyor ve hatta onunla ilgili hiç bir sohbete girmiyordu. Kızlardan biri İsmail'i sorduğundaysa geçiştiriyordu. İlişkileri iyi mi gidiyor kötü mü gidiyor Yeliz'in değişken ruh hallerinden anlamaktan başka bir çaremiz olmuyordu. 

          ''Bugün hep birlikte takılıyoruz değil mi? diyen İnci tek tek hepimizi gözleri ile süzüyordu. 

          ''Tabi ki takılırız. On beş gün okul yok. Ben sizi çok özlerim.'' diyen Ata arka sıradan Selin ve bana doğru bir hamle yaptığı sırada Efe ile göz göze gelince gerisin geriye yerine oturmuş ve yüzünü buruşturmuştu. 

Eylül (BİTTİ)Where stories live. Discover now