9

19.3K 1.4K 436
                                    


Tolga: Gerizekalı

Tolga: Daha kaç gün gelmeyeceksin okula?

Serkan: Muharrem olayı unutuncaya kadar amk

Serkan: Yüz yüze gelirsek ne bok yiyeceğim?

Tolga: Sınıfta kalacaksın enayi

Tolga: Bu arada benimki hala bana yazıyor amk

Tolga: Ne tür bir amcılık bu?

Serkan: Seninki?

Tolga: Okan işte

Serkan: Ya bırak onu da başıma bela etme

Tolga: Bıraktım o bırakmıyor.

Tolga: Evlenicem diyor manyak herif

Serkan:

Serkan: Kendimi intihar edicem

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Serkan: Kendimi intihar edicem

Tolga: Doğrusunu unuttum lan

Cama bir şey çarpınca yerimden sıçrayıp kapalı olan perdelerime baktım. Artık gündüzleri bile güneşlikleri açmıyordum. Anneme de hastayım diyordum iki gündür...

Tekrar cama bir şey çarpınca telefonumu kapattım. Güzelce yutkunup yatağımda dikleşip cama doğru uzandım.

Muharrem olmasın nolur...

Perdeyi hafif aralayıp aşağıya baktım fakat kimse yoktu. Başımı hafif kaldırınca Muharremin elinde atmak üzere tuttuğu eriği görünce irkildim.

Aa deliye bak erik atıyor cama!

Gülümsemeye çalışarak el salladığımda camımı çenesiyle gösterip elindeki eriği avcunun içerisine aldı ve pencere açma hareketi yaptı.

Gülümseyişimi hiç bozmadan pencereyi açtım. "On dakika içerisinde aşağıda ol yoksa annene her şeyi anlatırım." diye bağırdı.

Gülümsemem yavaşça söndü. Sokağa eğilip bakındım kimse var mı diye ama okul saati olduğu için hiç çocuk yoktu.

"Hadi Sarkan!" Muharrem tekrar bağırınca telaşla başımı yukarıya kaldırdım. Işaret parmağımı dudağıma bastırıp diğer elimi de aşağı yukarı salladım.  "Tamam bağırma iniyorum."

Perdeden kurtulup yataktan aşağıya indim.

Ne yapacaktım ben? Nasıl konuşacaktım onu bile bilmiyordum ama artık bu işe son vermemiz gerekiyordu. Yoksa gerçekten sınıfta kalacaktım. Korkudan evden bile çıkamıyordum.

Odamdan çıkıp evin kapısını açtığımda annem hemen içerden seslendi.

Bir kere de duyma be kadın.

"Serkaan, nereye gidiyorsun oğlum?"

"Anne canım acayip çikolata çekti." Ayakkabılarımı alıp hızlıca giyinmeye başladım. "Hasta çocuğum ne de olsa. Canım çekti diyorum. Yemezsem olmaz." Dış kapıyı çekecekken annem kapıyı tuttu ve geri açtı. "Saçmalama gir içeriye. Hastalıktan geberiyorum diye okula gitmedin."

"Ana bak ayakkabılarımı giyinmişem beni deli etme. Gidip alıp gelecem." Dediğimde annem gözlerini sonuna kadar açıp bana baktı. Sanırım konu tarzım biraz etkili olmuştu. Şoktan çıkana kadar apartmandan çıkardım.

Merdivenlerden koşarak indip apartman kapısına ulaştığımda annemin bağırışını duymuştum. Tam tahmin ettiğim gibi!!

Apartmandan çıkınca Muharrem de kendi apartmanından çıkıyordu. Ellerini montunun cebine sokup kafasıyla evinin arkasını gösterdi.

Muharrem'in üzerindeki montu görünce havanın soğuk olduğunu anladım ama benim şu an kulaklarımdan boynuma doğru bir sıcaklık iniyordu.

Muharrem'i takip edip evin arkasına geçtik. Yine gülümsemeye çalışıp tam karşısında durdum.

Muharrem duvara yaslanıp üzerimdeki tişörte bakıp yavaş yavaş yüzüme çıktı. Hafif öksürüp boğazını temizledi. Başını sağa sola yatırınca dudaklarımı birbirine bastırdım. Dayak yiyeceğim...

Duvardan sırtını ayırınca bir adım geriye çıktım, korkuyla. Muharrem kaşlarını çatıp anlamamışçasına baktı. "Niye geriye kaçıyorsun?"

"Hiç." dedim kısaca.

"Lafı uzatmayacağım. Hava da soğuk üzerine bir şey almamışsın." dediğinde tekrar tişörtüme baktı. "Yarından itibaren okula gidiyorsun. Hiçbir şey olmamış gibi yapacağım. Ne babana ne de annene anlatacağım." Düşük omuzlarım hevesle dikleşince sevinçle gözlerine baktım.

"Gerçekten mi!?" dediğimde yalandan bir gülümsemeyle başını salladı. "Gerçekten."

Gülümseyerek alt dudağımı dişledim. Allah'ım şükürler olsun ya!!

"Ama..."

Hayır, hayır atma şu zehirli oku.

"Her okul çıkışından sonra benimle bir saat işlere yardım edeceksin. Belki de iki saat."

Demin ki gülüşümden eser kalmamıştı eminim. Kırık bir sesle ellerimi birbirine kenetledim. "Ama annem hayatta izin vermez. Ayrıca üniversite sınavına hazırlanıyorum. Hiç vaktim yok."

Muharrem gülmeye başlayınca korkarak bir adım daha geriye çıktım. Ne oluyor be buna?

"Yani gizli numaralar açıp millete yazmaya zamanın var fakat okuldan sonra işe ayıracak bir saatin yok öyle mi?"

Haklıydı. İşte zeki olmak böyle bir şey. Allah'ım keşke yakışıklı olacağıma zeki olsaydım.

Muharrem burnunu çekip montunun fermuarını çekti iyice "Yarın bendesin hatta sonsuza kadar. Hadi eve geç şimdi." diyerek yanımdan ayrıldı.

Ben hâlâ boş apartman duvarına bakmış öylece olduğum yerdd dikiliyordum. Ayrıca ne işiydi lan bu?

Hızla sağıma dönüp Muharrem'e yetişmeye çalıştım. "Hey bekle." Ne diye sesleneceğimi bilememiştim. Muho veya Muharrem abi diyemeyeceğim için hey demiştim. Amerikan tarzı ;) her yiğit anlayamaz bu durumu..

Muharrem omzunun üzerinden bana bakınca tekrar yüzüme yalancı bir gülümseme ekledim. "Peki iş ne tam olarak?" dediğimde benim gibi gülümseyerek elini omzuma koydu. "Yarın öğrenirsin."

Omzuma iki kere hafifçe vurup tekrar ilerleyince arkasından seslendim. "Peki gelmezsem?"

"O zaman naneyi yersin." dedi.

sakın soğuk havada ne eriği demeyin :) 

KEKO BEY -GAYWhere stories live. Discover now