13

12.7K 917 81
                                    

Tolga, Okan abiyi görünce o okuldaki korkaklığı yok olmuştu aniden. Göğsünü kabartmış yanımda duruyordu.

Attıkları konuma gelmiş öylece bakışıyorduk. Türk dizilerindeki gibi...

Nihayet Muharrem gelince ortamdaki gereksiz bakışma bitmişti. Muhammed abi, Tolga'ya "Sen gel benimle." dediğinde Tolga bana baktı ve bir şey demeden yürümeye başladı. Okan abi de hemen arkasından ilerledi.

Muharrem'e "Nereye gidiyorlar?" diye sorduğumda omzunun üzerinden onlara baktı. "Muhammed iş verecektir."

"Ee ben?" dediğimde gülümsedi. "Sen benimlesin." dedi. Umarım bu gülümseme senin belanı sikeceğim anlamına gelmiyordur...

Onların tam tersi yönünde ofis gibi bir yere ilerlerken Muharrem'e yetişmeye çalıştım. Hızlı yürüyordu.

Arada etrafıma bakınıyordum. Birkaç kişi dışında etrafta gezen yoktu. Burayı ilk defa görüyordum. Tek katlı küçük kulübe vardı. Ofis olmalıydı. Yani tahminimce ofis... Tolgalar artık iyiden iyiye uzaklaşmışlardı. Esenyurt'ta böyle değişik bir yer olduğundan nasıl haberim olmazdı? Resmen kendilerine ait mekan yapmışlardı.

Küçük kulübesi yere girdiğimizde küçük bir pencere vardı ve ilerisinde iki tane araba vardı tekerlekleri sökülmüş... İki tane Muharrem yaşındaki adamlar arabanın içinde bir şeyler yapıyordu?

"Bunlar ne yapıyor?" dedim pencereye yaklaşırken "Araba mezarlığı var az ileride. Muhammed oraya gidiyordu. Böyle hurdaya çıkmış arabaları alıyor tekerlektir, plaktır efendime söyleyeyim... direksiyondur satıp para kazanacağımız şeyleri söküyoruz." dediğinde yanımda benimle beraber dışarıyı izleyen  Muharrem'e döndüm. "Hırsızlık yapıyorsunuz yani?"

Muharrem kaşlarını çattı fakat yüzünü bana dönmedi. "Hırsızlık? Alnımızın teriyle para kazanıyoruz. Hırsızlık buranın neresinde?"

"Ne bileyim böyle yerlere polisler baskın yapar. Arabaların ruhsatları sizde değil sonuçta." dedim babamın kaç sezon çukur, kurtlar vadisi izlemesinden bildiğim kadarıyla

Muharrem bakışlarını bana çevirdiğinde istemsizce gerildim. "Yok öyle bir şey." dedi.

"İyi aman be kızma hemen." Okul çantamı çıkartıp masanın önündeki 'patron' koltuğuna koydum. "Tolgayla açız biz. Okuldan çıktık." dediğimde başını salladı.

"Otur sen. Ben yemek ayarlayıp gelürüm." dedi. Aniden kaçan Adana şivesine gülmek istesem de onun için gayet normal olan konuşma beni güldürürse beni yok edebilirdi. 

Kendimi sıkıp başımı salladım.

Muharrem odadan çıkıp kapıyı arkasından kapatınca dönen tekerlekli sandalyeye oturdum ve pencere kenarına kadar kendimi çektim.

Gerçekten büyük bir yerdi. Demek mahallenin çocukları buradaydı... Bu yüzden akşam saatlerine kadar sokaklar çok sessizdi. Bildiğimiz sanayiye çevirmişlerdi burayı.

Gördüğüm kimse de yabancı gelmiyordu. Herkesi ya bir kere ya da iki kere görmüşlüğüm vardı.

Bu ofisimsi küçük şeyin içine bakındığımda sadece iki kapaklı bir dolap, küçük buzdolabı ve üzerinde su kaynatıcısı vardı. Bir de oturduğum sandalye artı olarak masa vardı.

Genelde bu tür şeylerin içerisinde küçük bir tüplü televizyonda olurdu ama yoktu.

Sandalyeden kalkıp çıkış kapısından dışarıya çıktım. Tolga'nın yürüdüğü yola doğru baktım. Karşıda buna benzer bir ofis vardı. Onun arkasında olmalıydılar.

İçeriye geri geçip çantamdaki telefonumu çıkardım.

Serkan: Nereye götürdüler seni?

Tolga: Muharrem abi yemek getirdi şimdi onu yiyorum.

Tolga: Seni gördüm demin

Tolga: Karşıdaki kutunun içindesin

Serkan: Kutu LQÖDLANDLMALSND

Serkan: Kutu aynen

Tolga: Gülme amcık ismini bilmiyorum

Serkan: Okan abi ne yapıyor?

Tolga: Karşımda oturuyor

Tolga: Kapatıyorum ben yemek yiyip iş başı yapacakmışız

Tolga: Hayatım boyunca bir iş ucu tutmamış ben bugün Okan'ı çıldırtacak

Serkan: Kolay gelsin kanki

KEKO BEY -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin