36

8.4K 628 124
                                    

Pazar akşamı...

Muharrem'in iki abisi. Büyük abisinin eşi ve çocuğu. Üçüzler ve kızlar. Annesi.

Benim annem, babam ve serhat.

Kendimizi dışlanmış değil de aileden bir parça gibi hissetmemiz halis miydi?

Annem, Aynur teyze ile birlikte içeride yemek hazırlıyorlardı. Babam ve abileri koltuğa yayılmış kendi aralarında siyaset konuşuyorlardı.

Çocuklae küçük odada oyuncaklarla oynuyorlardı. Çok sesleri var diye üzerlerine kapıyı kapatmıştım. Allah'ım bir eve yedi çocuk şu an için çok fazlaydı.

Muharrem ve ben de ayrı tekli koltuklarda oturuyorduk ama yan yanaydık.

Muharrem'e baktığımda o da bana bakıyordu.

'Nolur bu kalabalıktan kurtulalım.' bakışı attığımda gözlerini kapatıp açtı. 'Sen bana güven gülüm.' der gibiydi.

Muharrem yerinden kalkınca odadakilerin bakışları bize döndü. "Okan aradı. İş yerine bu akşam mal gelecekti." dediğinde abisi "Bu saatte ne işi oğlum?" dedi kolundaki saati gösterirken.

Bende ayağa kalkıp babama "Bende gideyim onunla." dedim.

Muharrem abisine "Sorun yok. Hemen döneriz." dedi. Önünden geçeyim diye yol verince hızlı adımlarla koridora çıktım.

Yarabbi şükür.

Muharrem ile evden çıktık. Mahalleden uzaklaştığımızda Muharrem arkasına döndü. "Keşke arabanın anahtarını alsaydım. Sahile giderdik." dedi.

Gece karanlığında boş sokaklardan fırsat bilip Muharrem'in koluna girdim.

"Üniversiteye gidersem. Yani başka şehire ne yaparsın?" dedim muhabbet açmak için. Sahil umrumda değildi, evden kurtulmak yetmişti. Cidddn fazla gürültü vardı.

Muharrem'in kasıldığını hissettiğimde gülümsemem büyüdü. Yerim ya düşüncesi bile rahatsız etmişti. Ben üniversite tuttursam ne ala canım.

"Bende gelirim." dedi.

"İşler? Okan? Ailen?" dedim.

Babası yoktu neredeydi hâlâ sormamıştım ama anladığım kadarıyla üvey annesine saygısı vardı.

Kardeşlerini çok seviyordu.

"Elbet bir gün evlenip gidecektim zaten onlar için. Çok mühim değil." dedi sakin bir ses tonuyla.

"Okan abi ne olacak? Ortaksınız."

"Okan abin ile işleri büyütürüz işte ne güzel. O İstanbul da ben senin yanında."

Kolundan ayrılıp sokağı kolaçan ettim ve yanağına sıkı bir öpücük bıraktım. "Şaka yaptım. Üniversite hayalim yok. Çalışırım seninle."

Muharrem kaşlarını çattı. "O ne demek lan? Okuyacaksın. O bir hafta sonraki sınavdan da iyi puan yapacaksın. Anlaşıldı mı?"

"Neyse ne. Salı günü de taşınıyoruz." dedim konuyu değiştirerek. Umrumda değildi. Okul beni boğuyordu. On iki seneyi zor bitirdim birde dört sene daha çekemezdim.

"Evet... alışmıştım sana böyle sabah uyanıyorum sen, akşam uyuyorum sen..." Dedi gözlerimin içine içine bakarken.

Gülümsemem yüzümde büyüdü. "Sen böyle konuşunca çok utanıyorum." diye itiraf ettim. Çünkü her iltifat ettiği veya güzel bir şey söylediğinde hiçbir şey diyemiyordum. "Fark ediyorum." dedi.

Esenyurt'un dar ve bazen sakin bazen sakin olmayan sokaklarında yürürken kolundan çıktım çünkü girdiğimiz sokak biraz hareketliydi.

Üzerimde hala siyah adidas eşofma takımı vardı. Aklıma gelmişken "Bunlar orijinal mi?" diye sordum. Muharrem neyden bahsettiğime bakıp tekrar önünw döndü. "Evet, zamanında tüm harçlıklarımı biriktirip almıştım." dedi.

Gülümseyip eşofmanı elimle düzelttim. Bana bunu vermesi gerçek anlamda özel hissettirmişti. Onun için bunun ne kadar değerli olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Okula yarın gitmiyorum." dedim. "Niçin?"

"Son günler artık. Biraz gezeriz?" dediğimde dudağını büktü düşündü bir süre sonra başını sallayıp onayladı. "Tamam öyle olsun bakalım."

♡♡♡

Bir çocuk parkında oturmuştuk. Açık dondurmacı bulunca buraya geçmiş sessizce dondurma yiyorduk.

Çok değişik hissediyordum.

Sessiz olduğumuz anlarda bile birbirimizi anlıyor gibiydik.

Yıllarca bana aşık olması... çok garipti. Belki de bu süre içerisinde farkında bile olmadan aramızda enerji köprüsü kurmuştu.

Annesini kaybettiği günü hatırlıyorum. Zaten çocukluğumuzdan bir tek o günü net hatırlıyordum.

Apartmanlarının önündeki merdivenlerde oturmuş akşama kadar ağlamıştı. Odamdaki pencereden izlemiştim. O gün bende ağlamış olabilirim... Kendi annemi kaybettiğimi düşünmek, empati yapmak... Gerçekten zor bir durumdu.

Küçük yaşta kaybetmişti annesini sonra da babası... babası ölmemişti bundan dminim çünkü hiç cenaze çıkmamıştı o evden fakat babası tuhaf bir şekilde yoktu.

Sorsam garip kaçmazdı herhalde.

Muharrem'e doğru döndüğümde dizim bacağına değdi. İlk bacağıma sonra bana baktı. "Babanı geldiğimiz günden beri h görmedim. Nerede?" dedim direkt.

Omuz silkip dondurma külahını ısırdı. "Bilmiyoruz bizde." Dediğinde çok şaşırmıştım. "Nasıl ya? Baban kayıp. Aramadın mı hiç?"

Külahını tekrar ısırıp gözlerimin içine içine baktı duygusuzca. "Anamı öldürdü sonra gitti evlendi. Beş tane çocuk yaptı. Bakamayınca siktir olup gitti." Her cümlesinin sonunda vurgulaya vurgulaya durunca dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bilmiyordum bunu özür dilerim." dedim başımı önüme eğerek.

Muharrem peçeteyle elini temizleyip kolumdan tutarak beni çekti. "Özür dileme, üzülme de. Babamın bir seni üzmediği kalmıştı." dedi. Başımı göğsüns yaslayıp kokusunu içime çektim. Şu sıralar sigara içmiyordu bu da temiz kokusunu almamı kolaylaştırıyordu. Ondan uzaklaşıp ellerimi bacaklarına koydum. Yüzlerimiz çok yakınken dudağını öpüp geri çekildim. Bu öpücüğü seviyordum. Sade ve güzel.

"Üvey annene, anne diyorsun. Bu da beni çok şaşırttı." Dedim hâlâ uzaklaşmamışken. Muharrem dudaklarımdaki bakışlarını gözlerime çıkartıp "Üzerimde emeği büyük. Öyle geldiğinde de büyük abilerim demedi ama benim üzerime ayrı titriyordu. Küçüktüm diye sanırım. Anne demezsem üzülüyordu. Sonra alışkanlık oldu. Öz anamdan çok onunla yaşadım." dediğinde doğru gelmişti. Gerçekten de uzun zamandır aynı evdeydiler. Çok uzun bir süre.

"Anladım. Aynur Teyze çok tatlı zaten. Beni de çok seviyor." dediğimde güldü. Bacaklarının acıdığını düşünerek uzaklaşıp normal şekilde oturdum.

"Annem seni biliyor çünkü" dediğinde tükürüğüm boğazımda kaldı.

"Ne?!"

KEKO BEY -GAYWhere stories live. Discover now