55

6.1K 475 91
                                    

Selam askolar, nabaysiniz 

Ben burayı çok özlüyom AMK 

Yorum yapın sikmim belanızı hadi canlarım benim muah

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Yorum yapın sikmim belanızı hadi canlarım benim muah

Dönüp bakmasam bile gelen kişiyi tahmin edebiliyordum. O yüzden bakışlarımı kapıya bile çevirmeden dağınık olmayan masamı toplamaya başladım. Birkaç bilim kurgu kitabı almıştım onları üst üste koyup masanın köşesine ittirdim, bitmiş su şişesini alıp başka bir yere koydum masanın üstünde oyalanırken Muharrem'in odanın içerisinde yürüdüğünü hissedebiliyordum. Ardından yatağımın üstünde oturduğunu gördüm! Saçma bir şekilde çok sakindi, sanki hiçbir şey olmamış gibi doğal ve sakinliği çıldırtacak seviyedeydi ya da sakin falan değildi ben öyle hissediyordum. İyice tüm dengem şaşmıştı.

"İş buldun mu?"

Yine beni şaşırtmayı başarmıştı. Hiçbir şey sormadan hiçbir şeyi merak etmeden nasıl olduğumu bile merak etmeden sorduğu soruya bak! Gel de çıldırma abi. Ve sesi gerçekten sakindi. Masamın önünde sırtım ona dönük bir şekilde dursam bile sinirden kuduruyordum yüzünü görmesem bile çok sinirliydim. Bir uzaklaşıyordu, bir yakınlaşmaya çalışıyor. Bazen hiçbir şey olmamış gibi davranıyor sonra bir hafta ortadan kayboluyor. Bunun derdi neydi Allah aşkına!

Cevap vermeyip arkama döndüm direkt gözlerimiz birbirine değdi. Çatık kaşlarımla hatta sinirden büzüşmüş dudaklarımla komik gözüktüğüme emindim ama gerçekten sinirli hissediyorum.

"Cevap vermeyecek misin?" Diye sorduğunda dudaklarımdan sinirle karışık bir gülme kaçtı. Alt dudağımı yalayıp gülüşümü tutmaya çalıştım bakışları anlık dudaklarıma kaysa da tekrar gözlerime baktı. "Sana ne Muharrem?" Dedim olabildiğince gıcık tuttuğum ses tonumla...

"Merak ettim sadece. Böylece düşman mı kesileceğiz birbirimize?"

Karşıma çalışma masama yaslayıp kollarımı göğsümde bağladım. "Sen her bitmiş ilişkindeki insanlarla arkadaş olarak devam edebiliyor olabilirsin. Belki çok şey yaşamadık ama ben seninle aynı fikirde değilim. Mümkünse konuşmayalım bile Muharrem. Bütün dengelerimle oynuyorsun. En son korktuğunu söyleyip uzaklaşmıştın şimdi ne oldu da benimle konuşmaya çalışıyorsun anlayamıyorum. Dengelerimle böyle oynamaya devam edeceksen-" ani bastıran duygusallığımla dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kapattım. Hazırda bekleyen ağlama krizini ertelemeye çalıştım.

Aslında gerçekten çok şey yaşamamıştık fakat derinden hissediyordum şimdilerde sevgisini,ilgisini... Büyük bir açlık vardı içimde. Gözlerine baktığımda o merhametiyle parlayan gözleri, rahatım için çabalayan çocuk... Bilmiyorum belki de ilgi hastasının tekiydim.

Gözlerimi geri açtığımda Muharrem yavaş yataktan kalktı. Kaç adım atıp bana yaklaştı fakat aramızda yine birkaç adımlık mesafe vardı. "Özür dilerim." Dedi ve odadan çıkmak için arkasını döndü. Bu sefer hızlı davranıp kuluna yapıştım ve sertçe kendime çevirdim. Bu sefer arkasını dönüp gitmesine izin vermeyecektim. Bu korkaklık ona yakışmıyordu.

"Nereye gidiyorsun? Sürekli böyle kaçacak mısın?" Dedim ben her ne kadar geri itmeye çalışsam da gözyaşlarım göz pınarlarıma doldu. Göz bebekleri gözlerime gidip gelirken dolmuş gözlerim canını yakmış gibi yüzünü buruşturdu. "Ağlamanı istemiyorum hele ki karşımda."

"Arkanı döndüğü zaman ağlamamış olmayacağım yine ağlayacağım. Görmediğin zaman işler yoluna girmiş olmuyor. Kaçtığında hiçbir şey rayına oturmuş olmuyor. Beni yıkılmış halde bırakıp gidemezsin, kaçamazsın toparlandığım zaman da geri dönemezsin!" Sonlara doğru dişlerimi sıkarak konuşuyordum, bağırmamak için.

"Kaçmıyorum ki, senin kendimden korumaya çalışıyorum."

"Niye? Manyak mısın sen, ruh hastası mısın? Niye beni kendinden korumaya çalışıyorsun?" Kaşımı çatıp işaret parmağımı omzuna çarptım. "Ayrıca bu şekilde mi koruyorsun?" Yanağımdan aşağı bir damla yaş süzülürken hızla elimle gözyaşını sildim.

Muharrem başını eğerken "Ağlama." Diye fısıldadı. Karşımda başı öne eğilmişken gözyaşlarım hızlandı. Çenem titrerken konuşamayacaktım. Beni tanıdığım Muharrem bu değildi. Çocukken annem dışarı çıkmama izin vermediği zaman o camdan dışarı baktığımda mahallede saygı gören, küçük çocukların peşinden yürüdüğü, daha 15 yaşlarındayken saygıyı hak eden, akıllı ve güçlü çocuk yoktu karşımda. Korkan ve başı önünde eğilmiş biri vardı. Ne olmuştu bilmiyorum ama gerçekten şimdi çok savunmasız olduğunun farkındaydım.

"Cevap ver bana." Yorulduğumu belli eden ses tonumun sakinliği ile konuştum. Başını kaldırıp sadece yüzüme baktı. Dudaklarını ıslattı ve derin bir nefes aldı.

"Manyak veya ruh hastası mıyım bilmiyorum ama bir katilin evladıyım." Dediğinde hiçbir şey demeden bakmaya devam ettim. Anlatacaktı! Bu gece her şeyi anlatacaktı ve biz aramızdaki bu saçma sapan anlamsızlığa son verecektik. "Babam, annemi öldürdü. Oradaydım ben, Serkan. Küçücüktüm daha silahın ne olduğunu biliyordum. Her şeyi tek tek gördüm ben. Babamın annemi hiç sevmeyişini, annemin ağlayışlarını, acı çekişini, eve bazı gecelerde getirdiği kadınları, annemin suçsuz yere dayak yediğini... ben bunların hepsini gördüm." Yüzünde minik oynamazken gözünden bir damla yaş süzüldü. Halbuki benim ağlarken çenem titriyordu şu an. Elini tutmak istiyordum fakat konuşmaya devam etmesi için kendimi tuttum. Bunları zaten biliyordum fakat annesi ölürken yanında olduğundan haberim yoktu.

"Ben ilk silahla o yaşımda tanıştım. Sonrasında hep hayatımdaydı." Aniden bakışları değişip garip bir telaş kapladı yüzünü "Sakın yanlış anlama beni. Birilerini öldürdüğümden değil kendimi korumak zorunda olduğumdan... Çocukluğum babamdan nefret ederek geçti. Büyümeyi bekledim her zaman bu anı bekledim ama o gitti,kaçtı. Cezasını veremeden kaçtı ve gitti." Avuç içleri ile gözyaşlarını temizledikten sonra burnunu çekti ve devam etti. "O kansız yüzünden her zaman kendimden nefret ettim. Biliyorum benim de gözüm döndüğünde babam gibi bir insan olduğumun farkındayım. Bunun farkında olmak zaten beni korkutuyor. Serkan, sen çok güzelsin, çok masumsun... Benim gibi değilsin ki. Hiç yaşadım hayatı görmemişsin bile. Korkuyorum hala çok korkuyorum Serkan. En büyük korkum annem gibi gitmen. Babam gibi bıkman. Biliyor musun babam abimlere çok güzel bir babalık yaptı. Ben olduktan sonra anneme olan nefreti başladı." Sesi sonlara doğru o kadar kırgın çıkmıştı ki kendimi tutamadım ve yaklaştım önüne kadar gelip ellerini tuttum, tam gözlerinin içine baktım. "Bunu nereden biliyorsun? Sen daha çocuktun hatırlayamazsın."

"Annem her gün bana beddua ederdi. Beni doğurduğu için çok pişmandı. Ne olduysa benden sonra oldu."

Bu çok saçmaydı. Aradaki kopukluğu anlayamadım ama Muharrem'in ciddi anlamda kendini suçladığı bir durum vardı. Ne yapacağımı bilemeyerek ona sarıldım. Bunları bilmeyişime şaşırdım. Her geçen gün Muharrem hakkında çok daha farklı şeyler öğreniyordum.

Ortamı yumuşatmak için "Sarılıyorum diye barıştığımızı sakın düşünme." Dedim. Ondan gülme sesini duyduğumda rahatlamıştım. Ağlaması hoşuma gitmiyormuş öğrenmiş olduk.

"Hiçbir şey senin suçun değil. Daha hatırlamadın ve görmediğin şeyler için kendini suçlayamazsın. Öncesini de bilemezsin. Ama şu anı bilebiliriz. Sen iyi bir insansın Muharrem. İyi ki varsın."

Cevap vermeyip başını boynuma yasladı. Değil mi nefes aldığını hissettim ve ardından nefesimi boynuma verdiğinde huylandım. Kendimi kasıp geriye çekilmek istediğimde güler gibi oldu. "Dur kıpırdanma."

Daha sıkı sarılıp iyice kokladı. Aldığın nefes sesini duyuyordum. Dağ ayısı!

KEKO BEY -GAYWhere stories live. Discover now