7, dilek

4.9K 698 241
                                    

iyi okumalar ballarım

~~~

jisung's pov:

yorgunluktan bayılmak üzereyim. ayaklarına kara sular inmek deyimini bizzat yaşıyorum şu an. nöbetimin bittiğine dair son formları da imzalarken kolumdaki saatime bakıyorum. saat öğlen on iki ve benim otuz altı saatlik nöbetim an itibariyle sona erdi.

"çok şükür" dedim elimdeki formları alan sekretere el sallayarak. soyunma odasına gidip üstümü değiştirecek mecalim bile kalmadı. normal günlerde birkaç saatliğine de olsa dinlenme fırsatı bulurum ama havalar soğumaya başladığından mıdır bilmem salgın var ve değil uyumak kıçımı kırıp doğru düzgün oturabilmiş değilim hastaneye girdiğimden beri.

bu saatte taksi bulamayacağımı bildiğimden ve araba sürersem de kaza yapacağımdan adımın jisung olduğu kadar emin olduğumdan ayaklarımı doktorlar olarak kullandığımız dinlenme odamıza doğru sürüklemeye başladım. birkaç saat uyuyup öyle eve gitmeye karar verdim. zaten eve gitmeye de meraklı olduğum söylenemez; birkaç gündür minho'dan, daha doğrusu hislerimden kaçıyorum. sadece kafam karışık, uyursam geçer kesin.

"bay han" soobin'in sesi beni yattığım yerden sıçrayarak kaldırdığından olacak ki birkaç adım geri çekilip mahcubiyetle baktı suratıma. yattığım yer diyorum; gerçekten ayakaltına olmasa da yere kıvrılmıştım çünkü içeri girdiğimde meslektaşlarım çoktan koltuklarda uyuyorlardı. hangi hayırsever üstümü örtmüştü bilmiyorum ama en içten teşekkürlerimi sunuyorum kendisine. eğer soobin seslemeseydi sabaha kadar uyuyor olmam muhtemeldi, çok yorulmuşum. "çok özür dilerim, telefonunuz üst üste çalınca seslemek istedim ama kapandı çoktan."

"teşekkürler soobin, jisung diyebileceğini söylemiştim." dedim soobin'e gülümseyerek. intörn hekim olduğundan mı bilmiyorum ama samimiyet kurmaya çekiniyor gibiydi. halbuki kendisi de ona soobin diye seslenebileceğimi söylemişti daha önce, samimiyetin tek taraflısı da eğreti duruyordu.

soobin gülümseyerek baş selamı verdikten sonra "görüşürüz jisung" dedi ve elindeki kül kedisi resimli kupasıyla odadan çıktı. benim dışımda içeride hâlâ uyuyanlar olduğundan uyumadan önce altıma serdiğim montumu üstüme geçirdim ve telefonumu da alıp odadan çıktım. arkadaşlarımdan yüz cevapsız çağrı vardı, kıyamet kopmadıysa da kopacaktı birazdan. montumun önünü çekip hızlı adımlarla asansöre geçtim ve beni en son arayan jeongin'i geri aradım.

"alo?" sesim hâlâ boğuk çıkıyor.

"hyung" dedi jeongin sızlanarak. "neredesin ya? kafayı mı yedirtmeye çalışıyorsun kaç saat oldu insan bir alo der işin varsa da bir beş dakika bakamıyor musun telefona?" sinirlenmiş. epey sinirlenmiş. haklı, ben olsam ben de sinirlenirdim bana. normalde çok darda olsam bile aramaya cevap verip daha sonra arayacağım derim çünkü. endişelerini anlayabiliyorum.

"uyuyakalmışım jeongin, otoparka geçiyorum şimdi"

"nerede uyuyakalmışsın?" bu çocuk niye böyle yapıyordu? sanki çok bir seçeneğim varmış gibi sorması beni güldürdü. nerede uyuyakalmış olabilirim tanrı aşkına?

"nerede olacak jeongin hastanede"

"e aradık biz nöbetin bitmiş çıkış yapmış görünüyor dediler. hyung bak doğru söyle kimin yanındasın?"

"jeongin beni delirtmeye mi çalışıyorsun?" sesim biraz yükselmişti ama jeongin öyle bir soru sormuştu ki bir an ses tonuma hakim olamamıştım. "kimim var da kimin yanında olacağım? evde değilsem hastanedeyimdir, hastanedeydim zaten uyuyordum personel dinlenme odasında. kime sorduysanız nöbetin bittiği an çıkışım yapıldı gözüküyor zaten ondan öyle demiştir o. hayır sanki yanında olacağım biri olsa söylemeyeceğim yabancısınız çünkü siz, hayret bir şeysin yani" asansör eksi birde durduğunda arabamı nereye koyduğumu hatırlayabilmek adına cebimden anahtarımı çıkardım ve üstündeki düğmeye basmaya başladım. sesi bir yerden geliyordu ama nereden geliyordu?

treat you better | minsung (✓)Where stories live. Discover now