20, tatlı rüyalar.

4.8K 668 443
                                    


slm, llilychae onceki bolumu hatim etmesin bolum yoklugundan diye yeni bolum yazdim arada okuyucularima ASKla doluyorum

cok seviyom bn sizi ya napcam

yb iste

iyi okumalar!!!!

☆☆☆

ateş saçan gözlerimi aralayıp daha karga bokunu yemeden yatağımda uyanmam için zıplayan hana'nın bacağını tuttum ve yatağa doğru çektim. yanıma pek de yumuşak olmayan bir iniş yaparken çığlık attı korkuyla.

eğer beni tanıyorsanız bilmeniz gereken çok önemli bir şey vardı. uykumdan doğal olmayan sebeplerden uyandırılmaktan nefret ederdim.

"canına mı susadın bücür?" dedim bağırarak. "zaten doğru düzgün uyuyabildiğim yok, neden rahat vermiyorsun?"

"ya abi bırak" hana yatağa bastırdığım kafasını kurtarmaya çalışırken debeleniyordu. "keyfimden uyandırıyorum sanki, uyanmıyorsun ki! minho abi geldi, kapıda seni bekliyor."

"minho mu geldi?" bağırıp yatakta doğrulduğumda hana öfkeli bir şekilde siyah pırasa saçlarını düzeltip ayaklandı ve kapıya doğru kaçtı.

"evet, allah sabır versin gerçekten uğraşılmaz seninle." hana gözlerini büyütüp odamdan çıktığında oflayarak dolabımı açtım.

niye gelmişti ki şimdi durduk yere?

dün zaten paniğin sözlük anlamını yaşayıp kaçacak delik aramıştım. niye gelmişti, ben zaten akşam dönecektim eve.

üstüme siyah dar uzun kollu bir bluz geçirip altına siyah bol bir pantolon geçirdim ve kemerimi taktım. saçlarım uykudan yeni kalktığım için birbirine karışmıştı ve yüzüm şişmişti ama uğraşmak istemiyordum. minho'nun aşina olmadığı şey de değildi zaten bu halim.

merdivenlerden on kez düşme tehlikesi geçirip, bir gözüm hâlâ kapalı olduğundan tam anlamıyla uyandığım söylenemezdi, salona geçtim çünkü minho'nun sesi salondan geliyordu. annem ve hana'yla birlikte kahvaltı masasına oturduğunu ve annemin minho'ya kahvaltılıkları uzattığını görünce kollarımı kavuşturdum.

"günaydın" hana bana yüzünü ekşitirken minho bakışlarını tabağından kaldırdı ve bana bakıp otuz iki diş sırıttı.

"günaydın bebeğim"

"günaydın jisung'cum, gelsene" annem minho'nun yanını gösterdiğinde yanan yanaklarımla birlikte ayaklarımı masaya doğru sürükledim. minho az önce bana bebeğim demişti.

bebeğim? bana bir şeyler oluyor.

"hiç uyanmasaydın oğlum, nişanlın senden önce oturdu kahvaltı masasına"

"saat kaç ki daha?" dedim söylenerek. minho yanına oturduğumda sandalyesini bana yaklaştırdı.

"on bire geliyor, erken mi?"

"uykucu jisung" minho kıkırdadığında ellerimi yanaklarıma bastırdım. bana uykucu demesi değil de tabağımı kahvaltılıklarla doldurması ergenler gibi şapşal şapşal gülümseyip havayı yumruklama isteği uyandırıyordu içimde. oysaki ben yirmi sekiz yaşında kocaman bir adamdım.

"ya, benim kalkmam lazım. dernek toplantısına geç kalıyorum" annem hana'nın yanağını sulu bir şekilde öpüp ayaklandı. "siz keyfinize bakın çocuklar."

"lunalara gidebilir miyim anne?"

"git nereye gidiyorsan, telefonunu yanından ayırma ama. hadi kaçtım ben." annem salondan çıktığında hana tabağındaki son zeytin tanesini de ağzına atıp sırıtarak ayağa kalktı.

treat you better | minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin