33, baba olmak

3.5K 417 322
                                    


iyi okumalarr!!

☆☆☆

boğazımdaki yanma hissiyle yüzümü buruşturup gözlerimi aralamaya çalıştım. hasta olmanın verdiği o iğrenç his bütün vücudumda kol geziyordu.

birkaç hoşnutsuz mırıltı yükseldi boğazımdan yukarı doğru. minho hâlâ uyuyordu. dün karda oynarken epey ıslanmış ve üşümüştük.

minho'nun sıcak göğsüne sokulup sıcaklığıyla ısınmaya çalıştım. benim aksime çıplak yatıyordu ve üşüyormuş gibi de durmuyordu. hatta terlemişti bile, şömine harlı yanmasa da yanıyordu çünkü.

uykusu hafif olduğu için benim sürekli kıpır kıpır hareket edişim minho'yu da uyandırdı. gözlerini açıp yumruklarını havaya kaldırarak esnedi. kediler de aynı böyle esniyordu.

"günaydın bebeğim" esnemeyi bitirip tek kolunu vücuduma sardı. uykulu olduğundan boğuk çıkan sesi her ne kadar içimde bir şeylerin akıp gitmesine sebep olsa da yürüyemeyecek kadar hasta hissediyordum kendimi.

"günaydın" diye karşılık verdim kısık sesle. dudakları yanağımı bulduğunda duraksadı, kaşları hafifçe çatılırken alnıma da bastırdı dudaklarını. büyük ihtimalle ateşim vardı, o da bunu anlamıştı.

"ateşin mi var senin?" yatakta doğrulup üstümden yorganı kaldırmaya çalıştığında itiraz ettim. doğru olmadığını elbette biliyordum ama terzi kendi söküğünü dikemez misali. oklar bana dönünce işler değişiyordu.

mız mız hastalardan nefret ederdim. ne yazık ki o mız mız hastalardan biri de bendim.

"jisung, yanıyorsun" endişeyle konuştu minho. sonra elimi tuttu.

"ılık bir duş almak ister misin?" kafamı iki yana salladım ama beni kucağında kaldırdı. çığlık attım ve boğazım ağrıdığı için yüzümü buruşturdum.

"istemiyorum dedim ya" koluna vurup ayaklarımı salladım. lacivert saten pijamamın soğukluğu bütün tenimi ürpertiyordu.

"kabul etmedim ben de" ukala bir şekilde gülümsedi. dudak büzdüm, tir tir titriyordum. fazla karşı koyacak mecalim yoktu, yalnızca sıcağına daha çok sokuldum.

"ayakta durabilecek misin yere mi bırakayım?" küvetteki su yeterince dolduğunda kucağında benimle birlikte doğruldu. kollarımı boynuna sardım, çok soğuk olmasa da bana buz gibi gelecek olan suyun içine girmek istemiyordum.

"istemiyorum banyo yapmak" gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "güzelim, yapmak zorundasın ama. nasıl düşecek yoksa bu ateşin?"

"ateş düşürücü?" dudak sarkıttım. beni yavaşça yere bıraktığında güçsüzce kollarından destek aldım.

"ateş düşürücümüz yok ama. saat daha erken, ben burada nöbetçi eczane bulana kadar ateşin yükselir. biraz düşsün ateşin yine giderim ateş düşürücü almaya olur mu bebeğim?" saçlarımı okşayıp alnıma bir öpücük kondurduktan sonra beni soymaya başladı. zangır zangır titreyen çenemi dizginlemek adına dişlerimi o kadar sıkıyordum ki kırılmanın eşiğine gelmişlerdi.

"çok soğuk" beni tamamen soyduğunda yere eğilip elimle küvetin içindeki suyu yokladım. ağlamaklı bakışlarım minho'ya işlemiyordu. "biraz daha sıcak su koysak?"

"soğuk değil bir tanem, sen üşüyorsun diye sana öyle geliyor" doğrulup kaçmaya çalıştığımda beni kollarının arasına hapsetti. sıkıntılı bir nefes verdim, birazdan ağlamaya da başlayacaktım.

"ben de gireceğim seninle birlikte suya tamam mı?" beni suyun içine bıraktıktan sonra debelenişimi önlemeye çalıştı. o gri eşofmanının iplerini çözerken benim göz yaşlarım yanaklarımdan süzülerek çenemde son buluyor ve beni daha çok üşüten suya karışıyordu.

treat you better | minsung (✓)Where stories live. Discover now