14, benimlen evlenir misin?

4.6K 686 311
                                    

slm

yeni bölüm

iyi okumalarrr!!!

☆☆☆

yanımda kolunu omzuma atmış bana benim bile hatırlamadığım lise anılarımızı anlatan yeonjun'u şakacı bir şekilde ittirdim.

nihayet nöbete tekrar çağırılmıştım. bunu diyeceğimi kırk yıl düşünsem tahmin edemezdim ama evdeyken minho'yla sürekli yakın temas halindeydik ve gerçekten ateşim çıkıyordu o yanımdayken. biraz nefes alma fırsatı bulmuştum, eun teyze yakınlarda değildi ve minhoyla sevgiliymiş rolü yapmama gerek yoktu. sadece şapşal yeonjun'u dinliyordum. yüzünü bile hatırlayamadığım birinin doğum günü partisinde nasıl reşit olmamamıza rağmen içtiğimizi ve uyandığımızda kendimizi sabah bir benzinlikçinin personel odasında bulduğumuzu anlatıyordu. diğer kısımları hatırlayamasam da bu benzinlikçi kısmını hatırlıyordum ve beynim nedense bunu kendi hayal ürünümmüş gibi lanse etmeye çalışıyordu bana. fazlasıyla utanç verici olmasından kaynaklı olabilirdi, bilmiyorum.

"hayır, o maskot kıyafetlerini nereden bulduk da giydik o hâlâ çözülmemiş büyük bir gizem" dedi yeonjun gözlerini büyüterek. kahkaha atıp kafamı salladım. bu çocuk küçükken de böyle komikti, insan onun yanındayken enerji depoluyordu.

"ben tavşan kostümü mü giymiştim?"

"evet, poponda beyaz bir ponponu vardı" gözlerimden gelen yaşları silip montuma sarıldım. nöbete geldim demiştim evet ama şimdi nöbetten çıkıyordum. yirmi dört saat nasıl geçmişti anlamasam da yeonjunla nöbet tutmak zevkliydi. hastanedeki diğer doktorlarla pek anlaşamazdık nedense. ilk defa benden kaynaklı bir şey değildi bu, onlar insanlara çok üstten bakıyorlardı. birkaç asistan hekim ve hemşire dışında anlaşabildiğim pek kimseler yoktu. yeonjun'un gelmesine aşırı mutlu olmuştum. hastaneye neşe getirmişti resmen.

"ben ne olduğumu hatırlamıyorum"

"sen galiba..." bize, daha doğrusu bana doğru yürüyen minho'yu görünce cümlem yarıda kesildi. bir anlığına onun sadece hayal ürünüm olduğunu düşündüm çünkü yirmi dört saat süresince bir saati bile doldurmayan periyotlarla hastane köşelerinde uyumak insana çeşitli halüsinasyonlar gösterebiliyordu ama minho hayal ürünüm değildi. yeonjun cümlemin neden yarıda kesildiğini anlamayıp baktığım yere baktığında gözlerini kıstı.

"şu senin ev arkadaşın değil mi? ne iş?"

"uzun hikaye, sonra konuşalım mı? gitmem lazım." yeonjun kolunu omzumdan çekip yanağımdan bir makas aldı ve güldü. "olur sincap. görüşürüz birkaç güne." gülümseyerek kafamı salladığımda ileride gördüğü soobin'in peşinden koşmaya başladı. "hey soobin, soobin!"

"ne işin var burada?" dedim bana doğru gelen minho'ya bakarak. kaşları birleşmişti yine. "izin mi almam lazımdı gelirken? randevunu bozdum herhalde, keyfin yerinde gözüküyordu."

"yok öyle değil de bir haber verseydin keşke" yürümeye başladığımda o da yönünü değiştirip benimle birlikte yürümeye başladı.

"geçenki çocuk değil miydi o? eski bir arkadaşım dediğin hani."

"hafızan kuvvetliymiş" kafamı salladım. "yakışıklı dediğin arkadaşım. evet."

"o kadar da yakışıklı değilmiş yakından" dedi burnunu kırıştırıp. ona ters bir bakış attım. ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu acaba, yeonjun'dan bahsediyorduk. "çarpılırsın bak. taşa dönüşürsün yalan söylediğin için"

"ben daha yakışıklıyım" tamam bunu inkar edemezdim ama bu demek değildi ki yeonjun yakışıklı değil. canım arkadaşım mankenlere taş çıkarırdı.

treat you better | minsung (✓)Where stories live. Discover now