39, mandalina

3K 372 244
                                    


iyi okumalarr!!

☆☆☆

"ne yapıyorsun?"

simsiyah gecenin karanlığında uyku tutmadığı için belki biraz nefes alabilirim umuduyla balkona çıkmış, gökyüzünde tek tük görünen yıldızları izliyordum. minho'nun uykulu sesiyle omuzlarımın üstünden ona çevirdim bakışlarımı. kahve saçları birbirine geçmişti, uyurken iç çamaşırı dışında bir şey giymiyordu ama balkona çıkacağı için penye şortunu üstüne geçirmişti. balkon kapısından kirpiklerini kırpıştırarak bana bakıyordu.

yanıma gelip kucağındaki battaniyeyi omuzlarıma sardı ama ben üşümüyordum zaten. yanıma oturması için koltukta ona birazcık yer açtım. hemen açtığım boşluğa oturup kollarını karnıma sardı.

"uyuyamadım bir türlü" dudak sarkıtarak konuştuğumda dudak sarkıtışımı taklit etti ve yanağımı öpmek için eğildi. sıcak öpücüğüne karşılık şımararak kafamı göğsüne yasladım. gülüşü gecenin sessizliğini bozdu.

"neden uyuyamadın?" omuz silktim. kafasını eğerek gözlerimin içine baktı. "canın bir şey mi istiyor?"

aslında canım bir şey istiyordu evet. ama o şeyin ne olduğuna karar veremiyordum işte. hani markete girer, reyonların önünde canınızın ne istediğine karar verene kadar dakikalar harcarsınız ya. bir markete girseydim bu olay yaşanırdı.

"jisung?" kaşlarını kaldırarak bir kez daha sordu. kafamı salladım. "bilmiyorum, canım bir şeyler istiyor ama ne istediğini bilmiyorum"

gözleri hayranlık ifadesiyle kısılırken yanaklarımı ellerinin arasına aldı ve uyuyup uyandığı için şiş olan dudaklarını yüzümün her yerinde gezdirdi. sevilmenin verdiği hisle içim kıpır kıpır oldu, bir kez daha.

huzur minho'nun yanında olduğum her an benimleydi.

"tuzlu mu tatlı mı istiyor canın?" kararsız ifademden bunu da bilmediğimi idrak etti. belki de sadece acıkmıştım ve bir şeyler yersem geçerdi. tam bu fikrimi onunla paylaşacaktım ki konuştu.

"saat geç aslında ama 7/24 açık olan marketlerden birine gidebiliriz. ister misin? veya ben gidip senin için reyonların fotoğrafını da atabilirim ve sen canının istediğini söylersin. böylece yorulmamış da olursun, hım?"

"ben de geleyim seninle" alnımın üstüne bir öpücük kondurup ayaklandı. "gel güzelim"

üstümüzü giyindikten sonra, benim üstümde zaten askılı beyaz bir tişört ve siyah penye şortum vardı minho sadece tişörtünü üstüne geçirmişti, evden çıkıp minho'nun arabasına geçtik. direksiyonun başına geçtiğinde uykusu oldukça açılmış gibiydi ama ben her ihtimale karşı konuşacak bir şeyler arıyordum zihni açık kalsın diye.

"örgü örmeyi öğrenmek istiyorum"

"örgü örmeyi öğrenmeyi mi istiyorsun?" kırmızı ışıkta durup bana bir bakış attığında kafamı salladım. kıkırdadı. "niye?"

"neden gülüyorsun?" hafifçe kaşlarımı çattım. "ben örgü örmeyi öğrenemez miyim?"

"hayır bebeğim ne alaka ben öyle bir şey mi söyledim?" kucağımdaki elini tutup dudaklarına götürdü. "sadece niye örgü örmeyi öğrenmek istediğini merak ettim, kızma hemen" omuzlarımı düşürüp onu onayladım.

"bebeğimize bir şeyler örebilirim diye düşünmüştüm"

"sen böyle konuştukça seni ıssırasım geliyor" o gaza basarken gözlerimden kalpler çıkartarak baktım minho'ya. "kendini yormana gerek yok, yapan birini buluruz elbet"

treat you better | minsung (✓)Where stories live. Discover now